Yusuf Ziya Döger posted on November 15, 2016 20:06
İnsanın, sosyal yaşamına yönelik nitelikli kararlar almasını zorunlu kılan tarihsel dönemeçlerle karşılaşacağı anlar vardır. İnsan bu anlarla yüzleştiğinde belki detaylı bir analiz yapma imkânı bulamaz ama sonuçta bir karar vermesi gerekir. Verdiği kararın hem onun hem de milletinin hayatında dönüm noktası olacağını belki de asla göremeyecek. Lakin o karar öyle bir etki yaratır ki, kendi varlığından bihaber olup uyku girmiş milletinin yüzünde günün birinde şamar şeklinde patlar. İşte o andan sonra hem kendisi hem de milleti için tarihsel dönemecin ilk virajı yaşanmaya başlar. Sonrası mı? Sait Çürükkaya elbette.
İnsani erdem bu dönemeçlerin kendisini dayattığı noktada bireysel çıkarı bir tarafa iterek, toplumunun genel çıkarı çerçevesinde karar kılmaktır. Kılınan karar üzre düşünsel ve eylemsel birlikteliği yansıtan yeni yaşamı adım adım örmek vicdanın ego ve benciliğe baskın çıkmasıdır. Egosunu toplumuna, bencilliğini milletinin geleceğine kurban vermeye hazır İbrahimlerin var olduğu toplumlar elbette dünyaya izler bırakır.
Bu tarihsel dönemeçlerin yaşandığı anlarda vicdanınızın dayattığı sorumluluk ve erdemle aldığınız kararlar sizi milletinizin gönlünde sonsuzlaştırır. Çünkü ego ve bencilliği bir kenara bırakarak sadece o milletin bir ferdi olmaktan kaynaklanan sorumlulukla omuzladığınız görev, sizin hem tarih önünde haklı çıkmanızın delili olacak hem de milletinizin nerede nasıl davranması için rol model olacaktır.
Somutlaştıralım:
Bu dönemeçlerin yaşandığı ve dönemsel olarak farklı koşulların hâkim olduğu anlarda milletinizin geleceği için karar vermek zorunda kalırsınız ya. İşte Dr Süleyman (Sait Çürükkaya) yaşamı boyunca birkaç kez bu dönemeçlerle yüz yüze kaldı. Her dönemeçte aldığı kararları bugün ele alıp değerlendirdiğimizde onun hem haklılığına tanıklık ederiz hem de bizler için nasıl bir model olduğunu görme imkânı buluruz. Yeri geldiğinde kariyerini, yeri geldiğinde makamını, yeri geldiğinde ise malını ve konforunu terk etmenin erdemiyle yüzleşiriz. Kiminle, elbette Dr. Süleyman’la.
Bir genç olarak karşılaştığı ilk dönemeçte, okuduğu dönemin en prestijli mesleği olan tıp fakültesini milleti için bırakacak cesareti gösterdi. İdeolojik olarak benimsediği düşünsel dünyanın yansıması olan örgütünün aldığı kararla milletinin beka sorununu göz ardı etmeye başladığını gördüğünde yaşamı pahasına onu bırakma cesareti gösterdi. Konforlu bir yaşam sürdüğü anlarda milletinin kendisinin sahip olduğu askeri dehalığın dayandığı bilgiye ihtiyaç duyduğunu hissettiği anda mal ve konforunu bırakma cesareti gösterdi. Yani millet olmanın gereği olarak nerede ne yapılması gerektiğinin canlı örneğini sergiledi elbette.
Elbette Dr.Süleyman’ı anlatmaya kalkışmayacağız. Ancak onun bize gösterdiği yolun anlamını çözmeye çalışacağız. O tarihsel dönemeçlerde karşılaşılan durumun tahliliydi. Ve o tahlillerle eyleme geçmenin misaliydi. Eylemlerinde ise hedefin milleti olduğunun açık timsaliydi. Elbette ki dünyevi olanın milleti için feda edilmesinin neden gerekli olduğunun açıklamasıydı.
Kürdler onun hayatını dikkate almalı ve oradan millet olmanın sırrını çözmelidir. O gelecek nesillerin rol modeli olacak bir yaşam ortaya koydu. Şehadeti makbul ve yolu Kürd gençleri için rol olmalıdır. Çünkü o her dönemeçte elini tüm benliğiyle milleti adına taşın altına koydu. Ya da söyleyecek sözünüzün bitiği anda geriye çekilip yeniden var olmanın yol ve yordamını çizdi. Hiçbir zaman milletine ayak bağı olmak gibi bir hesaba girmedi. Bunun milletine nasıl ağır bir yük olacağının farkındaydı. Ama ona ihtiyaç duyulduğunda ise ben buradayım demekten asla çekinmedi
Sonuç:
Kuzey Kürdistan’da yaşanan sorunlara baktığımızda sorunun açık cevaplarıyla karşılaşırız. Dr. Süleyman mantalitesinin hem siyaset hem de örgütsel alanda hâkim olmamasıdır. Bu mantığın hem siyaset sahnesinde hem de örgütsel alanda kendisini hissettirmemesidir. O alanlarda köşe başlarına yerleşenler orayı kendileri için kaybedilmemesi gereken mabetler haline getirmişler. Doğal olarak vicdana dayanan sorumluluk yerine egolarını tatmine ve benciliklerini doyurmaya çalışıyorlar. Sonuçta içine girdikleri bu mantık onların milleti için kurtuluş reçeteleri olması yerine milletine ayak bağı olmaya sebep oluyor.
Kuzey Kürdistan’da millet olmanın gereği gibi davranmayan bu siyaset kurumları toplumun sırtında bir kambur niteliğine bürünmüştür. Millet bunları tölere etmenin imkân ve koşullarından artık mahrumdur. Çünkü her tölereden sonra tölere edilmesi gereken başka tutum ve eylemler sergilemektedirler. Bunların kendilerine çeki düzen verip millet olamanın şuuru ile hareket etmeleri zorunludur. Ya da artık bu milletin önünde ayak bağı olmaktan çıkmaları gerekir. Elbette bu milletin sorumluluğunu üstlenecek Dr Süleyman gibi evlatları vardır.
Bu siyasi oldukları vehmiyle hareket eden kesimlerin Kuzey Kurdistan'da yürüttükleri siyaset bakkalcı bir zihniyetle yürütülmektedir. Temel amaçları kendi bekaları sorunudur. Dolayısıyla milli bir çizgide siyaset yürütme kabiliyeti gösterememektedirler. Ya vesayet üzerinden yürüyen bir mantıkla ya da geleceklerini o bakkalları aracılığıyla sömürgeci meclisine kapağı atmanın yol ve yordamını bağlamışlardır. Bu nedenle Kuzey Kürdistan Kürd siyasetinde AVM türü rekabet ve toplumsal anlamda milletinin menfaatlerini üstün tutun bir siyasetin önünde her zaman set olmaktadırlar.
Oysa vesayet veya bakkal zihniyeti ile o meclise kapak atanların günü geldiğinde yüzüne bakılmayacağını bu millet defalarca onlara göstermiştir. Yapılması gereken Dr. Said'in yaptığı gibi gerektiğinde kariyerini, gerektiğinde ideolojisini ve gerektiğinde malını bu millet için bırakacak siyaset erbaplarına ihtiyaç vardır. Dr Süleyman gibi yiğit cengaverler her zaman bu milletin bağrından çıkacaktır. Ancak o cengaverlerin kazanımlarını taçlandıracak erdem ve vicdan sahibi siyasetçilere ihtiyaç vardır. Bunu temel hedef edinen siyasetin ortaya çıkması elzemdir.
Çünkü vesayetçi ve bakkalcı siyasetin anlamsızlığını bir kez daha Dr Süleyman’ın cenazesinde herkes görmüş oldu.