1939’da Dersim’de nişanlandığı Şemikan aşiretinden Gazi oğullarından Ali ağanın kızı Feride’yle yaptığı evlilik, Feride’nin onun yaşamındaki yeri ve önemi.
Feride, Dr Nuri Dersimi’nin sürgün yıllarında onun en büyük destekçisi olup. Yanında yerini almış Kürt mücadelesine katkılar sunmuş. Siyasal çalışmalarına önemli oranda bel vermiştir. Yol arkadaşlığı yoldaşlık ve hayatı paylaşma evliliklerinin temel karakterini oluşturmuştur.
Aşağıda orijinalini vereceğimiz Feride’ye mektup, bizzat Nuri Dersimi’nin kaleminden Feride’ye duyduğu derin saygı ve sevgi, aşk ve muhabeti anlatır. Feride’nin hayatındaki rolü ve emeği, bu mücadeleye biçtiği yüksek değer bunu acık yüreklilikle ifade etmesi, Dr. Nuri Dersimi’nin niteliklerinin yanında birbaşka özeliğini katarak onun özel bir Kürt aydını sıfatı almasını özünü oluşturur.
Eşi Feride’ye yazdığı mektubu kendi özel alanlarında tutmak yerine bunu toplum ve tarihle paylaşması, eşinin hakkını ve emeğini mücadeledeki durum ve konumunu eşkere etmesi Kürt toplumunda nadir rastlanan bir durumdur. Kürt kadınının mücadeledeki yeri ve önemi hala güncel ve önemli bir meseleyken, Dr. NuriDersimi’nin kaleminden ve gözünden eşiyle ilgili tanım ve betimlemeleri Kürt toplumu için adeta bir kilometre taşıdır.
Diğer bir meselede çok önemsediği, hayatında çok önemli yer tutan eşi Feride’nin sonradan unutulması, mücadelesi ve yaşamı hakkında tek satırda olsa bir şeylerin yazılmaması, Kürtlerin kendi tarihlerine şaşı bakmalarının, uzakdurmalarının bir sonucu mudur? Ya da tarih alanında bile erkek egemen kültürün yarattığı tahripkar sonuçlardan birisi mi?
Uzun lafa hacet yok. Bu ikilemin orta yerinde Dr. Nuri Dersimi’nin eşi Feride’ye yazdığı mektubu Kürt kamuoyuyla paylaşmak istedim.
FERİDE’M
Sana Feride diye hitap etmenin benim içine büyük saadet olduğunu Çünkü
sen benim hem dert ve elem hem de yoldaşım oldun. Hayata milli ve vatani gayeleri uğrunda maruz kaldığım felaketlerin ve çektiğim ızdırapların ufacık bir özetini bu mektupta sana bildirmek istiyorum.
Vatanın güneşli bir yaylasında doğmuş ve tabiatın ruhuna bahşetmiş bulunduğu ilahi düşkünlük eseri olarak, çocukluk devrelerinde itibaren, mensup olduğum milletimin çocukları arasında bile bir birlik ve anlaşma havası kurmak sevdasına düştüm. İptidai mektep hayatımda gençler arasında, aynı gaye uğrunda teşkilat yaptım. İstanbul’da yüksek tahsilim sıralarında Kürt milli talebe teşkilatlarıyla münasebet ve çalışmalara bilfiil iştirak ettim. Yüksek tahsilimi İkmalinden sonra milletimin kasırgalarla dolu hayatımı ve maruz kaldığı felaketlerin sebep ve menşeini aramaya başladım. Osmanlı halife-sul–tanlarının İslamlık sayesinde Türkleştiremediği veyahut imhasını başaramadığı ve Turancı İttihat ve terakki cemiyeti’nin cezri taksime tabi tutturamadığı unsurları modern bir kisveye bürünerek ya Türkleştirmek Veya imha etmek maksadıyla M.K.Atatürk müessesesi tüketmiş bulunuyordu. Yaratıcı unvanıyla tapılan M. K. Atatürk İslam dini yerine Turancılık mefkuresini ve Türkçülük dinini ilke edinerek mensup olduğum milletin varlık hakkı ve tarihi inkar ediliyordu.
Binlerce yıl konuştuğumuz dil bile bize unutturulmaya başlanmıştı. Esasen Türkiye’de Türk hükümetlerin iç siyasetinin başlıca kuralı Doğu vilayetler yerli halkının Türkleştirilmesi veya zorla tasfiyesi olduğu yaşanan olaylarla sabit bir hakikat idi. Bunu anladığımız için milletimizin tarihi varlığını ve haklarını korumak için
Gerek siyasi ve gerekse kültürel teşkilatlara girerek. Türkçülük cereyanına karşı cephe almaya mecbur kalmıştık. M. K. Atatürk’ün cumhuriyet hükümetinin Kürt milleti aleyhinde tertiplenen Türk suikastı da artık tamamen açıklanmış bulunduğundan, Kürdis-tan topraklarında koruma tertibatı ve teşkilatı yapılmaya zaruret hasıl olmuştur. İşte bu savaşımız esnasında
“Kanlı duvar” diye anılan Divrik’in cehennemi zindanlarına atıldım. Ayaklarıma pukağılar, boynuma zincirli laleler takıldı.
Yılmadım.”Kürdüm”diye haykırdım ve savaştım. Bu sebeple milli ideal uğruna çarpışmak zevkini zevkini . M. K.Atatürk’ün beni susturmak için kanlı Sıvas’ın Koçhisar mıntıkasında namına bahşetmiş bulunduğu “Süleymaniye “ adlı cihan malikanesiyle
Feride’m
Tarih boyunca vasıl olan inkilaplardan birçoğu, insan topluluklarının mahşeri vicdanında tekemmül eden zaruretlere cevap verdiği için muvaffak olmuş ve şartların noksanlıklarına rağmen yürüyebilmiştir.
Milletimizin fıtri enerjisi, hürriyet ve istiklal aşkının halk tabakaları arasında bu mahşeri vicdan yaratmış olduğuna güvendim ve ancak “hürriyet kazanmak, hak ve varlığı için müdafaa savlası yapmağa azmettim. İşte amili bulunduğum 1918 Koçgiri Kürt istiklal Harbi, bu milli korunma savaşlarının birisiydi.
Bu savaşta Türk orduları karşısında şans bize yar olmamıştı. Bununla beraber asırlardan beri Kürt milletini istismar eder ve Kürt kanını emen tufeyli aşiretreisleri zümresinden olup, bir zaman kızıl sultanlara hizmet eden ve bu savaşta ise TBMM’nde kürsü işkal ederek yine yardım isteyenlere hizmetten zevk alan alçaklar, Kürt milletinin bu büyük faciası karşısında lakayıt kalıyor ve canveren ırkının iniltileri bu sefillerin vicdanlarında hiçbir tepki yapmıyordu. Fakat tarih amansız bir hakimdi . O düşmanla ilişki kuran soysuzlar, bizzat Türk kurşunlarıyla bilahare imha edilmişlerdi. İbret!
Koçğiri Kürt istiklal savaşı’nda kan döküldü. Fakat Kürt milli hareket elemanlarının vicdani telakkilerine göre, dökülen bu kanların teranesiyle milli duygular kamçılandı, intikam için ruhlar alevlendi. Milli kurtuluş aşkı Kürt’ün vicdanında volkanlandı. Şeref meydanında şehit düşen Koçğiri ,Kürt milletine işte bu şerefi kazandırmış oldu.
Bu harpte, erkek bir evladını da kaybederek Dersim’e iltiça etmiştim. Giyabi idam cezasına mahkum olarak Dersim dağlarında 6 yıl müddetle milli davanın tahkkuku için çalışmadan asla geri kalmadım. Türk parlementosu Dersim’in imhasına karar vermiştir: 1936-1937 senelerinde 3 donanımlı Türkordusu Dersim’e sevkedilmiş . Dersim katliam faciaların da 12 yaşlarında bir kızım imha edilmiş, üç kardeşim de kurşuna dizilmişti. Milletimin maruz kaldığı feci durumu ve Dersimi katliamı facıalarını dünya umumi efkarına bildirmek lüzumunu hissederek ve bu ödevi üzerime almaya kendime bir borç bilerek, 11Eylül 1937’de Türkiye hudutlarından harice çıktım.
Milletime karşı Türk idaresinin yapmakta olduğu mezalimi protesto etmek feryadında bulundum. Heyhat! …
Zalim kader bu gurbet ellerinde bile omuzlarıma yüklendi. Sömürgeci devletler milletimi bu kanlı faciaları karşısında lakayt bulundular. Adım değiştirildi, gah Hüseyin mazlum, gah Bağrı yanık Memo isimleriyle diyar- diyar sürüldüm. Aylarca saklı kaldım. Hürriyet adalet,mazluma merhamet mefkuresi meğer Musa ile İsa devirlerinde ileri sürülen gülünç bir name ve uygulaması olmayan bir felsefeden ibaretmiş işte bu hengameli ve hüzünlü devrelerde ve şu gurbet ellerinde kol ve kanadı kırılmış benim gibi bir derbedere el uzattın.
Benimle Kürt milli davasına iştirak ederek istiklalini tehlikelere bıraktın.
Bu suretle kahramanlığa tapan bir milletin emsalsiz bir kızı olduğunu ispat ettin.
Bilmiş ol ki Feride, senin damarlarında katıksız halis bir Kürt kanı cevelan etmektedir. Bu kan sana bu yüksek meziyetleri bahşetmişti. Yürüdüğün bu dikenli felaketli yollarda benimle hem Hayat arkadaşı, hem de milli faaliyetimde hakiki ve ciddi bir emel yoldaşı, sağ kolum ve iş arkadaşım oldun. Seni bu hususta şükranla anmak benim için en yüksek bir borçtur.
Medeni dünyadaki gerek garp ve gerekse şark sömürgeci büyük devletler, Kürdistan topraklarını aralarında paylaşmış olan küçük devletleri dedesteklemekte ve Türkiye’de yapılan Kürt katliamlarına göz yummak seyirci kalmakta, icabında top, tüfek, tayyare vermek suretiyle Türkiye’yi yardımda bile bulunmaktalar. Benim ellimi bağlayıp, kalemimi kırmak, dilimi susturmak istediler.
Fakat hak diye haykırmaktan beni yıldıramadılar. Şairin dediği gibi “zulmün topu var güllesi var, kalesi varsa/ Hakkın da bükülmez kolu, dönmez yüreği vardır. Göz yumma güneşten, ne kadar nuru kararsa / sönmez elbet, her gecenin gündüzü vardır.”
Feride’m
Denetlemeye tabi tutuldum. Şimdi de denetim altındayım. Evimde gece yarıları araştırmalar yapıldı. Bu yüzden heyecanlar geçirdim, üzüldüm, hastalandım. Beni bilinmez zindanlara da attılar ağladın, kapı kapı araştırdın. Gözyaşı döktün.
Milli gaye uğrunda çalışmadan ve hata bu uğurda hayatımı feda etmeden yılmadım, yıldıramadılar. Ancak çektiğim ıstıraplar neticesiyle ömrümün tekamülü devrelerinde sıhhatimde bir zafiyet duyarak hastalandım, hastanelere düştüm. Budadalı günlerimde bütün acılarıma iştirak ettin. Günler ve geceler başucumda kimsesiz yatağımda bana ağladın, gözyaşı döktün ve bana hakiki, ciddi, vesamimi alaka gösterdin.
Feride
Binlerce canlı timsal arz etmekte olan Kürt kadınlığı hakkında Kürt atasözü olan
“şer şer e, çı mere çın er e”(Aslanın dişisi de aslandır). Sen Dersim in Şemikan aşireti namıyla yad edilen cenğ-ver “ve kahraman bir aşiretin öz evladısın. Mensup olduğun familyanın asaletini gösterdin.
Hayatımın tekamül etmiş devrelerindeyim. Maruz kaldığım felaket ve ıstırapların tesiriyle ve asabiyetle seni üzdüğüm anlarından vaki olduğunu itiraf ediyorum. Beni maruz görmelisin ve affetmelisin Feride.
Seni mesut edemedim ve mesut etmek fırsatını da bulamadım. Zalim kader buna mani oldu. Fakat emin ol ki hayat bir mücadele ve bir kavgadan ibarettir. Başlıca hüner, keder ve elemi zevkle göğüslemektir.
Feride’m
Kürt gençliğine ithaf etmiş olduğum Kürdistan ve Dersim faciaları hakkında tarihi, bir delil olan eserimi ve henüz tabed emediğim hatıralarımı sana emanet bırakıyorum. Ruhum
Feride
Birkaç devletin zulüm ve istibdadı karşısında mücadele etmekte bulunan milletimin, hürriyet ve kurtuluş bayrağının dalgalandığını görmeden şu gurbetellerinde hayata göz yummak kadar acı bir şey tasavvur edemiyorum.
Feride’m
Ne yazık ki duygu ve fikir itibarıyla tam bir birlik olan yuvamızın çocuğu da olmadı. Zalim kader bir anne sevgisini senden kıskanmış oldu. Bundan müteessir olma. Vatansız esir ve köle olarak yaşayacak olan hayat meyvesine lüzum görme. Mensup olduğun milletin dağlar başında hürriyet uğrunda savaşmakta bulunan kahraman çocukları da senindir. O kahramanların muvaffakiyetini temenni etmeli ve metin olmalısın. Zaten metinsin. İrade gücüm çok kuvvetlidir. Sen mensup olduğun kahraman milletin kurtuluşunun alevli güneşini göreceksin. Ancak o mesut günlerde unutmadan beni anacaksın ve ara sıra sevimli ve vefakar kızımız Jale ile mezarıma gelip de ruhumu şad etmiş olacaksın.
Bilmiş ol ki ruhumun bir ismi ve parçası da şu fani dünyada tek başına bırakmış olduğumu
Feride’dir.
Yaşa, Varol, beni unutma, izimde yürü. Huda seninle beraberdir.
Feride’m
.
Dr. Nuri Dersimi