Fehîm Işik posted on October 13, 2018 21:56
İzmir’de Brunson davası görülürken Cumhurbaşkanı Erdoğan Isparta’da komando askerlerinin kursiyer töreninde konuşuyordu. AKP yanlısı basın dava sürerken Brunson’a ilişkin pazarlık iddialarına hiç değinmedi, bunun yerine Cumhurbaşkanlığının “Türkiye bir hukuk devleti. Bağımsız yargının kararına müdahale edemeyiz” açıklamasını güzelleyip durmakla vakit geçirdi. Bu basının imdadına Erdoğan’ın "Fırat'ın doğusundaki terör yuvalarını darmadağın edeceğiz" sözleri yetişti. Erdoğan'ın söyledikleriyle Brunson davasının gündemini değiştirmeye yöneldikleri gibi “ABD ile Brunson karşılığında ‘Fırat’ın Doğusu’ pazarlığı yürütüldüğü” algısını da yaymaya yöneldiler.
Erdoğan’ın sözleri üzerinden algı oluşturmaya çalışan basının bir diğer kanadı da “Türkiye’nin bekası” denen ne olduğu belirsiz milliyetçi hezeyanı yaygınlaştırmak amaçlı Suriye’de bir Kürt devleti kurulacağı tezini gündemleştirmeye başladı. Rusya’nın da bugünlerde çokça gündeme getirmeye başladığı “ABD’nin Suriye ve Irak’ta Büyük Kürdistan kuracağı” iddiaları da, Türkiye’yi korkunç bir savaşa sürüklenme pahasına milliyetçi hezeyanı büyütme görevi alan bu ikinci kesimin imdadına yetişti.
Erdoğan’ın Isparta'daki söylemi AKP yanlısı basında Brunson'ın serbest bırakılmasının üstünü örtmeye çalışan birinci kesimi besledi. Ancak ikinci kesim için istihbaratın devreye girdiği ve bir ‘stratejik akıl’ ile sufle verdiği, bölgeyi yakından takip edenlerin de, gelişmeleri izleyenlerin de gözünden kaçmıyor.
Söz konusu ikinci kesime bir örnek, Hande Fırat...
Fırat’ın Hürriyet'te yazdıkları hiç kuşku yok, ‘istihbarat suflesi.’
Esad ile PYD/YPG arasında gizli görüşmeler yapıldığını ileri süren Fırat, pazarlığın hangi noktalarda yürütüldüğüne de değiniyor. Ona göre “Devletin önünde PYD/YPG’nin Suriye’nin kuzeyinde kendisine özerklik verilmesi amacıyla Esad rejimiyle yürüttüğü gizli görüşmelerin içeriği var.” Fırat yazısında, yürütüldüğünü ileri sürdüğü ‘gizli görüşmede’ görüşülen ve devletin (yani Erdoğan’ın) önüne gelen başlıklara da değiniyor.
Suriye’de PYD/YPG değil ama Demokratik Suriye Meclisi (MSD) ile Esad yönetimi arasında görüşmelerin yapıldığı, Esad yönetiminin tutumu nedeniyle görüşmelerin tıkandığı, ilerlemediği sır değil. Daha da ötesi, MSD, diyalogu sürdürme eğiliminde olduklarını ancak Suriye yönetiminin tutumu nedeniyle görüşmeleri durdurduğunu resmen de açıkladı.
MSD yöneticileri görüşmeler başladıktan sonra ABD’nin tutumuna ilişkin çokça soruya da muhatap oldular. Bunlara yanıt verirken, Suriye’de sorunun barışçıl çözümüne ilişkin adımlarla birlikte muhataplarının Suriye yönetimi olduğunun altını çizerek, ABD’den talimat almayacaklarını açıkça belirttiler. Ayrıca ABD'li yetkililerden ikili görüşmelere karşı çıkmadıklarına ve ABD'nin Esad yönetimini zorla götürmeyeceğine, bunun yerine sorunun barışçıl çözümüne hizmet edecek adımların atılmasına kendilerinin de destek vereceklerine ilişkin açıklamalar geldi.
Hal böyleyken Rusya bu son günlerde neden celallendi?
Türkiye neden Fırat’ın doğusuna Afrin benzeri bir işgal operasyonu düzenleyebileceğine dair yaklaşımlar sergilemeye başladı?
Bir şey daha var, merak konusu olan?
Türkiye’nin ABD ile Brunson pazarlığı yürüttüğü çok açık. Peki Türkiye bu pazarlıkta Suriye ve Fırat’ın doğusunu gündeme getirdi mi?
Türkiye’nin ABD ile Suriye ve Kürtlerin geleceği konusunda bir pazarlık yürüttüğü, Suriye’de Kürtlerin bir muhtarlığı bile yönetecek statü elde etmemeleri için her türlü tavizi ABD’ye vereceğini bilmeyen yok. Türkiye’nin Rusya ile işbirliği de tamamen Kürt karşıtlığı üzerinden yürüyor. Son günlerde Rusya’nın Türkiye’nin tezlerini destekler açıklamalar yapmasının altında, Türkiye'yi kaybetmeme, en önemlisi de İdlib'i ona temizletme hesabının henüz bitmemiş olmasının da payı var.
Bu yaşananlar sıradan, basit bir okuma ile değerlendirildiğinde karşımıza şu realite çıkar:
Türkiye ve Rusya, Suriye’ye ilişkin pazarlıklarda ABD’den istediklerini alabilmiş değiller. Bu nedenle ortak söylemlerle ABD’yi köşeye sıkıştırmanın hesabını yapıyorlar. Ayrıca Suriye yönetiminin MSD ile görüşmesini yönetime telkin edenin Rusya olduğunu da biliyoruz. Henüz İdlib pazarlıkları sürdürülürken olası askeri operasyonda Kuzey Suriye ve Rojava güçlerinin desteğini kara gücü olarak almak isteyen Rusya, Suriye yönetimi üzerinden bu kesimlerin ağzına bir parmak bal çalmak istedi. Bu olmayınca, yani Kuzey Suriye ve Rojava yönetimi kimsenin askeri olmayacağını açıkça belirtince, bunun ardından Türkiye ile Rusya İdlib’e dönük Soçi Mutabakatı’nı da imzalayınca, her ikisi beraber başladılar ABD ve Kuzey Suriye ile Rojava yönetimine kara çalmaya, tehdit etmeye...
Tüm bunlar açık ki hem tarafların sahada kendilerini güçlü kılmanın ön adımları, hem de yürüttükleri algı operasyonlarının bir parçası.
Suriye’de krizin başından beri sorunun barışçıl çözümünü isteyen, diyalogdan yana tutum alan Rojava ve Kuzey Suriye yönetimi hariç ABD de dahil neredeyse hiç kimse Suriye’de sorunun barışçıl siyasal çözümünden yana dürüst davranmıyor. Rusya, Türkiye üzerinden İdlib’i adım adım Suriye yönetimine terk edebileceği bir politika izliyor. ABD ve Batı, İdlib’in tamamen Suriye yönetiminin kontrolüne geçmesi durumunda Esad’ın elinin güçleneceğini hesaba katarak Türkiye’nin cihatçılar üzerindeki etkisini kullanıyor. Türkiye, hem ABD ve Batı, hem de Rusya ile ilişkisini Kürtlerin her türlü kazanımını engellemeye dönük bir çaba içinde yürütüyor.
Doğrusu durum bu kadar açık iken Hande Fıratların suflelerle, AKP yanlısı basının ise algı operasyonunun bir parçası olarak yazdıklarının geniş kitleleri kandırma amacı dışında bir işlevinin olmadığını görmekte yarar var. Onlar kendi kitlelerini motive etmeye çabalarken, kapalı kapılar ardında da ağır pazarlıklar sürüyor ki o pazarlıklar hiç bitmedi...