Çev: Aso Zagrosi
Dr. Kemal Ali Muhamed
Dr. Serwer Abdulrahman Ömer
Giriş
Eylül Devrimi, Güney Kürdistan’da Kürd halkının meşru haklarının elde edilmesi için başlatılan devrimlerinin en önemlilerinden biri olarak kabul ediliyor. Eylül Devrimi 14 yıllık ömrü boyunca büyük bir silahlı güç ve büyük bir kitle desteğini saflarında topladı. Halkların gönlünü kazandı ve gazeteciler onun haberleri peşinden koşturan bir yapı haline geldi. Fakat bu devrim, doğrudan ve dolaylı olarak çeşitli iç ve dış nedenlerden İran ve Irak arasında 6 Mart 1975 yılında imzalanan Cezayir Antlaşmasından sonra son buldu..
Eylül Devrimi ömrü boyunca bir çok devlet, siyasi parti, örgüt ve oluşumla ilişkisi oldu. Az yada çok bu yapıların devrim üzerinde etkisi vardı. Bu araştırmada yanlızca dış devletlerin devrimin yenilgisi karşısındaki tutumları üzerine duracağız.
Bu araştırmanın amacı şimdiye kadar bilimsel bir şekilde özel olarak bu mesele üzerine durulmadığından dolayı var olan imkanlarımız ve elde ettiğimiz kaynaklar dahilinde bu sorun üzerine durmayı gerekli görüyoruz.
Bu araştırmanın yazımı konusunda değişik bir çok kaynaktan faydalanılmıştır. Bu kaynakların bazıları olaylara doğrudan katılan Kürd yazarlarına aittir. Bunlardan Nawşirwan Mustafa, Mesud Barzani, Cemal Nebez, Abdullah Hasanzade, Mela Baxtiyar, İbrahim Celal, Mirza Mengur ve daha başkalarını sayabiliriz. Diğerleri ise Kürdistan’a doğrudan gelen, değişim ve uluslararası ilişkilerden haberdar olan yabancı gazeteci ve yazarlardır. Bunlardan Chris Kutschera, Gunther Dischner, J. Randal, David Mcdowl ve benzerlerini sayabiliriz. Ayrıca gelişmelerde acık ve belirleyici rolü olan Henri Kissinger yazılarından, o dönem çıkan farklı dergi ve gazetelerden yararlanılmıştır.
Dış devletlerin yaklaşımlarını iki bölüme ayırıyoruz: Birincisi Türkiye, İran ve Arap devletleri gibi bölge devletleri, ikincisi ise; o dönem daha çok dünya super güçleri olarak bilinen Amerika ve Sovyetler Birliğidir.
Bu devletlerin tavırları ayrı ayrı ele alındı, 1975 Cezayir Antlaşmasıyla birlikte 14 yıllık Güney Kürdistan’ın silahlı mücadelesinin nasıl yenilgi aldığı üzerine duruldu.
1975 Eylül Devriminin yenilgisine karşı dış devletlerin tutumu
Şu gerçeği bilmek lazım bölge devletlerinin hiç birinin Kürdistan devriminin başarıya ulaşmasında ve Kürdlerin amaçlarına ulaşmasında çıkarları yoktu. Her biri farklı bir perspektifle kendi çıkarları doğrultusunda soruna bakıyordu ve tavır alıyordu. Eğer bu devletlerden bazıları çeşitli dönemler Kürdistan Devrimi ile yardım ilişkisine geçmişler ise, kuşkusuz bu ilişkiler geçici, taktiki ve çıkarları doğrultusundaydı. Çıkarlarına kavuştukları zaman da Kürdleri bırakıp Kürdistanı işgal eden diğer devletleri desteklemeye başlıyorlar. Burada bu devletlerin her birinin tavırları üzerine duracağız:
İran’ın Tavrı:
1925 yılında Rıza Şah, son Qaçari Şah’ının İran’daki iktidarına son verdi. O günden bu yana iktidara sahip olan Fars halkı, ulusal devlet çerçevesinde diğer halkları bir ırk, bir kültür ve İranileştirmek için çaba sarfetmektedir. İran, Fars olmayan halkların geliştirdiği kültürel, siyasal ve toplumsal tüm hareket ve ayaklanmaları ülke içinde şiddetle bastırıyor. Komşu devletlerle ülkelerinin bölünmez bütünlüğünü tehlike sokacak tüm hareketlere karşı ittifak ve antlaşmalar yapmıştır. Elbette, Kürd meselesi ve devrimleri yarım yüzyıldan beri İran ve diğer bölge güçlerinin kıskacındadır. Ayrıca İran Kürdistan’ın büyük bir parçasını işgal etmiş(1) ve halkını baskı altına almıştır. İran, sürekli olarak Kürdistan’ın diğer parçalarının en basit hakka kavuşmasına karşı bir engeldir. İran, Güney Kürdistan’da Eylül Devrimi’nin 14 yıllık ömrü boyunca kendisini dost ve dayanışmacı olarak gösteriyordu. Bu dostluk, 1975’de yapılan Cezayir Antlaşmasıyla son buldu. Büyük bedellerle ve yıkımlarla 14 yıl boyunca elde edilen kazanımlar bir hiçe dönüştürüldü. Sadece bu değil, Kürdistan’ın tüm parçalarında Kürd milliyetçiliğine büyük bir zarar verdi. Kürd Eylül Devriminin trajedisi, İran Şah’ının siyaset denkleminde böylece son buldu.
Mart 1974 yılında savaşın yeniden başlamasıyla beraber İran kendisini Kürd devriminin biricik sığınağı olarak görüyor ve Amerika’da dayanışmacı bir güç olarak Kürd devrimine el atıyordu. Kuşkusuz o dönemler Amerika ve İran soğuk savaşın yakıcılığı ortamında doğu da ve körfez de çıkarlarını nasıl koruyacakları uğraşını veriyorlardı.(2) Hiç kuşku yok ki, 2. Dünya Savaşından sonra Kürd milletinin başına gelen bu trajedi de en büyük rolü İran oynadı. Özellikle geçen yüzyılın ikinci yarısında Kürd özgürlük hareketi en kitlesel biçimiyle Güney Kürdistan’da yoğunlaştığı bir dönemde.. Bu durum Irak devletiyle var olan eski hesapları görmek için tarihsel bir andı.
Bu ise şu siyasetin tatbikini beraberinden getirdi:
1)İran Şah’ı iki tarafın düşmanı olan Irak rejimine karşı, Kürd devrimi ile dostluk ve ırksal ilişkiye geçti. Bu ilişkinin gelişmesi, Abdulkerim Kasım’ın başında olduğu Irak Cumhuriyet rejiminin Kürd halkının hakları için verdiği sözlerden vaz geçmesi ve iki taraf arasında savaşın başlamasından sonra oldu. Özellikle 1962 yılı ve sonrası İran ile Kürdler arasında dayanışma ilişkileri başladı.(3)
2) Her ne kadar 1961 ve 1975 yılları arasında peş peşe Irak’ta iktidara gelen tüm güçler Kürd sorunun adil bir şekilde çözeceklerine dair söz vermelerine rağmen, fakat hepsi iktidarlarını sağlamlaştırmak için taktikti. Bu değişimler ve iktidara gelen güçlerin Kürdlere karşı düşmanca tavırları İran ile Kürd Devrimi arasındaki ilişkilerinin ortamını daha da güçlendirdi. Bu süreç boyunca İran, Irak ile Kürdler arasındaki savaş ateşini daha da yükseltmeye çalışıyordu. Aynı zaman da İran, Kürdlerin yaptıkları ateşkes, Arap ve Kürdler arasında her türlü antlaşma girişimlerine düşmanca tavır takınıyordu. Örneğin Kürd Devrimi ile Baas rejimi arasında yapılan en büyük görüşme 1970 Antlaşmasıyla sonuçlandı. İran çok açık ve sert bir şekilde antlaşmaya karşı çıktı. Diğer yandan 1970-1974 yılları arasında tam 4 yıl ne savaş ve ne barış dönemini Şah rejimi ve Irak rejimi bu antlaşmayı bozmak için kullandılar. Her iki devlet düşünmüş planlar dahilinde amaçlarına ulaşmak için uğraştılar.
3) Ne savaş ve ne barış dönemi olan 4 yıl boyunca Şah rejimi sınırlarını Kürdlere sonuna kadar açmış, kendi parasıyla Kürd devrimi önderliği ve devrime katılanlara misafirhaneler, tatil yerleri , hastaneleri ve diğer iytiyaçlar için imkanlar yaratmıştı. Aynı dönemde para ve çeşitli imkanlar karşılığında bazı Kürdleri satın almış, devrim hareketi ve kurumlarının içinde yaşanan gelişmeler hakkında bilgi alıyordu. İran, Kürdlerle Amerika arasında Kürdlere maddi imkanlar sunmak için bir aracıydı. Amerika, Kürdlere silah ve çok yaygın bir şekilde patlayıcı gibi savaş materyalını aktarmıştı. Baas rejimi ile Kürdler arasındaki 1974-1975 savaşı sırasında büyük bir sayıda İran asker ve subayları Kürd elbiseleriyle devrim saflarına getirilmişti. 4 yıllık ne savaş ne barış süreci Kürdlerin aleyhine, Irak ve İran’ın kazancına sonuçlandı. Irak bu süreçte siyasi, ekonomik ve uluslararası diplomatik ilişkilerini sağlamlaştırabildi. İran ise Kürd devrimini kontrol altına aldı ve birinci derecede karar verici haline geldi.
Bu düşünceyi ispatlamak için bazı değişik belge ve düşünceleri aktarmak istiyoruz.
Muhammed Hasan Heykel, 1975 yılında İran Şah’ı ile bir söyleşi yapmıştı.
Şah şöyle diyor: “Evet biz Kürd devrimine yardım ettik. Devrimin son dönemlerinde arkasındaki etkili güçtük. Biz Kürd devrimin başlatmadık. Kürd devrimi vardı ve devam ediyordu. Bir kaç yıldan beri Irak rejimleri bize karşı açık düşmanca tavırlar içindeydiler. Yıkıcıları sınırın bu tarafına gönderiyorlardı ve çok çatışmalar oldu. Kürd devrimi bizim için uygun bir ortam oluşturdu ve bizde değerlendirdik. Acaba biz büyük bir Kürd meselesini mi yaratmak istiyorduk? Hayır, bizim kendimizin büyük bir Kürd azınlığı var”(4)
1974 yılında yabancı bir gazeteci Şah’a “Siz Kürdlerin sırtında Irak devletiyle anlaşmamıyorsunz?” Şah bu soruya şöyle cevap veriyor: “Bizim hiç bir zaman Kürdleri satma diye bir niyetimiz yok. Fakat, eğer iki taraf anlaşıyorsa, 3. Tarafın bir şeyleri kaybetmesi gerekiyor.”(5) Gerçektende Şah’ın bu cevabının değerlendirilmesi gerekiyor. Fakat, Kürd devriminin önderliği kendisine karşı bu büyük saldırı tehditini bertaraf etmek için uğraş içine girmedi.
Paik’in raporunda Kürd meselesi ve İran Şah’ı hususunda “Şah Amerika’nın göz yumasıyla, Kürdleri başarı araçlarından yoksun bırakmaya, Barzani’yı Irak’a karşı kışkırtmaya çalıştı ve Amerika’nın sessizliği ortamında Şah 1975 yılının mart ayında Irak’tan tüm istediklerini elde ederek Kürdleri bıraktı.” Ayrıca komisyon raporunda Kürdler, İran ve Amerika için “oyun kartı”ndan başka bir şey olmadığını, Irak’ın zayıflatılması ve güçten düşürülmesi ve uluslararası siyasette öne çıkmasını engelemek için ender ve bulunmaz bir araçtı, diyor.(6)
Yine raporda devamla “ Bize göre Şah bağımsız bir Kürd devletinin kurulmasını istemiyordu. İran ve ABD’nin umudu Kürdlerin içinde bulunduğu pozisyonun bağımsız yaşabilmenin her hangi bir biçimine kıvrılmaması yönündeydi. Onlar Irak’ın zayıflanmasını kendi çıkarlarına görüyordu. Ne İran ve ne de ABD’nin hiç biri Kürd sorunun çözülmesinden yanaydı.(7)
İran’ın askeri olarak Kürdlere yardım etmesi meselesine ilişkin olarak Asedullah Alem anılarında Cezayir Antlaşmasına dair Şah’a“Kürdistan’a otonomi meselesi ne olacak?” diye soruyor. Şah ise ona cevaben :”Ta başlangıçta içi boş bir şeydi” diye yanıtlıyor. Bunlar, Irak ve İran devletlerinin Kürd Devrimi ve Kürdlerin kaderini 6 Mart 1975 Cezayir Antlaşmasına vardıran bazı belgelerdi. Cezayir Antlaşmasının maddeleri ve protokol açık bir şekilde gösteriyor, ki bu antlaşma yalnızca Kürd özgürlük hareketine ve Kürd halkına karşı yapılmıştı.(9) Antlaşmanın imzalanmasından sonra İran hiç kimseye haber vermeden, tüm güçlerini, top, patlayıcı ve askeri araçlarını ve hatta yiyecekleri dahi İran topraklarına geri çekti. Hemen bunun ardından Irak güçleri devrimin kurtarılmış bölgelerine karşı genel bir saldırıya geçti.(10) Yine bu antlaşmaya göre Irak ve İran sınırlarını kapatılar. İran, İran’a sığınan Kürdleri siyasi faaliyet yürütmemeleri konusunda uyarmış, Cezayir Antlaşmasına saygı göstermelerini istemiş ve Irak’a karşı siyasi faaliyet ve hareketlerden bulunmamalarını istemişti.(11) Aynı zamanda SAVAK çok yakından İran’a sığınan Kürdleri takip altına almıştı. Yeniden örgütlenme faaliyetleri içinde olan bazı Kürdler SAVAK tarafından tutuklandılar. Irak ve İran devletleri Kürdlere karşı koymak amacıyla dayanışma komitesini oluşturdular.(12) İran sınırlarını tümden kapatı ve Kürdlerin sınırın iki yakasına geliş-gidişleri engelledi. Buna uymayan Kürdleri de yakalıyor ve Irak’a teslim ediyordu. İran Şah’ı Kürd Devrimine karşı siyasetini eleştirisel bakan düşüncelere karşıydı ve her zaman bu eleştirilere karşı “Uluslararası topluluk bizi ihanetle suçluyordu. Fakat, her ne olursa olsun bağımsız Kürdistan’ın bizim için hiç iyi bir tarafı yoktu” diyordu.(13)
Yukarıdaki düşüncelerde de görüldüğü gibi İran’ın tavrını diğer bölge devletlerinin tavrıyla kiyaslamamak lazımdır. İran’ın ta devrimin başlangıcından ve bitirilişine kadar düşünülmüş bir siyasi planı vardı. 14 yıllık savaş boyunca İran etkili bir rol oynadı. Öyle bir noktaya gelmişti ki, Kürd meselesinin çözümü ve geleceği İran Şah’ının eline geçmişti. Bağdat’taki Baas rejimiyle aldıkları tüm kararlardan Kürdleri dıştaladılar. Acaba devrim önderliği o kadar kavrayışsız mıydı, dıştalamaya ve Orta Doğu’da en büyük ulusal devrimini, Kürdistan’ın büyük bir parçasını denetim altında bulunduran bir devletin kontroluna bırakmaya? Yada Amerika ve İran arasındaki dayanışma siyasetinden, uluslararası siyasetin gidişatından, önderliğinden ve devrim önderliğinin elinden karar imkanın alınmasından? Her ne kadar konumuz devrimin yenilgisinin sebepleri değildir. Fakat şu gerçeği vurgulamak lazım, Ortadoğu’daki gelişmeler, Arap ve İsrail arasındaki çelişkiler, Amerika’nın Kürdistan’ı işgal eden ülkelerle olan ittifakı, Sovyetlerin Irak’taki Baas rejimiyle olan dostluk ve dayanışma siyaseti Kürdlerin programsızlığı ve o dönem devrim önderliğinin üzerine etkili olan aşiret ve gerici zihniyet ile birleşti. Aynı zamanda şunu da unutmamak lazım. Barzani’nin İran’a karşı hiç bir güveni yoktu. Barzani, İran’a yaklaşmasını dostluk olarak görmüyordu. Bu açıdan Barzani için “Eğer Amerikalılar olmamış olsaydı, 1972’de hiç bir şekilde İran ile ittifak kurmazdık. Çünkü, İran, Irak’tan daha kötüdür”(14)
Devrim döneminde ve 1975 yenilgisinden önce Kuzey ve Güney Kürdistan sınırları Peşmergelerin kontrolu altındaydı. Irak polis kurumları bölgeden çıkarılmıştı. Her ne kadar Barzani Türklere hiç bir zaman güvenmemesine rağmen,(15) fakat bununla birlikte Türk devletine Kürd devriminin Türkiye sınırları için hiç bir tehlike teşkil etmediğini ve hiç bir sorunun oluşmasına meydan vermeyeceğine dair söz vermişti.(16) Fakat, Türkiye sömürgeci bir devlet olarak sadece Güney Kürdistan Hareketine kuşkulanmakla yetinmiyerek, sürekli olarak hareketin gelişmesine ve başarısına karşı duruyordu.
Türkiye sürekli olarak Şah rejimi ile olan diplomatik ilişkileriyle Şah rejiminin Kürd Devrimi’ne verdiği desteğe karşı rahatsızlığını seslendiriyordu. Türkiye, İran’dan Kürd devrimine verdiği desteğe son vermesini talep ediyor,
İran’ın dikkatini Türkiye ve İran’da büyük bir Kürd kitlesinin yaşadığına ve bunların uyandırılması tehlikesine dikkat çekiyordu.(17)
Türkiye’nin bu siyaseti yeni değildi. Türkiye’nin kurulduğu 1923 yılından günümüze kadar Kürdistan’ın en büyük parçasını ve halkıyla birlikte denetim altına alan devletlerden biridir. Türkiye şiddetle Kürdistan’ın hangi parçasında olursa olsun Kürd sorununun adil bir şekilde çözümüne dair dayanışma girişimlerine karşı çıkıyor. Kürd Eylül Devrimine karşı Türk devletinin çalışma programı açık bir şekilde görülmektedir. Türkiye, İran’ı Kürd devriminde uzaklaştırmaya, İran ve Irak arasında iyi komşuluk ve dostluk ilişkilerini oluşturmak için uğraştı. Ayrıca Cezayir Antlaşması imzalamadan önce Irak ve İran arasında ön bir kaç toplantı İstanbul ve Ankara’da yapıldı.(18)
Ayrıca bunun dışında Türkiye bir dereceye kadar Irak’ın dostu ve iyi bir komşusuydu. Eğer iki devlet arasında farklı dönemler de çeşitli sorunlar olmuşsada, iki tarafı birleştiren, bir araya getiren ve mutabık kılan Kürd meselesine karşı ortak tavırlarıydı.
Örneğin 8 Nisan 1974 tarihinde Saddam Hüseyin Baas Partisinin kuruluş yıl dönümünde yaptığı konuşmada çok ateşli bir şekilde Türkiye’ye Irak petrolunu çok ucuz bir fiyatla vereceklerini söylüyor ve şöyle devam ediyor: “Biz Türkiye’yi birinci sıraya koyduk. Yani dost bir ülke, ikinci sınıfta değildir. Sürekli olarak kendilerine petrol gönderiyoruz ve gelen tüm isteklerini de onayladık”(19)
Bundan dolayıda Türkiye tüm savaş boyunca Irak ile olan sınırlarını ciddi bir şekilde kapattı.
1975 yenilgisinden sonrada Türkiye’ye sığınmak istiyen Kürdlere Türkiye yol vermedi ve geçenleri de geri gönderdi.(20)
Cezayir Antlaşmasından bir kaç gün sonra Türkiye Irak rejimi ile ikili bir askeri antlaşma yaptı ve iki taraf Güney Kürdistan’a karşı geniş askeri saldırılara giriştiler, her türlü değişik silahla Peşmergelerin kanına girmeye ve Kürd yerleşim yerlerini harabeye çevirmeye giriştiler. Özellikle Peşmergelerin geri çekilebileceği kuşkulu olduklara bölgelere saldırdılar.(21)
Burada şu gerçekliğin altını çizmek lazım. Türkiye sadece Kürd devriminin yenilgisinden memnun olmadı, aynı zaman da Kürdlere karşı uluslararası plana da katıldı. Türkiye Cezayir Antlaşması öncesi, bu antlaşmanın oluşumu şartlarını hazırladı.
Arap Devletlerinin Tavrı
Kürd Musul vilayetinin 06/06/1926 tarihinde Faysal’ın başında olduğu Irak’a bağlanmasından ve Kürdlerin ezilen bir halk konumuna sokulmasından 1975 Eylül Devrimi’nin yenilgisine kadar olan süreç bu araştırmanın konusudur. Doğrudan yada dolaylı olarak Kürdler ve vatanları Arap ülkelerinin haritalarında görüldüğü gibi, Arap milletinin bir parçası ve Arap topraklarının bir parçası olarak görülüyor. Bu şovenist düşüncelerden hareketle Arap ülkeleri Irak’ta iş başına gelen farklı rejimlerle aynı fikirdeydiler. Eğer bazı dönemler geçici ve belirlenmiş bir amaç doğrultusunda bazıları Kürdlerin bazı kültürel haklarından sözediyorsa, Kürdleri Irak Araplarının ortağı olarak görüyorsa, eğer çeşitli siyasi nedenlerden dolayı Mısır, Lıbya ve Suriye Irak’a karşı geçici dönemler Kürd hareketine desteklerini sunmuşlarsa, Libya hariç bunlar Kürd halkının doğal haklarına karşılar ve açık bir şekilde Irak’ın topraklarının bölünmesine karşılar. Irak’ı Arap vatanının önemli bir parçası olarak görüyorlar. İsterse sağ, isterse sol, ister laik , ister islami olsun, tüm Arap ulusal ve islami hareketleri ve hatta Arap halklarıda Kürd halkına ve meselesine karşı aşırı dogmatik bir tutum içindeler.Bundan dolayı eğer bir dönem bir ulusal yada islami arap hareketi Kürd meselesine ilişkin olumlu bir şeyler söylemişse, amaçsız değil ve mutlaka Kürd hareketinden bir çıkarı vardı.
Burada bu meseleye ilişkin Mısır gibi büyük bir Arap devletinin tavrını örnek olarak getireceğiz. Cemal Abdulnasir önderliğindeki Mısır, Irak’taki Abdulkerim Kasım rejimiyle barışık değil ve bazı sorunlar yaşadığından dolayı, Kürd meselesine yakınlık gösterdi, bazı idari(ademi merkezi) ve kültürel haklara razı oldu. Fakat, hiç bir zaman Kürdlerin toprak sahibi olduğu ve Irak’a zorla bağlandığını kabul etmedi. Bu aynı zamanda Saddam Hüseyin’inde düşüncesiydi.
Saddam yetmişli yıllarda Kürdleri vatansız olarak değerlendiyor ve şöyle diyordu: “Biz toprağa otonomi vermiyoruz, halka veriyoruz. Eğer biz Kürdlerin toprakları olduğunu söylersek, Kürdler ayrılma düşüncesine kapılabilir.” Mısır devletinin siyaseti 1975 yılının başlarında çok açık bir şekilde ortaya çıkmaktadır. Kürdlerin Baas rejimi ile yürütüğü kader savaşı devam ediyordu. Tam da bu dönemde Mısır, Irak ve İran’ı barıştırmak için ciddi çabalar içinde girmişti.
Bunun ardından İran Şah’ı bir ziyaret için Kahir’e gitti.(22) Niçin? Gerçekten de Mısır’ın bu tavrı amaçsız değildi. Çünkü, Irak’ın içindeki huzursuzluklar stratejik olarak Mısır’ın çıkarına değildi. Mısır, tüm Arap ülkelerinin kanalize olduğu İsrail ile savaşın yaşandığı bir ortomda Irak ordusunun iç savaş ile meşgul olmasını istemiyordu. Diğer yandan ise Mısır bu aracılık rolüyle İran petrollerini de garanti altına alıyordu. Buna rağmen Dr. Fuad Mahsum’un vurguladığı gibi “Mısır, Kürd Devriminin böyle trajedik bir biçimde son bulmasını da istemiyordu”.(23)
Bundan dolayı Mısır 1974 yılının sonlarına doğru Barzani’nin oğullarından biri (Mesud yada İdris)nin içinde olması gerektiği bir Kürd heyetini Kahire’ye davet etti. Mısır bu heyeti beraberinde Rabat’ta yapılacak olan Arap Dışişler Bakanları Kongresine götürmek istiyordu.(Bu kongrede Irak ve İran’ın yakınlaşma kararı alındı) Fakat, Kürdistan Demokrat Partisi bu kongreyi önemsemedi ve heyet göndermedi.(24)
Ayrıca 20 Şubat 1975 tarihinde Mısır’ın Beyrut Büyükelçisi, Mısır Devlet Başkanı Sedat’ın Barzani ile görüşmek istediğini bildirdi. Bu davetin ardından Sami Abdulrahman Mısır’ı ziyaret etti, Enver Sedat ve Muhamed Hasan Heykel ile görüşmeler yaptı. Enver Sedat, Sami Abdulrahman’a İran ve Irak arasında Cezayir’de barış görüşmeleri gündemdedir. Bu görüşmelerde kuşkusuz Kürd meselesinden de söz edilecektir, diyor.(25)
Fakat, gerçekten de Mısır’ın İran, Irak ve Amerika ile olan uluslararası çıkarları, Kürd meselesinden daha önemliydi.
Arap devletleri(S. Arabistan ve Ürdün) Kürd devriminden kurtulmayı, Tifar devriminin tasfiyesi ve ortadan kaldırılması için bir faktör olarak görüyorlardı.(26) Özellikle Ürdün Irak ve İran’ın yakınlaşması ve anlaşmaları için çok ciddi çabalar içindeydi. Ekim 1974 tarihinde Arap Ulusal Konseyi ve Dışişler Bakanları Magrib’in başkenti Rabat’ta toplandılar. Bu toplantıda Kürd, Irak ve İran meselelerini görüştüler. Bu toplantıda Ürdün Kralı Şah Hüseyin, Enver Sedat ve Hicaz Melik’i, İran, Irak ve Kürdler arasında aracı, Irak ve İran’ın barıştırılması için görevlendirildiler.(27)
Fakat, Cezayir devleti de Irak ve İran devletlerinin barıştırılmasından ve Kürd Devriminin ortadan kaldırılmasından esas ve önemli bir rol oynadı. 4-6 Mart 1975 tarihleri arasında Cezayir’de yapılan Opec ülkelerinin yöneticilerinin toplantısında Cezayir devlet başkanı Hewari Bumediyen Irak ve İran arasında yaşanan sorunların çözülmesi önerisini getirdi. Toplantıdan sonra iki taraf barış antlaşmalarını ilan ettiler. Cezayir’de Irak ve İran arasında sınırlara ve antlaşmanın temel maddelerini tabit etmek için oluşturulan ortak komitenin üyesiydi.(28)
Bu amaç doğrultusunda Irak Dışişler Bakanı, Seydun Hammadi, İran Dışişler Bakanı, Abbas Xelhatber ve Cezayir Dışişler Bakanı Abdulaziz Butefliqe’nın hazır bulunduğu toplantılarda bir kaç antlaşma imzaladılar. Bu antlaşmalar içinde Irak ve İran Kürd Ulusal Hareketleri için Sınırların Güvenliği İçin Protokol çok önemliydi.(29)
Arap devletleri içinde yalnızca Suriye ve Libya Kürd devrimi destekliyorlardı. Suriye’nin siyasi amacı vardı. Baas Partisinin Suriye ve Irak önderlikleri arasındaki çelişkiler çok sertleşmişti. Suriye, Kürd Devrimi’nin aracılığıyla Baas Partisinin Irak kanatını zayıflatmak istiyordu. Bundan dolayı Saddam Hüseyin 21 Mart 1975 tarihinde yaptığı bir açıklama da Arap ülkelerinden biri Kürdleri destekliyor ve ona karşı rahatsızlığını dile getiriyordu. Burada söz konusu olan Arap devleti Suriye devletiydi.(30)
İkinci Arap devleti Libya’ydı. Libya hiç bir çıkar beklemeksizin Kürdleri destekliyordu. M. Kadafi Mam Celal’a “Eğer mücadelenize devam etmek istiyorsanız, Iran’ın verdiği yardımları size sunmayı hazırız” diyor.(31)
Yukarıdaki tüm açıklamalardan sonra Arap devletleri içinde yalnızca Libya Kürd sorunun adil bir şekilde çözülmesinden ve Kürdlerin tüm diğer Ortadoğu halkları gibi özgür ve bağımsız devletlerini kurmalarından yanaydı. Diğer Arap ülkelerinin tümünün tavrı Irak, Arap topraklarının bir parçası yönündeydi. Arap devletlerin bu ortak tavrı bugünde devam ediyor ve Kürdlerin Irak’ta kendi kaderini tayin etmesine karşılar.
Amerika’nın Tavrı
1972 yılında Irak ve Sovyetler Birliği arasında 15 yıl için yapılan İttifak Antlaşması, İran ve ABD’nin bölge siyasetleri için bir tehlike oluşturmuştu. Bundan dolayı, Mayıs 1972’de İran Şah’ı ile ABD Başkanı Nikson arasında yapılan ikili görüşmede Şah Nikson’un dikkatini rahatsızlık duyduğu bir hususa çekiyor. Şah’a göre Sovyetler Birliği Kürdler, Komunistler ve Baasçılar arasında bir ittifak oluşturmaya ve bunları ilerici bir ulusal cephede toplamak istiyor. Bundan sonra Kürd meselesi onlara karşı bir hancer olmaktan çıkar, Baasçıların ve Komunistlerin bir destek gücü haline gelir.
Bu arada Nikson, Kürdlerin Bağdat Hükümetine karşı olan ayaklanmaları Amerika’nın yardımı olmaksızın yenilgi alacağı sonucuna vardı.(32)
Bu meseleye ilişkin olarak H. Kissenger “Bizim Kürd meselesine doğrudan el atmamız Nikson ve Brejnev arasında Moskova’da yapılan üst zirveden sonra ve esas olarak Mayıs 1972 tarihinde Tahran’a yapılan ziyaret ile başladı.(33) diyor.
Nikson ve Kissinger Tahran’a yatıkları ziyaret esnasında Barzani’ye yardım yapacaklarına dair söz veriyorlar. 1972 ve 1975 yılları arasında Amerika’nın Kürdlere yapmış olduğu yardımın toplamı 16 milyon doları geçmiyordu. Bu yardımın esası da İsrail’in 1968 yılında “6 Gün Savaşı” olarak bilinen savaş esnasında el koyduğu Sovyet silahlarını satın almaya harcandı.(34)
Cezayir Antlaşmasına ilişkin olarakta Amerika, Irak ve İran arasında yapılan görüşmelerden haberdardı. Amerika, yapılacak antlaşmanın sonuçlarını çok iyi biliyordu. Fakat, Amerika hiç bir tutum geliştirmedi. Paik raporunda açık bir şekilde Şah ve Saddam arasında yapılan antlaşmaya şöyle değiniyor: “Amerikan Gizli İstihbarat Teşkilatı uzun süreden beri müttefikimiz Şah’ın Kürd Ulusal Grubunu desteklediği süreçte, düşmanı olan Irak ile sınır sorunları üzerine antlaşmaya çalıştığını biliyordu”(35)
Henri Kissinger ise şöyle diyor: “Bizim düşüncemizi sormadan ve kendi çıkarları doğrultusunda İran Şah’ı Irak ile anlaşmaya vardı. Bizimde İran olmaksızın Kürdlere yardım etme imkanımız yoktu. Kürdlere yardım etmek için başka hiç bir yolda yoktu. Kürdlerin hatırı için İran’ın kalbini kırmak da gerekmiyordu. Bundan dolayıda Kürd Hareketi son buldu”(36)
Kuşkusuz Cezayir Antlaşmasından sonra artık Amerika’nın Kürdlere yaptığı yardımda son buldu. Amerika’nın Kürdlere verdiği vaatler su üstünde yüzen sabun köpüklerine dönüştü.
Çünkü Washington, Tahran’ın Barzani’ye bildirdiği savaşı durdurma yönündeki tutumunu destekledi.(37)
Ayrıca daha sonra 18 Mart 1975 günü Amerikan Sesi Radyosu, Amerikan Dışişler Bakanlığının bir açıklamasını yayınladı. Bu açıklamada “ Kürd devrimcileri ABD’den sorunlarıyla ilgilenmesini ve yardım etmesini talep etmişler. Amerikan Dışişler Bakanlığının onlara cevabı bu Irak’ın bir iç meselesidir ve Amerika buna karışamaz”(38) diyor.
Amerika’nın ansızın Kürdlere ve Kürd meselesine karşı tutumunu değiştirmesinden sonra Barzani Kissinger’e bir mektup yazıyor.
Barzani Kissinger’e gönderdiği mektupta “Amerika devleti, Kürd milletine ve meselesine karşı ahlaki ve siyasi bir sorumluluğu üstüne almalıdır.” diyor ve “Amerika siyasi kararlarına saygı göstermelidir” diye ekliyor.
Yine Barzani bu mektubunda şu taleplerde bulunmuştu:
“ 1)Saldırılar durdurulmalı ve görüşmelerin önü açılmalıdır,
2) Amerikanın İran üzerinde etkisi olduğundan dolayı sizden rıca ediyorum içinde bulunduğumuz bu hassas tarihsel süreçte, ulusumuz belirsiz bir gelecek ile karşı karşıya kaldı. Bir şeyler yapın ki, askeri güçlerimiz ve milletimizin mevcut durumu sürsün ve yaşamına devam etsin”(39)
Fakat, Barzani gönderdiği bu mektubun hiç bir cevabını almadı. Kissinger Amerika’nın Kürdlere karşı olan siyasetinin üzerindeki perdeyi aralıyor ve şöyle yazıyor: “Türkiye ve İran gibi komşu ülkeler, kendilerini Iraktan korumak amacıyla Kürdlere yardım ediyorlardı. Fakat, bu devletler hiç bir şekilde bir Kürd Ulusal Devletinin oluşmasına hazır değillerdi. Ayrıca Nikson idaresi hiç bir zaman Irak Kürdlerinin bağımsızlığı için yardım etmedi”(41)
Fakat, Kissenger’ın açıklamalarında ezilen Kürd milletine karşı Amerika’nın ve ortaklarının çıkarları ve siyasal ahlaksızlığı açık bir şekilde ortaya çıkmaktadır.
Kissinger şöyle yazıyor: “Biz Kürdlere büyük bir zulüm yaptık. Irak’ın Suriye’ye karşı durması gerektiği bir dönemde Kürd savaşını durdurduk ve Kürdlere verdiğimiz desteği geri çektik” (42)
Bu tavra ilişkin olarak J. Randal “Nikson Kürdleri tarihleri boyunca en büyük ve kötü yenilgi ile karşı karşıya bıraktı ve Barzani’nin Kürd Ulusal Hareketi içindeki onlarca yıllık iktidarına son verdi.”(43)
Paik raporunda da sözü edildiği gibi Amerikalılar “Bizim Kürdlere karşı siyasetimiz ahlaksızcaydı. Ne Kürdlere yardım ettik ve ne de Irak Hükümetiyle sorunlarını görüşme yoluyla çözülmesi için bir uğraş içine girdik”(44) diyorlar.
Burada şöyle bir soru gündeme geliyor: Acaba Nikson ve Kissinger Kürdler hakkında bir şeyler biliyorlarmıydı? Yada Tahran’a gitmeden önce Kürdleri tanımaya önem vermişlermiydi?
20 yıl sonra Nikson Kürdleri bıraktıklarını kabul ediyor ve pişmanlığını şöyle ifade ediyor : “Biz Kürdler hakkında çok şey bilmiyorduk, dağlı aşiretlerden biri olarak biliyorduk”(45)
Yukarıdaki anlatımlar Amerika ve ortaklarının Kürdlere ve Kürd sorununa ilişkin ahlaki olmayan siyasetlerine bir cevaptı.
Örneğin 22 Mart 1974 tarihinde Newyork Times gazetesi “Sovyetler Birliği Savunma Bakanı Mareşal Andre Griçko’nun, Bağdat’tı ziyaret ettiğini, Bağdat’taki ortaklarıyla Kürd devrimcilerini barıştırmak için bir proje götürdüğünü, fakat Barzani İran ve ABD’nin istemi doğrultusunda bu projeyi onaylamadığını” yazıyordu.(46)
Bir kaç yıl sonra Kissinger bu meseleye ilişkin olarak “Bizim stratejimiz açık ve netti. Sovyetler Birliği ile ilişkisi olan hangi devlet olursa olsun zayıflatılmalıydı. Sovyetler Irak ile askeri ilişkilere geçtikten sonra, artık bizim için Kürdlere yardım etmek yerinde bir olaydı”(47)
Barzani bir çok vesile ile yaptığı açıklamalarda ABD’ye güvendiği kadar hiç bir süper güce güvenmediğini eğer Kürd meselesi başarıya ulaşırsa Kürdistan ABD’nin 51. Vilayeti olacağını söylüyordu.(48)
Buna ilişkin olarak J. Randal “Barzani bu meseleyi ABD yöneticileriyle görüşmek amacıyla Washington’a gitmek istiyordu. Barzani’nin ABD’ye siyasal olarak kör bir inancı vardı”(49)
Barzani 1972 yılında Washington Post muhabiri Cim Hoglandy’ye verdiği söyleşi de “Bizim İran Şah’ına inancımız yok. Fakat ben Amerika’ya inanıyorum. Çünkü, Amerika Kürdler gibi küçük bir halka kötülük yapamayacak kadar büyük bir ülkedir.(50)
Ondan sonra Amerika Kürdlere verdiği desteğe son verdi ve verdiği hiç bir sözü yerine getirmedi.
Barzani Mart 1975’de yine aynı gazeteciye verdiği söyleşide hatasını kabul ediyor. O büyük hata ki, Kürdlerin yıllarca yürütüğü mücadele ve ödedikleri bedelleri boşa çıkardı. Barzani şöyle diyor: “Amerikan hükümeti hiç resmi bir garanti vermedi. Biz o inançtaydık ki, Amerika hiç bir zaman bizi terketmeyecek. Şimdi görüyoruz ki ne büyük hata yapmışız”(51)
Barzani Alman gazetecisi Gunther Dischner’e verdiği bir mülakatta ve gazetecinin en büyük şahsi hatasına dair sorusuna Barzani “Hayatımın en büyük hatası, ABD’ye ve onların bize verdikleri söz ve vaatlere inanmamdı” diyor.(52)
Her ne kadar Barzani burada hatasını kabul ediyor, fakat, devrimin yenilgisinden sonra 22 Mart 1975 tarihinde Amerika’dan iltica talebinden bulundu.(53)
Sovyetlerin Tavrı
Sovyetler Birliğinin Irak ile ilişkileri iyiydi. Özellikle Irak ile Sovyetler Birliği arasında 9 Nisan 1972 tarihinde 15 yıl sürecek olan “Dostluk ve Yardımlaşma Antlaşması”ndan sonra. Sovyetler Birliği Irak’ta ekonomik, ticari ve stratejik alanlarda büyük çıkarlar elde etti. Irak petrolleri eli altındaydı ve büyük faydalar görüyordu. Ayrıca Irak, askeri silah ve materyallerinin tamamına yakınını Sovyetlerden satın alıyordu. Sovyetler Irak’ta büyük ekonomik projeler elde etti. Sovyet savaş gemilerine Haliç kapıları açıktı ve Minay am Qesri ziyaret edebiliyorlardı. Bundan dolayı Irak’taki istikrarsızlık Sovyetlerin çıkarına değildi. Kürdlerle Baasçılar arasındaki çelişki ve çatışmalar Sovyetlerin çıkarlarını tehlikeye düşürüyordu.(54)
Bildiğimiz gibi Irak ve Sovyetler Birliği arasında 1972 yılında yapılan “Dostluk ve Yardımlaşma Antlaşması” ve Sovyetlerin Irak’a yerleşmesinin nedenlerinden biri Kürd Devrimi’nin yarattığı ortamın ürünü ve sonucuydu.(55)
Sovyetler Birliği, Barzani’nin Irak hükümetiyle anlaşmasını, KDP’nin kurdukları ve Irak Komunist Partisi’ninde içinde yer aldığı Cephe’nin içine girmesini istiyordu.(56)
O süreçte Romansiv’in başkanlığında bir Sovyet delegasyonu Barzani’yi ziyaret etti. Bu delegasyona Irak Komunist Partisi sekreteri Aziz Muhamed ve Irak Devlet Bakanlarından Aziz Şerif’te refakat ediyordu. Romansiv açık bir şekilde Barzani’ye eğer Baasçılara karşı savaşırsa Sovyetlerin kendisini desteklemeyeceğini bildiriyor. Çünkü, Irak ile “Dostluk ve Yardımlaşma Antlaşma” ları var. En iyisi Irak’ı desteklemeli, kurulan Cephe’ye katılmalı ve Baasçılarla olan sorunları barışçıl görüşmeler yoluyla çözmelidir.(57)
Fakat Barzani, böyle emirleri ve mudahaleleri kabul etmiyor. Çünkü, bir yandan İran KDP’nin o Cephe’nin içine gitmesini istemiyor ve Irak’a muhalif olarak kalmasını istiyordu. Diğer yandan Barzani Amerikalılara güveniyor ve verdikleri sözler aklını başından alıyordu.(58)
Bunun dışında iki taraf Kürd halkının hakları, ülkeyi idare etme biçimi ve cephenin oluşum biçimi konusunda düşünceleri farklıydı. Bundan dolayı, KDP’nin bu cepheye katılması meselesinde Barzani’nin düşünceleri çok farklıydı.(59)
4 yıl ne savaş ve ne barış süreci boyunca , Sovyetler Birliği Baasçılarla anlaşmaları için hep Kürdler üzerine baskı kurdu. Buna karşılık Baasçıların üzerine 11 Mart Antlaşmasının maddelerini tatbik etmeleri meselesinde hiç bir baskı kurmadı. Gerçek şuydu, Sovyetler Birliği Kürdlerden kayıt ve şartsız Baasçıların şartlarını kabul etmelerini istiyordu. Irak ile Sovyetler Birliği arasında sıkı ilişkiler vardı. Buna karşılık Barzani’nin İran ve ABD ile olan sıkı ilişkileri, Sovyetler Kürd devrimi arasındaki çatlağı daha da genişletiyordu. İki taraf birbirine doğrudan düşman oldular. Bunun dışında Barzani açıklamalarının Sovyet karşıtlığı ve Amerika yanlılığı Sovyetleri daha da rahatsız ediyordu.
Örneğin Barzani verdiği bir mülakatta şöyle diyordu: “Biz Ortadoğu’da Sovyet iktidarına karşı duran, Sovyetlerin dostu ve müttefiki olan Irak Ordusunu meşgul eden önemli bir faktörüz. Eğer Amerika bizi kurtlardan korursa, biz bu bölgede Amerikan siyasetiyle uyum gösterecek her işe hazırız. Eğer bize gereken ve etkili yardım yapılırsa, Kerkük petrol kaynaklarını Amerikalı bir petrol şirketine teslim edebiliriz”(60)
Bu ise Sovyetlerin tümüyle Irak’ı desteklemeye ve Kürdleri bırakmaya sebep olan nedenlerden biriydi. Irak ve Kürd çatışmasında Sovyetler tüm ağırlığını Irak’tan yana koydu. 1974 mart ayında Kürdistan savaşı başladığında Sovyetler Birliği açık bir şekilde Kürd hareketine karşı siyasi ve askeri olarak Irak hükümetini desteklemeye başladı.
Tam 1974 savaşının sıcaklığında İran Şahı Moskova’yı ziyaret etti. Sovyetler Birliği ile İran görüşmesinin konularından biri de Irak ve İran arasındaki çelişkilerdi. Sovyetler Birliği İran Şah’ından Irak ile olan çelişkileri barışçıl yöntemlerle çözmesini istedi.(61) Burada Kürd diplomasisinin dar görüşlülüğü ve siyasal bir programdan yoksunluğu ortaya çıkmaktadır. Kürd diplomasisi Sovyetler gibi büyük bir gücü tarafsızlaştırma politikasını yürütemedi. Buna karşılık, İran süper güç olan ABD’nin dostu ve müttefiki olarak komşuluk ilişkileri temelinde Sovyetler Birliği ile siyasi ve diplomatik bir denge yakalaya bildi ve tüm alanlarda Kürd meselesini kendisine tabi kıldı.
Bu ilişkilere ilişkin olarak Sami Abdulrahman bir söyleşide şöyle diyor: “Sovyetler 1972 yılına kadar Irak Kürdistan Devrimine yardım etti. Bu tarihten sonra dengeler değişti, ittifak ve siyasal durum değişikliğe uğradı. Yeni şeyler gündeme geldi. Sonuç olarak Kürd hareketiyle Sovyetler arasındaki ilişkiler koptu ve böylece Kürdlerle Sosyalist blokun ilişkileri kalmadı”(62)
1974 savaşının başlamasından sonra Sovyetler sadece Irak’a her türlü silah yardımıyla yetinmedi, aynı zamanda Irak’a bir çok savaş uçağını verdi.(63) Bunun dışında önemli bir sayıda Rus savaş uzmanlarıda Irak’ın saflarında savaşa katıldılar. Örneğin Fransız Figaro gazetesi 5 Temmuz 1974 tarihinde yayınladığı bir haberde Topoliyok-22’lilerin bu savaşta kullanıldığını Rus subaylarından Albay Alexander Vasilev Kürdistan’daki bombardımanları ve silahların yönetiminde sorumludur.(64) Ayrıca Irak’ın dostu Sovyetler Birliği uzaydan savaşların resimlerini çekiyor ve planlamalar yapıyordu.(65)
Ayrıca İsrail radiyosu 06/10/1974 tarihinde verdiği habere göre Sovyetler 13 tane MİG 23 uçaklarını Irak’a satmış ve pilotlarıda Rusdur. Bu Rus uçaklarıyla Kürdleri bombalıyorlar.(66)
Sovyetlerle Irak arasındaki ortaklık konusunda Gunther Dischner şöyle yazıyor: “Irak’ın Kürdistan’a yönelik hava saldırıları yalnızca Irak uçaklarıyla yapılmıyordu. Irak hava sahasının gidişatı bir grup Sovyet danışmanı tarafından yönlendiriliyordu. Hatta bazı Sovyet danışmanlarının kendileri uçakların pilotluğunu yapıyor ve kullanıyorlardı. Özellikle de Sovyetlerin bomba atan ve yeni olan Topoliv-22 uçaklarını.. Bu uçaklar her gün 11 ve 18 bin bin yükseklerde Kürdler üzerine demir ve ateş yağdırıyorlardı. Bu yeni uçakları Irak için göndermişlerdi. Elbette böyle kısa bir süreçte bu uçakların kullanımı için Iraklıları eğitmek çok zordu. Bundan dolayı sayıları 300 olan Sovyet danışmanları(67), geçici bir süre için bomba atan bu uçakları kullanmaya başladılar(68)
Ayrıca Kürdlerde, Kürdleri vurmak için Irak ve Sovyetlerin ortaklığı konusunda haberdardılar. O dönem savaşların idaresinden sorumlu olan İdris Barzani “Bizim inancımız o ki, Sovyet uzmanları Irak’ın bu yeni savaş taktiğinin arkasındadırlar. Kuşkusuz, bu uzmanlar işlerinden kabiliyetli ve cesurlar. Bundan dolayı, geçmiş yıllarla kıyaslandığı zaman Irak ordusu cesurca savaşıyor.(69)
Bu kızgın savaş ortamında Irak Komunist Partisi tümden Sovyet siyasetini destekliyor ve tatbik ediyordu. Irak Komunist Patisi hem silahlı ve hemde siyasi ve propaganda alanlarında çok sert bir şekilde Kürd hareketine karşı mücadele etti.(70)
Sovyetler Birliği basın ve yayın kurumlarıyla Kürd hareketine karşı propaganda yapıyor ve Irak hükümetini destekliyordu. Bunun dışında tüm Doğu Avrupa ülkeleri ve dünya komunist partileri Kürdistan devrimine karşıydılar. Saddam ve Şah tarafından imzalanan Cezayir Antlaşması Sovyetler tarafından desteklendi. Irak Komunist Partisi antlaşmayı içten destekledi ve “Triq El Şehb” gazetesi bu antlaşmanın olumlu yanları üzerine bir kaç makale yayınladı.(71)
Böylelikle Kürd Devriminin yenilgisine karşı Doğu ve Batı blokları sağır kesildiler, ki iki tarafında doğrudan yada dolaylı olarak ilişkisi vardı. Kürd Devriminin yenilgisinden sonra da Sovyetler Birliği, tümüyle Kürd devrimini yoketmek ve Kürdistan’da etnik temizliği temel alan Irak politikasını destekledi. Irak Komunist Partisi, bu siyasetin yerleşmesine doğrudan katıldı. Çünkü, Irak Komunist Partisi, Baasçılarla oluşturulan “Irak İlerici ve Ulusal Cephesi”nin ortağıydı.
Sonuç olarak
Bu araştırma da sonuç olarak::
1)O dönem var olan uluslararası siyaset Kürdlerin çıkarına değildi. Soğuk savaştan dolayı dünya Doğu ve Batı blokları temelinde bölünmüştü. Her biri ezilen ve özgürlükçü halkların hareketini değil, dostları olan devletleri güçlü kılmaya çalışıyordu.
2)Kürdistan’ı kendi aralarında bölen devletler tarih boyunca olduğu gibi, hangi parçada olursa olsun Kürd özgürlükçü hareketine karşıydılar. Eğer bazı dönemler bu devletlerden biri kendisini Kürd dostu olarak gösteriyorsa, bu yaklaşım geçici, taktiki ve meselede bazı çıkarları olduğundandır. Çıkarları son bulduğu zaman ise Kürdlere verdikleri desteği geri çekmekle kalmayıp, Kürdlere karşı koyuyorlar ve hatta Kürdlere karşı olan savaşa katılıyorlar. İran’ın Eylül Devrimine karşı yaklaşımında bu durum açık bir şekilde görülmektedir.
3)Eylül Devrimi sırasında Kürd siyasi önderliği var olan gelişmelerin seviyesinde değildi, diplomatik çalışmalarda başarılı olamadı ve kendisini o dönem uygulanan uluslararası dengelere adapte edemedi.
Kaynak Listesi:
Birincisi, Kürdçe Kitaplar:
1)İbrahim Celal, Xwauruy Kurdistan û Şoreşî Eylul- Binyatnan û Heltekandin 1961-1975, Çapî seyem, Çapxaney Jîyar, Silêmanî, 1999
2)Cebar Qadir(Dr), Çend Babatekî Mêjûyî Kurd, Çapî Yekem, Silêmanî, 1999,
3)Cemal Nebez(Dr.) Êsta û Paşerojî Neteweyî Kurd Le Bergirî Agirî Çengî İraq û Îran, Belawkrawekanî Akademîya Kurdî Bo Zanist û Huner, Stockholm, 1989,
4) J. Randal, Kurdistan yan Kilolî , Neteweyek, Dwayi Ew Hemû Zanyarîye Lêburdinî Çî? Wergêranî, Dr. Xesrew Şalî, Silêmanî, 2003,
4) Hana Yusuf Ferec, Meseley Netewey Kurd Le İraq da û dest xistinenawewey bîyanî Le nawçeke da, wergêranî le Erebî we, Nusîngehî Dîmaşqî Yekîtî Niştimanî Kurdistan, Çapî Yekem, Şam, 1999,
6)Hûsên Arif, Bîrewerî Salek Le Temen 28.03.1974 Bo 27.03.1975, Çapî yekem, Silêmanî, 1999,
7)Husên Mehemed Azîz, Xulanewe Le Bazinekî Boş da , Deqî Çawpêkewtin Le gel Cercis Fethullah Parêzer da , Çapî Yekem , Stockholm, Swêd, 1998,
8)David Mcdowall, Mêjûy Hawçerxî Kurd, Wergêranî Ebubekir Xoşnaw, Bergî Duyem, Silêmanî, 2003,
9)Gerard Chaliand, Kendal Nezan, Abdulrahman Qasimlo, Îsmet Şerîf Wanlî û Ewanî tir, Gelekî Peşmurde û Niştimanekî Pert, Wergêranî M. Gomeyî, Swêd, 1998,
10)Dr. Gunther Dischner, Kurd, Gelî Le Xiştebrawî Qedirlêkraw, Wergêranî Heme Kerîm Arif, Çapxaney Wezaretî Roşenbîrî, Hewlêr, 1999,
11) Dr. Abdulrahman Qasimlo, Kurdistan û Kurd, Wergêranî Abdullah Hasanzade, Belawkrawekanî Binkey Pêşewa, 1983,
12)Abdullah Hasanzade, Nîw Sede Têkoşan, Bergî Duyem, Çapî Yekem, Le Belawkrawekanî Komîsyonî Çapemenî Hizbî Demokratî Kurdistanî îran, 1997,
13) Îsa Pejman, Nihînî Bestinî Peymannameyî Cezayîr 1975, Swêd, 1999,
14)Chris Kutschera, Mêjûy Kurd Le Sedey 19 û 20 da, Wergêranî Mehemed Reyanî, Tahran, 1369,
15) Kurdo Alî, Sovyet û Bizûtnewey Niştimanî Kurdî, Bê Şûnî Çap, 1994,
16) Mela Baxtiyar(Hîkmet Mehemed Kerîm), Şoreşî Kurdistan û Gorrankarîyekanî Serdem, Çapî Seyem, Çapxaney Roşenbîrî, Hewlêr, 1994,
17)Munehçehr Parsadost, Nakokî Îran –Iraq, Wergêranî Muhsin, Ali Ekber, Silêmanî, 1995,
18) Nawşirwan Mustafa Emîn, Pencekanî Yektir Eşkênin, Dîwe Nawewey Rudawekanî Kurdistanî, Çapî Seyem, Silêmanî, 1998,
19 ) Nawşirwan Mustafa Emîn, Le Kenarî Danauwe Bo Xirî Nawzeng , Dîwe Nawewey Rudawekanî Kurdistanî Iraq 1975-1978, Çapî Duyem, Çapxaney Zankoyî Silêmanî, Silêmanî, 1997
20)Yekitî Niştimanî Kurdistan, Qîyadeyî Muaqete Le Çi Bereyek da Westawe? Çapî Duyem, Çapxaney Şêhîd Ezo, 1983,
İkincisi: Farsça Kitaplar:
21)Dr. Azir Mitxet Mişayix Fedidinî, Misail Mirzî Îran w Iraq , Tehran, 1377 Hetawi,
Üçüncüsü: Arapça Kitaplar:
22) Muhammed Hasan Heykel, Al Hal we Al Harb T 8, Beyrut, 1988,
23) Mesud Barzanî, El Barzanî we El Hereket El Huriye El Kurdiye, Arbil, 2003,
Dörtüncüsü: Kurdçe Dergiler:
24) Faruq Mela Mustafa, Şikestinî Şoreşî Kurd Le Salî 1975 da Govarî Dwaroj, Jimare 3, Martî 1995, Silêmanî,
25) Henri Kissinger, Karesatî Kurdekan, Wêrgêranî Sebahî Xalib, Govarî Baskar, Jimare 3, Salî 1999
26) Sebahî Xalib, Goftûgo Wek Bineretêk Bo Çareserkirdinî Meseley Kurd, Govarî Helwêst, Jimare 3, Xolî Duyem, Azarî 1987, London,
27)Cîhangirî Keremî, Sîyasetî Îran Beramber Be Kurdistanî Iraq(Berawird Le Nêwan Salanî 1975-1990), Wergêranî Sîrwan Celal, Govarî Sîyasetîn Dewlî, Jimare 31, Abî, 2000,
28)Govarî Dengî Kurdistanî Iraq, Jimare 1 Salî 1974,
Beşincisi: Kürdçe Gazeteler:
29)Çawpêkewtin Legel Samî Abdulrahman, Rojnamey Berey Kurdistan, Jimare 17, Şubatî 1990,
Altıncısı: El Yazıları
30)Mîrza Mehemed Emîn Mengurî, Be Serhatî Sîyasî Kurd(1972-1981) Setnivîs,
Yedincisi: Söyleşiler
31) Çawpêkwetinî Twêjer Legel Dr. Fuad Mahsun le 03.03.2000, Silêmanî,
Kaynak ve dipnotlar:
1)Doğu Kürdistan’ın yüzölçümü 134950 km karedir. Daha detaylı bilgiler için Dr. Qasimlo’nun age, sayfa 13’e bakınız,
2) Mela Baxtiyar, age, sayfa 224
3)İsa Pejman, age, sayfa 37, Nawşirwan Mustafa Emin, age sayfa, 88,
4)Dr. Cemal Nebez, age, sayfa 20; Faruq Mela Mustafa, age, sayfa 29,
5)Abdullah Hasanzade, age, sayfa 96,
6) J. Randal, age, sayfa 215,
7)Gerard Chaliand, age, sayfa 312,
8)Cihangîrî Keremî, age, sayfa, 168
9)Dr. Cebar Qadir, age, sayfa, 79
10) J. Randal, age, sayfa 242,
11) YNK, age, sayfa 19,
12) Nawşirwan Mustafa Emin, age, 35
13) J. Randal, age, sayfa 244,
14) J. Randal, age, sayfa 254, David McDowall, age, sayfa 685,
15)J. Randal, age, sayfa 242,
16) Husên Mehemed Aziz, age, sayfa 106,
17) Dr. Gunther Dischner, age, sayfa 290,
18) Munehçehr Parsadost, age, sayfa 51; Dr. Cebar Qadir, age, sayfa 78; Dr. Gunther Dischner, age, sayfa 289; Mirza Menguri, age, sayfa 398,
19)Gerard Chaliand, age, sayfa 316,
20)Dr. Gunther Dischner, age, 282,
21)Sebahi Qalib, age, sayfa 50,
22) Dr. Cebar Qadir, age, sayfa 78,
23) Dr. Fuad Mahsun, söyleşi, 3 Mart 2001,
24)Dr. Fuad Mahsun, söyleşi; Mirza Menguri, age, sayfa 441-442
25) Chris Kutschera, age, sayfa 493,
26)İbrahim Celal, age, 390,
27) Mirza Menguri, 541,
28) Dr. Azir Mitxet, age, sayfa 359-360,
29) Nawşirwan Mustafa Emin, age, sayfa 34-35; Gerard Chaliand, age, sayfa 314; Dr. Azir Mitxet, age, sayfa 366-367,
30) Mirza Menguri, age, sayfa 602,
31) Dr. Fuad Mahsum, söyleşi
32) Henri Kissinger, age, sayfa 10-11; David McDowall, age, sayfa 684,
33) Henri Kissinger, age, sayfa 8; Muhammed Hasan Heykel, age, sayfa 138; Nawşirwan Mustafa Emin, age, sayfa 138,
34) Muhammed Hasan Heykel, age, sayfa 138; İbrahim Celal, age, sayfa 354; J. Randal, age, sayfa 221,
35) Gerard Chaliand, age, sayfa 314-315,
36) Henri Kissinger, age, sayfa 22-23,
37)Dr. Gunther Dischner, age, sayfa 297,
38) Husên Arif, age, sayfa 205,
39) Chris Kutschera, age, sayfa 502; Hana Yusuf Ferec, age sayfa 12; Dr. Gunther Dischner, age, sayfa 295-296; Mesud Barzani, age, sayfa 345,
40) Türkiye Kürdlere yardım etmedi. Tam tersi Kürdlere karşı mücadele etti.
41)Henri Kissinger, age, sayfa 7,
42) Muhammed Hasan Heykel, age, sayfa 140-141,
43)J. Randal, age, sayfa 215,
44)Muhammed Hasan Heykel, age, sayfa 140,
45) J. Randal, age, sayfa 218,
46) Gerard Chaliand, age, sayfa 313,
47) J. Randal, age, sayfa 220,
48) Dr. Gunther Dischner, age, sayfa 339,
49) J. Randal, age, sayfa 222,
50) J. Randal, age, sayfa 227,
51) J. Randal, age, sayfa 227,
52) Dr. Gunther Dischner, age, sayfa 298-299,
53) Chris Kutschera, age, sayfa 108; Gerard Chaliand, age, sayfa 507; Mirza Menguri, age sayfa 633,
54) Nawşirwan Mustafa Emin, age, sayfa 108; Gerard Chaliand, age, sayfa 309; İbrahim Celal, age, sayfa 353,
55) Kurdo Ali, age, sayfa 102,
56) Dr. Fuad Mahsun, söyleşi
57) Nawşirwan Mustafa Emin, age, sayfa 110,
58)Dr. Fuad Mahsun, söyleşi
59) Nawşirwan Mustafa Emin, age, sayfa 108,
60) Dr. Gunther Dischner, age, sayfa 243,
61) Nawşirwan Mustafa Emin, age, sayfa 111,
62) Sami Abdulrahman, söyleşi,
63) Govari Dengi Kurdistan, sayı 1, sayfa 132; J. Randal, age, sayfa 227,
64) Mirza Menguri, age, sayfa 520; Kurdo Ali, age, sayfa 112; Mesud Barzani, age, sayfa 341,
65) Kurdo Ali, age, sayfa 114,
66) Mesud Barzani, age, sayfa 531
67) Irak pilotlarından Sefaw Şilal’ın kullandığı Rus uçaklarından MİG 19 1974 Ağustosunda Balek’te düşürüldü ve pilot esir alındı. Pilot’un verdiği bilgilere göre Sovyet pilotları Tobolif uçaklarını kullanıyordu. Çünkü, uçaklar o dönem yeni devreye sokulmuştu. Irak pilotları bu uçaklar konusunda hiç bir eğitim almamışlardı. Yine bu pilotun verdiği bilgilere göre 3000 Sovyet askeri danışmanı Irak’ta var.(Kurdo Ali, age, sayfa 112)
Mesud Barzani bu mesele üzerine şöyle yazıyor: “ Bazı Rus pilotları TU22 ve SU20 uçaklarını kullanarak Kürdistanı bombaladılar. Bazı pilotların isimleri: Binbaşı Krafcinko, Binbaşı Davidinko, Binbaşı Yuri, Binbaşı Lunya, Binbaşı Fulodya ve Binbaşı Vıctor”( Mesud Barzani, age, sayfa 341)
Yine Mesud Barzani, Rus, Alman(Doğu Almanya) ve Çekoslovakyalı uzmanlar Irak ordusuyla birlikte hareket ettiklerini yazıyor.(age, sayfa 341)
68) Dr. Gunther Dischner, age, sayfa 257,
69) Dr. Gunther Dischner, age, sayfa 260,
70) Kurdo Ali, age, sayfa 123,
71) Nawşirwan Mustafa Emin, age, sayfa 111,