Türk devleti, Kürdistan'ın üç parçasını bombalarken, ittifak kuramayanlar; Kürt kadınlarının cesetleri, günlerce sokakta kalırken, ittifak kuramayanlar; Kürdistan'da son yirmi yılda üç yüz seksen-dört yüze yakın çocuk katledilmiş, bu çocuk katliamına karşı ittifak kuramayanlar; eğer sadece, seçim zamanında ittifak kuruyorlarsa, bu ittifakın adı asla Kürdistanî bir ittifak olamaz.
Bu post ittifakıdır. Menfaat ittifakıdır. Yıllarca birbirine küfredip, seçim zamanı bütün küfürleri yutanların, Kürdistanî bir kaygıları olduğunu asla düşünmüyorum. Eğer Kürdistan'ı bir ittifak yapılacaksa; bu, işgale-jenoside karşı birlikte mücadele etmek için kurulur. Parlamenterlik ya da belediye başkanlıkları paylaşmak için kurulmaz.
O, tefeci bir sistemdir. Yani, Kürdistan'da 100 tane oyu olmayan bir insanı aday yapıp, ona 100 bin oy veriyorsun. Ondan sonra bunun adına, Kürdistan ittifak diyorsun. Bu kabul edilebilir bir şey değildir. Zaten HDP'nin, temel olarak yaptığı ve yığınlarda çürümeye yol açan tutumu şudur: Türkiye'de bin tane oyu olmayan onlarca insanı, Kürdistanlıların oylarıyla kendi parlamentolarına gönderiyorlar. Bunun adına enternasyonalizm diyorlar.
Enternasyonalizm böyle bir şey değil. Enternasyonalizm bunun tersi bir şeydir. Eğer; Türkiyeli komünistler, Kürdistanlıların parlamentoya gitmesini doğru görüyorlarsa, Türkiyeli komünistlerin kendi oylarıyla Kürdistanlıları oraya göndermeleri lazım. Yani ben bu parlamenterist yaklaşıma karşıyım. Ama bunu savunanlar, eğer bir de enternasyonalizmden söz ediyorlarsa, yapmaları gereken; Kürdistanlıları desteklemek, onları daha fazla parlamentoya göndermektir. Oysa geçen dönemde, 67 HDP milletvekilliğinden sadece 26’sı Kürt'tü.
Dolayısıyla, Kürdistanlı milyonlarca oyla, 46 tane Kürt olmayanı Ankara parlamentosuna göndermek, enternasyonalizm değildir. Tıpkı bunun gibi sadece birlik görüntüsü yaratmak için, seçim döneminde, Kürt partilileriyle flört etmek, onlardan bazen birini, bazen ötekini, parlamentoya göndermenin adı da Kürdistanî ittifak değildir.
Bu post ittifakıdır. Demokrasicilik oyununu, bütün Kürtlere dayatma hamlesidir. Kürdistanî siyasilerin, bu tip, bana göre ahlak dışı edimlerden, uzak durmaları gerekir. Hikmet kardeşimin söylediği doğrudur. Bir Kürdistan'ı ittifak lazımdır. Ve hangi dünya görüşünden olursa olsun, ulusal kurtuluş ekseninde, bir Kürdistanî cephe de gereklidir. Ama bunun oluşturulacağı zemin, Türk seçimleri zemini değildir. Bunun zemini, ülke toprağıdır. Kürdistan'ın caddeleri, sokakları, dağları, ovalarıdır. Ancak bu zeminde oluşan bir ittifaka; biz, Kürdistan ittifak diyebiliriz. Öbürleri, piyasaya oynamaktır. Piyasa ittifaklarıdır. Bunların Kürdistanî ittifakla da bir ilgisi olmadığını düşünüyorum.
Kürdistanî ittifak çağrıları
Kuzey Kürdistan'ın Malatya'sından, Diyarbakır'ından kalkan savaş uçakları, Kürdistan'ın kuzeyini, güneyini, batısını bombalıyor. Kürdistan'ı ittifak düşünenler eğer Kürdistanî ulusal birlikte samimiyseler, buna karşı mücadele için bir ittifak kurabilirler, kurmalıdırlar.
Parlamentosu olmayan, kendi parlamentosu üzerinden, kendisini yönetemeyen bir millet, köle bir millettir. Bu ulusal birlikten, Kürdistanî ittifaktan söz edenler, bunda samimiyseler, Kuzeybatı Kürdistan'da, bir ulusal parlamento kurma hedefiyle, bir Kürdistan ittifakı oluşturulabilir. Buna benzer birçok ulusal hedeflerde anlaşarak, bir ulusal birlik, Kürdistanî ittifaklar kurulabilir, kurulmalıdır. Ve yani, 50 yıldır ısrarla; biz, ulusal birlik talep ettiğimiz zaman, bu zeminde, ulusal birlik, bu zeminde, Kürdistan'ı ittifak talep ediyoruz. Bunun dışında, kendi örgütsel varlığını sürdürmek için, Türkiye'nin Demokrasicilik oyununa katılıp, Türk devletini Kürdistan'ında meşrulaştırmak için yapılan ittifakların, Kürdistanî olmadığı, ulusal da olmadığı bence çok açıktır. Onun için başta belirttiğim zeminde olmayan, ulusal birlik, Kürdistanî ittifak çağrılarını samimi de bulmuyorum, ciddiye de almıyorum, doğrusu.
“Ehveni şer, şerlerin en kötüsüdür.”
Hikmet kardeşimin söylemleri üzerine bir şey söyleyeyim. Şöyle de bir söz vardır: “Ehveni şer, şerlerin en kötüsüdür.” Yani biz, şerlerden birini, her durumda seçmek zorunda değiliz.
Şimdi şöyle olsaydı; Kürdistan normalleşmiş, kendi devletini kurmuş bir toplum olsa idi; yani, Kürdistan'da bazı adımların atılması için ehveni şerden falan söz edebilirdik. Ama böyle bi şey değil bu. Yani işte başta söyledim. Celal Bayar'ın torunları, Menderes'in torunları bir tarafta, İsmet İnönü'nün torunları bi tarafta, hepsi toptan Mustafa Kemal'in torunları. Ve biz Seyit Rıza'nın, Şeyh Sait Efendi'nin torunlarına: “Ya şunu seçin ya da bunu seçin.” diyoruz. Bu ehveni şer bile değil… Bu; bence şerlerin en kötüsüdür. Bundan uzak durmak lazım. Şu anda bizim zaten böyle seçim sürecini etkileyecek aktif bir boykot çağrımız da yok. Bu güçle ilgili bir meseledir. Ama bir siyasi tutum olarak, işgalciliği ve jenositçiliği reddeden bir siyasi tutum olarak, boykotu savunuyoruz. Bunu söylüyoruz.
Devrim ve faşizm kavramıyla ilgili soru
Ya doğrusu ben; yani, Türk devleti için, faşizm kavramını çok fazla kullanmıyorum. Türk devletinin, kendi toplumuyla ilişkisi söz konusu olduğunda, buna faşizm, demokrasi ne bileyim oligarşi, buna benzer terimlerle Türk devletinin kendi toplumuyla olan ilişkisi için bu terimlerle ifade edebiliriz. Türk devletinin Kürdistan'la ilişkisi ise, işgalci ve jenositçi bir ilişkidir. Bunun ana karakteri budur. Şimdi bunun yanında işte, çok kötü faşizm bilmem İslamcı, otoriter, totaliter gibi bir ton kavram yüklediğiniz zaman, aslında sözüm ona, iyi bir seçeneği olduğunu söylemiş oluyorsunuz. Yani işte AKP faşisttir. CHP faşist değildir. Yani olabilir. Ama benim bakımımdan ortak noktaları, ikisinin de işgalci ve jenositçi olmalarıdır. Bunu ayrıca işte faşist, otoriter, totaliter, zart zurt eklemeye gerek yok.
İşgalci ve jenositçi olmak; faşist olmaktan çok daha kötü bir şeydir; yani özellikle eğer, Türk Egemenlik Sistemi'ni; sen, jenositçi bir sistem, jenosidal bir sistem diyorsan, bunu daha fazla kötüleyecek bir başka kavram yoktur yani.
Şimdi Devrim'e yeni bir tanım mı getirdim? Onun nereden çıkardı bilmiyorum. Ama Devrim'in klasik bir tanımı var: Bir siyasi devrim eğer kastediyorsa, iktidarın sınıf eli değiştirmesidir. Bu sınıfsal devrimler için kullanılır.
Ulusal devrimlerde ise, yabancı-işgalci güçlerin, ülkeden çıkarılıp, orada bir ulusal iktidar kurulmasıdır. Yine iktidarın el değiştirmesidir. Ama bu sefer bir sınıftan diğer bir sınıfa değil, işgalci bir devleti kendi ülkenden çıkarıp, o ülkenin kendi dinamikleriyle bir iktidar oluşturmaktır. Devrim dediğimiz yani ulusal devrim dediğimiz budur. Öteki de sınıfsal devrimdir. Bunun yanında sosyal devrimler var. Bir dolu devrimler var. Hani onu uzatarak geçmiyorum.
Yani, bu devrim tanımına bir yenilik falan getirdiğim yok. Sadece kuzeybatı Kürdistanlı siyasetçilere, okumuşlara, devrimci olmalarını hatırlatmaya çalışıyorum. Yani 1968–1990 arasında, bizim adımız talebe ya da devrimciydi. Halkımız, bizi, bu iki kavramla tanırdı.
Devrimci ruhu ve şevki kaybeden siyaset sınıfımız; şimdi, devrimci olmak dışında her bir şey oluyorlar. Yani liberal oluyorlar, demokrat oluyorlar, sosyalist oluyorlar. Her bir şey oluyorlar. Bir tek devrimci olmuyorlar. Ben de devrimci olmalarını hatırlatmaya çalışıyorum.
04.05.2023
Utopıa TV