İdeoloji meselesi
İdeolojinin iki anlamı var: Biri negatif anlamı, yanılsanmış bilinç anlamın-da kullanılır ve bu anlamıyla kimse ideolojiyi savunmaz. Bir de genel dün-ya görüşü olarak tanımlanır ideoloji. Genel bir dünya görüşüne, dünya hakkında genel bir kanaate sahip olmayanın, doğru dürüst siyaset yapması mümkün değildir.
Onun için ideolojiden arındırılmış siyaset söz konusu değildir. Her siyaset, belli bir dünya görüşüne ve bu anlamıyla ideolojinin bu anlamıyla da bir dünya görüşüne dayanır. Kürdistanlı sosyalistler, ”Kemalist’tirler.” sözü, doğru değildir. Kürdistanlı devrimci, komünizan bir devrimci olarak, son 40-50 yılda, Kuzeybatı Kürdistan'da ve Türkiye'de, Kemalizm'le sava-şanlar, Kemalizm'in ipliğini pazara çıkaranlar, Kürdistanlı sosyalistler komünistleridir. Son 20 yılda, hem yenilginin sonucu olarak, hem de devlet müdahalesiyle; solculuk adına, yeniden Kemalizm'in savunulması, Kürdistanlı sosyalistlerin boynuna yüklenilecek bir şey değildir.
Kürdistanlı Sosyalistler-komünistler; yıllardır, Türk Egemenlik Sistemi’nin işgalci-jenositçi varlığına ve bu anlamda, bunun ideolojisi olarak da Kemalizm'le savaşmaktadırlar.
Bugün, son yirmi yılda ortaya çıkan ve kendisine solcu diyen, kendisini solcu-sosyalist olarak tanımlayanların da bir tarafı dev-lete bağlı bir projedir. Bu solcular, devlet tarafından manipüle edilmiştir. Buna belki devlet sosyalizmi ya da devlet solculuğu o demek mümkündür. Öbürü de bir yenilgi dönemi yaşıyoruz. Ve bu ye-nilginin bir bedeli var. Yenilgi döneminde, kitleler arasında da egemen ideoloji yayılabilir. Bu, onun sonucudur. E yoksa Kürdistanlı sosyalistlerin - komünistlerin sıkıntısı değildir.
Türklerin İstiklal Savaşı
Türklerin bir İstiklal Savaşı yoktur.
-Türkler, bu coğrafyaya, uzak coğrafyalardan akın edip gelmişlerdir. Akın akın gelenlerin buradaki yerli halka karşı, istiklal mücadelesi vermesi mümkün değildir. Burada imparatorluğa dönüşmüştür. Bu imparatorluk ne kadar Türk'tür tartışılır. 1919-1923 savaşı, Birinci Dünya Savaşı’nın uzatmalarıdır. Burada bir ulusal kurtuluş savaşı söz konusu değildir. İmparatorluk bakiyesinden, bir ulus devlet, bir ulus yaratma projesini, istiklal savaşı ya da ulusal kurtuluş olarak söylemek ya da buna inanmak, tümüyle beyinsizliktir ve egemen ideolojinin sınırları içinde düşünmektir.
Yani Türklerin dün de bir İstiklal Savaşı olmamıştır. Bugün de bir İstiklal Savaşları yoktur. Bu, sıkışan Cumhur İttifakı'nın, muhalefete karşı işte kendisini yerli-milli göstermesinin ürünüdür. Bu bir yalandır. Türk devleti, son yüzyılda, Kıbrıs çıkarmasını hariç tutarsak, işte bir dönem Kore’ye gönderdikleri bir tugay askeri hariç tutarsak, Türk ordusu, sadece Kürtlerle savaşmıştır.
Kürdistan'ı işgal eden bir devletin, bu işgal savaşını sürdüren bir devletin, aynı zamanda İstiklal Savaşı'ndan söz etmesi ya da ulusal kurtuluşçuluk-tan söz etmesi, Kemalizm’i ulusal kurtuluşçuluk olarak lanse etmesi, tam bir yüzsüzlüktür. Kendi işgalciliğini örtmek için öne çıkardıkları kavramlar-dır.
Seçim sonuçları
Şimdi bu seçim nasıl sonuçlanır, sonuçları ne olur? Cumhur İttifakı mı kazanır? Millet İttifakı mı kazanır? Bu konuda bir fikrim yok. Bunu çok önemli de görmüyorum. Çok açık söyleyeyim. Bunu çok önemli de gör-müyorum. Bu sıradan bir seçimdir.
Yani her iki taraf da bunun çok tarihi bir seçim olduğunu söylüyor. Aslında ortada tarihi marihi bir durum yok. Düzen içinde yapılan, beş yılda bir ya-pılan seçimlerden biridir. Bundan tarihi sonuçlar beklemek gaflettir. Fakat şunu söyleyebilirim: Millet İttifakı da iktidara gelse, Cumhur İttifakı da iktidarı devam ettirse, Türkiye'yi bekleyen çok daha ciddi siyasi, iktisadi, sosyal krizlerdir. Millet İttifakı'nın da Türk devletinin içinde bulunduğu siyasal krizi çözme kapasitesi yoktur.
Türk Devleti'nin 30 yıllık yapısal-siyasal krizinin ana nedeni, Kürdistan me-selesidir. Sovyetler Birliği'nin çözülmesinden sonra oluşan dünyada, Kür-distan'ın tarih sahnesine çıkacağını gören, bunu anlayan Türk devlet aklı, bunu engellemek için içinde bulunduğu ittifaklara karşı, ittifaklarda yer almakta bir sakınca görmedi. Şu anda Türk devleti, dünyada tarifsiz bir devlettir. Ne Batı blokundadır, ne Avrasya blokundadır.
Kılıçdaroğlu başkanlığındaki heyetin de bu siyasal krizi çözme kapasitesi yoktur. Bu bir. İkincisi, şimdiki Cumhur İttifakı üçayaklıdır. AKP, MHP klasik devlet güçleri; varsayalım ki Millet İttifakı çoğunlukla iktidara geldi. AKP ve MHP iktidardan düştü. Peki, bu klasik devlet güçlerini ne yapacak Millet İttifakı? Bu klasik devlet güçlerinin bir devamı da zaten Millet İttifa-kı'nın içindedir. Hem CHP'nin çekirdek kadroları, Kılıçdaroğlu'nun sözü ona tasfiye etmeye çalıştığı kadroları klasik devletin devamıdır. Hem İYİ Parti klasik devletin devamıdır. Dolayısıyla, kimse Millet İttifakı'ndan Selahattin Demirtaş'ın dediği gibi bir toplumsal barış oluşturmasını, Türkiye'ye refah ve huzur getirmesini beklememelidir.
Kürdistanlılar, daha sert bir siyasi iklime hazırlanmalıdırlar. Bu kriz, Millet İttifakı eliyle çözülebilecek bir krize benzemiyor. Bu bir. İkincisi, devrimciler krizden korkmazlar. Devrimciler krizi derinleş-tirmeye çalışırlar. Ve bu krizden, bir ulusal devrim çıkarmaya çalışırlar. Kürdistanlı devrimcilerin görevi budur. Türkiye'deki devrimciler de o kriz-den bir sosyalist devrim çıkarmaya çalışırlar. Ancak, bugün ne Türkiye'de, ne de Kuzeybatı Kürdistan'da, böyle bir temsil kabiliyeti olan bir devrimci örgüt yoktur.
Hatta bu örgütler, muhalif örgütler; Kılıçdaroğlu'ndan-Erdoğan'dan daha çok, krizin derinleşmesinden korkuyorlar. Kriz derinleşirse, bize de yansır korkusu içindedirler. Onun için el birliğiyle ve iktidara destek olarak, bu krizi çözmeye çalışıyorlar.
Son olarak şunu söyleyeyim. Bu Millet İttifakı'nı desteklemenin bir temel argümanı var: İşte “2015 ten bu yana çok sert, baskılı bir ortam yaşadık. Bir nefes almaya ihtiyacımız var. Onun için Millet İttifakı gelirse, bir nefes alırız.” diyorlar. “Demokratik imkânlar artacak. Sesimizi daha fazla duyu-racağız.” diyorlar.
Bu çevrenin unuttuğu bir şey var: Bizim, karşı olduğumuz şu ya da bu Türk partisi değildir. Biz, Türk devletinin Kürdistan'daki varlığına karşıyız.
Siz; biz nefes alıyoruz dediğiniz her seferinde, devlete nefes aldırdınız. Bugün Millet İttifakı'ndan beklenen, işte Sırrı Süreyya Önder, yeni çözüm süreci falan diyor. 2008-2015 arasındaki bir nefes alma sürecidir. Şimdi dönüp baktığımızda; 2008-2015 arasında, bizler mi nefes aldık, yoksa devlet mi nefes aldı? Hükümet olup iktidar olamayan AKP; PKK ve HDP'nin desteğiyle, iktidar oldu. Yere ayağını basıp, devleti 2001-2002 krizinden uzaklaştırdığı zaman da yeniden Kürdistan'a saldırdılar. Dolayı-sıyla şuna dikkat çekmek istiyorum: “Biz nefes alıyoruz.” diyenler, farkında olsunlar ya da olmasınlar; aslında, “Devlete nefes aldır-ma.” çabasındadırlar.
04-05-2023
Utopia TV