|
|
Fuat Önen posted on December 22, 2021 12:24
Dünyanın hiçbir yerinde ulusal kurtuluş mücadelesi aydın bolluğunda zafere ulaşmış değildir. Dünyanın her tarafında ulusal kurtuluş mücadelelerine bakarsak bir aydın kıtlığıyla başarıya ulaşılmıştır. Aslında aynı şey diğer büyük devrimler için de söyleyebiliriz. Yanı işte 1789 Fransız devrimi denilen devrim böyle bir aydın bolluğuyla gerçekleştirilmiş bir devrim değildir. Arkasında bir aydınlanma fikri var ama aydın bolluğu yok. Aynı şeyi ekim devrimi içinde söyleyebiliriz. Yanı Cezayir ulusal bağımsızlığını kazandığı zaman ulusal bağımsızlık savaşında kaç tane aydın yer aldı, sayıları sınırlıdır sayılabilecek kadardır. Aynı şey Vietnam için de geçerlidir. Hindistan içinde geçerlidir. Hiç aydın yoktur demiyorum.
Devrimler özellikle ulusal kurtuluş savaşları aydın bolluğundan çok aydın yokluğuyla başarıya ulaşıyor. Bunun temel bir nedeni var. Çünkü her toplumun aydınları biraz da o toplumun o sistemin savunusu etrafında aydınlanıyorlar ve aydın oluyorlar. Yani mesela kuzey batı Kürdistan da son yıllarda hangi üniversiteye giderseniz profesör fikirli Kürtlere rastlamanız mümkündür. Ama bu profesörlerin büyük çoğunluğu Kürtçe okur yazar değildirler. Şimdi aydın diye bunlar kastediliyorsa tabi ki bunlar ulusal kurtuluş mücadelesinde yer almayacaklar. Edebiyat alanında ünlenen arkadaşlarımız var. Yani mesela Mehmet Uzun bir tipolojidir, ulusal bağımsızlık savaşıyla işte rızgari de daha öncesinde TİKKO da yer alan bir arkadaşımız idi. Siyasetle ve ulusal bağımsızlık savunusu ile öne çıkan bir arkadaşımız idi. Sonra aydın olmayı tırnak içinde aydın olmayı tercih etti. Aydın olmayı tercih ettikten sonra da ulusal bağımsızlık hareketi içinde yer almadı. Dolaysıyla aydın bolluğu beklememek lazım.
Siyaset kendi doğrularını gerçekleştirmeye çalışma çabasıdır. Bir doğru arayışı değildir. Bizim siyasetçi dediğimiz insanlar doğruları olan ve bu doğruları gerçekleştirmeye çalışan bunun için mücadele eden insanlardır. Bu yanıyla bilim adamlığından farklıdırlar. Aynı şeyi yani siyasetçi ile teorisyen ilişkisi de böyledir. Bizim gibi jenoside maruz kalmış toplumlarda teorisyenlerimizde aynı zamanda siyasetçilerden çıkıyor, hatta dilbilimcilerimiz siyasetçilerden çıkıyor, tarihçilerimiz siyasetçilerden çıkıyor. Neden böyle oluyor çünkü bizim ulusal kurumlarımız yok, eğitim kurumlarımız yok, bizim fakültelerimiz yok bizim akademilerimiz yok, müzik kurumlarımız yok …..
Siyasetçiler bu kurumları oluşturmaya çalışırken bu kurumlar konusunda ya da bu alanlar konusunda aynı zamanda teori üretmek durumunda kalıyorlar yoksa aslında siyasetçi teorisyen değildir. Teorisyenlik bambaşka bir şeydir. Bilim adamlığı bambaşka bir şeydir. Siyasetçi olmak bambaşka bir şeydir.
There are currently no comments, be the first to post one!