Şunu söylemek istiyorum. İran devletinin Güney'e saldırısı ve güney yönetiminin buradaki bir haylice sessizliği çok dikkati çekiyor. Ve buradan hareketle şöyle bir şeyi burada aktarmak istiyorum hocam izninizle. KDP sözcüsü Mahmut Muham-met. Komşu ülkelerin güvenliğinin tehlikeye girmesine karşıyız diyor. Bir bunu sormak isterim.
Mahmut Mehmet arkadaşın açıklamalarında birkaç tane temel yanlışlık var. Birincisi Güney Kürdistan'ın komşusu olan bir tane ülke var. O da Irak Arabistan'ı Bunun dışında Güney Kürdistan'ın bir komşusu yok. Doğu Kürdistan'ın doğusu var. Kürdistan'ın kuzeyi var. Kürdistan'ın batısı var. Bir tek güney Kürdistan'ın güneyinde Irak Arabistan'ı var. Ülke olarak sayabileceğimiz bir tek orası var. Bu diğer üçü İran, Türkiye ve Suriye birer ülke değiller birer devlettirler. Bu devletlerin egemenlik sahası birden fazla ülke hakikatini barındırıyor. Yani nasıl ki İran devletinin egemenlik sahası, Belücistanı, Kuzistanı, Kürdistan'ı, Batı Azerbaycan'ı içinde barındırıyorsa Türk devletinin egemenlik sahasında da işte Kürdistan var. Daha önceden Lazistan var idi. Pontus var idi dolayısıyla devletleri ülkelerle karıştırmamak lazım. Güney Kürdistan'ın üç komşusu, komşu değil, Kürdistan'ın diğer parçalarıdır. Güneyinde bir Irak Arabistan'ı var ülke olarak Mahmut Mehmet ar-kadaşın birinci yanlışı bu. Ikincisi genelde Kürt siyaseti özel olarak güney Kürdistan'daki siyaset diplomasi meselesini doğru ele almıyorlar. Yani güney Kürdistan yönetiminin Türk devletiyle İran'la işte dünyanın birçok devletiyle ilişkileri var. Bunlar reel politik zorunluluklar olacak. Fakat bu tip ilişkilere sahip olmak bize kendi gerçekliğimizi inkar noktasına götürmemeli.
Yani nasıl ki Türkiye Güney Kürdistan'la referandum öncesi de, referandum sonrası da diplomatik ticari ilişkilerini sürdürdüğü halde, güney Kürdistan sınırında askeri tatbikat yapabiliyorsa, orada siz delitleşirseniz sizi açlıktan öldürürüz diyebiliyorsa, güney Kürdistan yönetimi de Güney Kürdistan yönetimi adına konuşan arkadaşlar da diplomasiyi kendi gerçekliğinden vazgeçmek olarak algılamamalıdırlar. Böyle bir diplomati, böyle bir diplomasi dili yoktur. Bu daha çok aşağılık kompleksinin bir tezahürüdür. Yani sen Kürdistan'ın diğer parçalarının işgalcisi olan devletlerle, reel, politik zorunluluklardan dolayı ilişki kuruyorsun, buraya kadar kısmen anlayabiliriz. Bunu da tartışmak lazım.
Ama bu ilişki için de kendi Kürdistan hakikatinden vazgeçmemen lazım. Yani İran devletiyle güney Kürdistan yönetiminin diplomatik, ticari vesaire ilişkileri var. İran devleti bu ilişkileri sürdürdüğü anda yine Kürdistan'ın birçok yerini bombalayabiliyor. Türk devleti de aynı şeyi yapıyor. Bu durumda bu devletlerin güvenliği niye senin derdin olsun. Öncelikle kendi güvenliği yani güney Kürdistan'ın güvenliği. Çünkü Türk devleti de İran da diğer parçaların güvenliğini tehdit edip ayaklar altına aldığı gibi, güney Kürdistan'ın da güvenliğini tehdit edip güney Kürdistan topraklarında ha bire askeri operasyon yapıyorlar. İran Devleti'nin güney Kürdistan'a dönük kara operasyonu hazırlıklarının olduğu da söyleniyor. Bu şartlarda bu dil köle dilidir Böyle bir dil. Kürdistan'ı siyaset bakımından kabul edilemez.
Şimdi benim bu söylediklerimi Mahmut Mehmet arkadaş da muhtemelen biliyordur. Ancak son dönemlerde özellikle son birkaç yılda hem dünyadaki süper devletlerin durumu, hem bölge devletlerinin sert işgalci saldırıları, Kürdistani siyaseti bulunduğu parçadaki devletle uzlaşmaya ve diğer parçalardaki işgalci devletler hakkında susmaya zorluyor. Yani bizi bu devletler içinde birlikçi olmaya zorluyorlar. Bu psikolojiyi, bu siyaset tarzını reddetme-diğimiz müddetçe böyle açıklamalarla karşı karşıya geliriz sürekli. Yani bir müddet önce de bir ENKS sözcüsü Türkiye'den düşman diye söz etti. ENKS yürütmesi toplandı. O bizim düşüncemiz değil. Türkiye komşu bir devlettir dedi.
Batı Kürdistan'ın neredeyse yarısına yakınını işgal etmiş bir devlet nasil olur da senin komşun olur? Batı Kürdistan'la Türkiye diyebileceğimiz Kürdistan'ın batısındaki topraklar arasında bir komşuluk ilişkisi de yoktur. Şunu da hatırlayalım. Cemil Bayık bir dönem, biz olmasaydık ABD İran'ı parçalayacaktı dedi. Bütün bunlar bu yenikçi psikolojinin kölelik bilin-cinin sonucudur. Parçacı ve dar partici anlayışların sonucudur.
Dünyanın hiçbir yerinde ulusal kurtuluşçu bir hareket işgalcisi olan devletin güvenliğini kendisine dert etmez. Dünyanın hiçbir yerinde bir ulusal kurtuluşu ha-reket kendi işgalcilerinden komşu, dost, kardeş gibi söz etmez
Ama maalesef Kürdistan'ın neredeyse bütün parçalarında egemen siyaset tarzının bir sonucu olarak böyle abuk subuk kölelik kokan açıklamalarla karşı karşıya kalıyoruz
Yani Kuzey Kürdistan'da işte eğer bizimle uzlaşırsanız Türkiye bölgenin en güçlü devleti olacak diye böbürlenmelerde bulunan bir siyasi hareket var. Türkiye'nin güçlü bir devlet olması senin yararına değil ki, bu devlet ne kadar güçlenirse Kürdistan'daki varlığı o kadar kalıcı hale gelecek. Bunun için yani hem yeniçi psikolojiden hem bu kölelik bilincinden uzaklaşmak lazım
Bir daha söylüyorum. Dönem ayrılma dönemidir. Bizim bu işgalci devletlerden hatta işgalci devletlerin toplumlarından, kültürlerinden, siyaset tarzlarından ayrılma dönemidir.
Ayrılıkçı olmak zamanıdır. Bizi bu işgalci devletlere bağlayan bütün bağları koparmaya çalışmak dönemidir.
Fakat egemen siyaset tarzı maalesef bunun tam tersi bir pozisyon almaktadır. Yani bu işgalci devletlerin toprak bütünlüğünü savunuyorlar. Işgalci devletlerin güvenliği, huzuru, onlara dert oluyor. Düşman diyemiyorlar, dostuz kardeşiz, komşuyuz, arkadaşız diyorlar. Eğer biri sana düşmanca saldırıyorsa sen hiçbir şey yapamıyorsan, bari sen düşmansın de. Bu saldırı düşmanlıktır de.
Türk devletiyle İran devletinin Kürdistan üzerinde sürdürdükleri mücadeleyi bir orta mektep çocuğu bile görse bunun bir savaş dayatması olduğunu, bunu bunun bir düşmanlık faaliyeti olduğunu çok rahat görür. Dolayısıyla bizim şeyden vazgeçmemiz lazım. Dünyanın hiçbir yerinde bir millet savunmayla işte berxwedan'la kurtuluşa ulaşmış değildir. Sen baskı altın-daysan, zulüm altında inliyorsan sen ancak saldırarak haklarına kavuşabilirsin
Şimdi tamam geçici dönemler olabilir, yenilgi dönemleridir. Dilin değişebilir. Ama bir siyasi parti, eğer ulusal kurtuluşçuyum diyorsa, bunun saldırması lazım işgalciliğe.Bunun düşmana karşı saldırgan bir dil, saldırgan bir pratik sergilemesi lazım. Yani biz şu anda Kuzey Kürdistan'da neyi savunacağız? Kuzey Kürdistan'da savunacağımız bir şey yok ki. Yani dilin yasak, kültürün yasak. Devletleşmen engellenmiş. Ülken ortadan kaldırılmaya çalışılıyor. Hiç olmazsa siyasetin bu işgalciliğe karşı bir hücumcu dil kullanması lazım. Nereye kadar savunacaksın? Neyi savunacaksın? Eğer devletleşmek gerekiyorsa bunun tek yolu saldırmaktır.
Maalesef. dünyadaki konjonktür bizim stratejik bir ulusal akla dayalı ulusal birlikten yoksun olmamız ve düşmanın sert saldırıları bizi, yani siyaset sınıfımızı böyle berbat bir psikolojik hale götürmüş durumda. Bir an önce bu kölelik bilincini yenikçi psikolojiyi reddedip bağımsız birleşik Kürdistan'ı içselleştirmemiz lazım. Bunu içselleştirerek mücadele ettiğimiz ölçüde bu saldırılara karşı vatanımızı,da milletimizi de ancak böyle koruyabiliriz diye düşünüyorum.
Yani orada şöyle bir gelenek var, özellikle Güney Kürdistan'da özellikle PKK'de. Şöyle bir prensipleri var. Güney Kürdistan'dan diğer işgalcilere saldırıyı kendi parçalarının güvenliği bakımından yanlış buluyorlar. Bu sadece Mahmut Mehmet arkadaşın söylemiyle sınırlı değil. ve sadece bugünün meselesi değil. 60 yıllık bir meseledir. Bu siyasi duruş; güney Kürdistan için. 60-70 yıldır süren bir siyasi duruştur. Bunu kısmen belli dönemlerde anlamak mümkün-dür. Çünkü Güney Kürdistan şu anda Türkiye ye, İran'a savaş açmak durumunda değildir. Onlara haksızlık etmemek lazım. Ancak bu gerçekliği çarpıtmadan eğer diplomasi yürütülecekse, gerçekliği çarpıtmadan yürütmek lazım.
Benim bildiğim kadarıyla Doğu Kürdistanlı örgütler Güney Kürdistan'da üstlendikten sonra 2003 ten bu yana oradan İran'a dönük bir silahlı mücadele içinde değildirler. Doğu Kürdistanlı örgütler bu bakımdan son derece duyarlı. Güney Kürdistan yönetimini tanıyan saygı duyan ve onları zora sokmamaya çalışan bir siyaset tarzına sahipler
Yani o arkadaşın söylediği gibi oradan İran'a bir silahlı saldırı yok. Tam tersine İran'dan oraya bir silahlı saldırı var. Dolayısıyla burada esas karşı çıkılması sorgulanması, mahkum edilmesi gereken İran Devleti'nin güney Kürdistan topraklarında doğu Kürdistanlı gruplara dönük si-lahlı saldırısıdır. Yoksa Doğu Kürdistanlı gruplar Hewler'den, Süleymaniye'den çıkıp İran pas-tarlarına karşı bir silahlı mücadele içinde değiller. O bölümü de doğru ele almak lazım. Bir önceki bölümden bir eksik bıraktığım bir bölüm var. ABD, Rusya meselesi.
ABD, RUSYA MESELESİ
Ikisi de emperyal devletler. İkisinin de dünya ölçeğinde stratejileri var. Yani dünya küresini önlerine koyuyorlar. Işte Hint Denizi'nden bilmem Akdeniz'e, Atlas Okyanusu'na kadar her tarafla ilgili bir politikaları var.
Biz Kürdistan'dan baktığımız için Amerika Birleşik Devletleri mevcut devlet sınırlarını esas almıyor. Uzun vadeli programında bu devlet sınırlarını esas almıyor. Hatta onlardan biri işte Yakın Doğu'da, Orta Doğu'da yirmi iki devletin sınırları değişecek dediler. Bu bakıma Ame-rika Birleşik Devletleri'nin politikası, revizyonist bir politika,, eski dünya düzenini, o düzenin bir parçası olan devlet sınırlarını da değiştirmeye dönük bir stratejidir.
Bunun karşısında Rusya, Çin, Avrasya dediğimiz güçlerse ABD ve Avrupa'nın bu saldırısına karşı muhafazakar bir strateji izliyorlar. Eski düzeni korumaya dönük, devlet sınırlarına karışmamaya dönük bir siyaset izliyorlar.
Kürdistani siyaset, mevcut devlet sınırlarına karşı olduğu için Rusya'yla stratejik bir ittifak düşünmeleri söz konusu bile olamaz. Çünkü Rusya bu sınırların bekçisidir. Rusya'nın Kürt siyasetine dönük tavrı esas olarak şudur. Kürdistan'ın her dört parçasında da Kürtlere dönük bir kültür hakları verilmelidir diye bir siyasi yaklaşımları var. Güney Kürdistan'daki federa-syona da bir itirazları olmadı Rusya'nın. Ama Kürdistan'ın bağımsızlığına müttefikleriyle bera-ber karşıdırlar.
ABD'nin politikasını da 60-70 yıllık bir politika olarak düşünmek lazım. ABD şu anda sadece yıkıyor. Dünyada girdiği hiçbir yerde Balkanlar'ı hariç tutarsak bir yapıcı projesini görmedik. Yani ne Afganistan'da, ne Irak'ta, ne Suriye'de, ne Mısır'da, ne Libya'da, ne Yemen'de. ABD yıkım aşamasında. Orta vadede yapıcı projelerinin ortaya çıkacağı varsayılıyor. Eğer bu orta vadedeki projelerinde sınırların değişmesi özellikle yakın doğuda sınırlarının yeniden çizilmesi gibi bir şey varsa bunun üzerinden stratejik ittifaklar geliştirilebilir.
Ancak Kürdistan'ı siyasetin şuna çok iyi dikkat etmesi lazım. Bu bir dünya savaşı. Savaşı başlatmak sizin elinizdedir, bitirmek sizin elinizde değildir. Daha önceki her iki dünya savaşını başlatanlar da savaşın sonunda yenildiler. Bu savaşın sonunda Amerika Birleşik Devletleri de yenilebilir.
Öyleyse Kürdistani siyaset bu savaş sonlanmadan Kürdistan'ın bağımsızlığını öne çıkarıp, savaşan taraflara, savaşan siyasi taraflara da dayatmaları lazım. Yoksa tarihi fırsatlar böyle gün aşırı önümüze çıkmaz. Birinci ve ikinci dünya savaşında kaçırılan fırsatları bu üçüncü dünya savaşında kaçırmamayı temel hedef almalıdırlar. Diye söyleyeyim