Bir milyon kişiyi aşkın bir insan yığınının yaşadığı Efrîn toprakları, 24 günden beri bombardıman altında. Efrîn’in tek suçu insan, insanlarının belirgin suçu ise çoğunlukla Kürt olmasıydı.
Türk rejiminin şefi, yıllar önce, ta 2006 yılında, bir dergiye verdiği mülakatta, “biz olduğumuz sürece, Kürtlere asla yer yoktur. Onlar Arjantin’de de devlet olsalar, karşı çıkarız" diyordu.
Bu Gürcü oğlunun, Kürtlere özel kinin nedeni bilinmiyor, ama başkomutanı olduğu ordu, 24 gün önce, tastamam 72 uçakla, bu topraklarda kırımın açılış vuruşunu yapmıştı. Bu çağda, bu kadar uçakla saldırı, ancak ve yalnızca ırkçı barbarlığın kalıbından çıkması, Dimitrof’un sözüyle “zincirlerinden boşalması"yla mümkündü. Başka türlü izahı yoktu.
Hitler bile, canını almaya, ruhunu söndürmeye çıktığı Britanya seferinin açılışını, 72 tane bombardıman uçağıyla yapmamıştı.
Efrîn toprakları, uzun uzun bombalandı. Uçaklar, gök yüzünden çekilince, uzun menzilli toplar, tanklar rastgele füzeler ateşlemeye, gülleler patlatmaya başladılar.
Kürtlerin, uçaklara karşılık verecekleri tayyareleri yoktu. Uzun menzilli topları da. Siperlendikleri yerde, sessizce beklediler. Bu sırada yerden göğe, toprak renginde bulut kümeleri yükseliyor, havadan yere toz ve toprak sağanağı iniyor, insan feryatları bir anlık sessizliğin sesi olarak birbirine karışıyordu.
Hedef, insan barınağı topluluğu köyler, kasabalardı. Orada yaşayan insanlar. Can çekişme tınlamalı, kahırla inlemeli…
Avuç içi kadarlık Efrîn’in her yanı sivil yerleşim alanıydı. Köy, şehir ve kasabalarda, açıkta hemen hemen askeri tesis hiç yoktu. O nedenle hedeflerin tümü, sivil hayatın devindiği alanlardı.
İlk üç gününde, 11 bebek ve çocuk katledilmişti. Çocuk ve bebek katli zaferse eğer, buydu Türk ordusunun zaferi. Bir sessiz, kıpırtısız mezarlıkların yapı taşları…
Tesbit edebildikleri bütün mezarlıklara saldırmış, toprağı yaralama ve mezar taşlarını tahrip ile ölülerden intikam alınmıştı.
Bu da, onlara yakışan bir hareketlerden biriydi. Son yıllarda IŞİD (DAİŞ) İslamı izinde giderek, her yerde bunu yapıyorlardı.
İnsan katliamına gelince: Efrîn, Kürtlerin hayatındaki ilk katliam girişimi değildi. Kürtler, Türk devletinin ömrü olan yüz yıldan beri, kan nehirlerinden geçerek geliyorlardı.
1925 Haziran’ı ile Ekim sonu arasında Lice, Hani, Hazro, Kulp dörtgeninde, bebeği, ihtiyarı ile ele geçirdikleri bütün insanları kırarak, adeta kanda banyoyu başlattılar. Kırım ve kan sesi, burada uç verip bütün Kürdistan’a yayıldı.
1930 yılında, Geliyê Zilan’da, kendi rakamlarıyla 15 bin kişi bir arada katledildi. Ermenilere yaptıklarının benzeri bir soykırımdı, bu. Sayısız ailenin “yurt u ocağı" söndü, bu kırımında. “Xart û azıv“ların, “derguş û zarok"ların, gencecik gelinler, kartal bakışlı gençlerin yere dökülen kanıyla, birçok soy kurudu.
1932, Erciş‘in tek cami, toplama merkeziydi. Akşam karanlığı çöktüğünde, buradaki esirler birbirine bağlanarak, kasabanın batısına düşen dönemeçte bulunan Ermeni’nin değirmeni ağaçlığına götürülüyor, kurşuna diziliyordu.
1938’de, insanlıktan umudunu kesip mağaralara sığınmış Dersimliler, katillerin şefi deyimiyle “fareler gibi zehirlenerek" topluca katledildiler.
Katillerden kaçanların bir kısmı Efrîn’e sığındı. Nuri Dersimi bunlardan biriydi. Nuri Dersimi’nin aynı adı taşıyan torunu, yıllar sonra dedesinin başkaldıran ruhu olarak onları karşılıyordu.
Ve ben bu satırları yazarken, masamda Efrîn’in Raco kasabası ile köylerinde çekilmiş fotoğraflar… Fotoğraf karelerinde medeni insanların, insani bir hayat sürmek için, inşa ettikleri kutu kutu evler, yarı enkaz halinde. Her biri ayrı ayrı, uzaktan bağırıyor adeta:
“Bir güzelliktim, barbarların darbesiyle yıkıntıya döndüm!.."
Bazıları, şil şil yarılmıştı. Sokaklar enkaz yığınıydı. Yarı yıkık binalardan sarkan elektrik kablolarının ucunda, beton parçaları sallanıyordu.
Öte yandan Türk Genelkurmay Başkanı General Hulusi Akar’ın bir açıklaması: “Sivillerin zarar görmemesi için azami çabayı gösteriyoruz."
General devam ediyordu: “Teröristler, sivil katliam var demek için, sivil giyiniyorlar.“
Bu general bir tuhaf. Hurafeler diyarında dolaşıyor. Gelişmemiş beyni, masalımsı gerekçe yapıyor. Roboskî’de böyle olmuştu. Roboskî onun eserdir. Gerilla lideri Bahoz Erdal, bütün sınırlar kendisi için açık olduğu halde, generale göre sınır taciri çocuklar arasına karışıp içeriye sızmak isterken vurulmuştu. Katliamın gerekçesi, buydu generalin. Şimdi de, katledilmiş bebekler sivil giyinmiş teröristti ki, bu uydurukçuluk onun aklına yakışıyordu…
Ayrıca o, Sur’un, Cizîra Botan‘ın, Şırnak, Nusaybin, Yüksekova ve öteki harabe şehirlerin yaratıcısıydı. Şehirlerin katili…
143 kişiyi bodrumlarda diri diri yakan katillerin de komutanıdır, bu adam. Yalanı meslek edinmiş biridir. Bozuk kişiliği ve TC’nin kötülükler tarihini bilmezsek, Cizre, Sur ve Şırnak’ta kullanılan katiller iş başında olduğu halde, Generalin sivillere zarar verilmediği sözüne inanabilirdik. Ayrıca ölü bebeklerin sivil giyinmiş “teröristler" olduğuna da…
Ama açık olan gerçek tektir: General zorda. Çünkü, sert bir kayaya çarptı. Yalanlar maratonu ile kendi kamuoyunu dolandırmaya çıkması bundan.