TC’nin Kürdistan’ın güneyine yönelik olası bir işgali veya müdahalesi durumunda Kuzey Kürdlerinin tavrı ne olmalıdır ve Kuzey Kürdleri bu konuda tavır belirleyecek örgütlülüğe sahip midir? Dünya konjonktürü böyle bir işgale müsait midir?
1- Türk Egemenlik Sistemi (TES), bir parçası olarak kurulduğu dünya düzeninin de çökmesiyle çözülme sürecine girmiştir. TES’nin tüm tarifleri bozulmuştur. Temel hedefini batılılaşmak, batı medeniyeti olarak formüle eden TES, Batı’nın kendisini bölmeye, parçalamaya başladığı kanısındadır. AB’ne mesafeli, ABD’ne tepkili, Avrasya devletleriyle sorunlu olan TES, dünyada yalnızlaşmaktadır. Muhtelif yeni dünya düzenleri senaryolarında kendisine yer bulamayan, varlığını sürdürme garantisi göremeyen TES, “hüzünlü bir telaş içindedir”. Cumhurbaşkanı, genelkurmay başkanı, MHP, CHP başkanları tarafından daha önce karşılaşmadığı tehlikelerle karşı karşıya olduğu, beka sorunu yaşadığı söylenen TES, esas itibariyle savunma pozisyonundadır. Saldırganlığını “en iyi savunma, saldırıdır” anlayışına bağlamak gerekir. TES’nin savunma anlayışı da ileri savunmadır. D.Bakır’ı savunmak işine Hewlêr’den başlıyor.
2- TC, Kürdistan’ın bölünmüşlüğü ve siyasi statüsüz bırakılması üzerine kurulmuştur. 1925 Kürd ayaklanmasının arkasında TC’nin Ingiltere’yi, Ingiltere’nin TC’yi görmesi tesadüf değildir. Aynı şekilde Lozan’da çözülemeyen Musul sorununun bu ayaklanmanın ardından 1926’da ‘Ankara antlaşması’ ile çözümlenmesi de tesadüf değildir. Her iki devletin 1925 ayaklanmasından çıkardıkları ders şudur: Gerek Ingiltere’nin yönlendiriciliğinde oluşturulan Orta Doğu siyasi haritası gerekse de TC projesinin ayakta kalabilmesi Kürdistan’ın bölünmesi ve siyasi statüsüz bırakılmasına bağlıdır.
3- Varlığını Kürdistan’ın bölünmüş kalmasına dayandıran bu sistemin, Kürdistan’ın güneyini işgal ederek bu bölünmüşlüğü kısmen gidermeye yol açmasını çok özel koşullarda gerçekleşebilecek oldukça zayıf bir olasılık olarak değerlendiriyorum. Beka sorunu yaşadığına inanan bu sistemden her türlü çılgınlık beklenebileceğini varsaysak bile Kürdistan’ın güneyini işgale yeltenecek kadar çılgın olmadıklarını düşünüyorum.
4- TES’nin resmi gündemi ile gerçek gündemi genellikle örtüşmemekte, farklı ve çelişik olmaktadır. TES’ni resmi gündemiyle izlemek, anlamaya çalışmak yanıltıcıdır. Son aylarda resmi gündem laiklik-şeriat çelişmesi olmakla beraber, genelkurmay bildirisinde şeriatçılık değil, Kürtlük temel düşman olarak tanımlanmıştır. Yıllardan beri sınır ötesi tampon bölge resmi gündem konusu olduğu halde, geçen aylarda sınırın beri tarafında tampon bölge oluşturulmaya başlanmıştır. Kuzey’de Siirt, Şırnak, Hakkari illerimiz abluka altına alınmış, tampon bölge için adeta pilot bölge uygulamasına başlanmıştır. Bu pilot bölge uygulaması, faili meçhul cinayetler ve daha bir çok benzer uygulama ile bölgeyi insansızlaştırmaya, kürdlerden arındırmaya kadar uzanan geniş bir konsepte göre yürütülecektir. Resmi söylem, gündemi sınır ötesi tampon bölge ile tıkadığı için bu uygulama içerde ve dışarıda gereken tepkiyi görmemiştir. Dikkatlerimizi sınırın bu tarafında yoğunlaştırmalıyız.
5- TES’nin Güney’i işgal tehdidi irade kırma savaşının bir parçasıdır. TES, bununla Kürtlerde siyasi irade kırılmasını sağlamayı hedeflemektedir. Kuzeyde “misak-ı milli savunuculuğu”, “Türkiyelilik”, Güney’de “Bağımsız Kürdistan’ın hayal olduğu, mümkün olmadığı” şeklindeki söylemleri farklı düzeyde de olsa bu irade kırılmasının tezahürleri olarak saymak durumundayız.
6- TES’nin Güney’e öfkesi Kuzey’den ötürüdür. Güney’de devletleşen Kürdlerin Kuzey’de devletsizliğe razı olamayacakları varsayımına dayalıdır. Tarih ve devlet bilinci gelişkin olan TES’nin sivil, asker aydınları tehlikeyi görmekte ve erken uyarı mekanizmasını işletmektedirler. Maalesef onlarda gelişkin olan bizde güdüktür. Kürd siyaset esnafında tarih ve ulusal devlet bilincinin güdüklüğü bu aşamada temel sorunlarımızdan biridir.
7- Genel kurmay başkanının önce “ne mutlu türküm diyene demeyenler cumhuriyetin düşmanıdır ve öyle de kalacaklardır” demesi, sonra “dağdaki bir gerilla için aşağıda 10 kişi lazım, köy imam ve muhtarları yollara mayın döşüyorlar” demesi bir düşman tanımlamasıdır. Cumhuriyet mitinglerinde gösterilen yüz binlerce bayrak da bu düşmana gösterilmiştir. Eğip bükmeye gerek yoktur, bu düşman Kürd ulusudur. Bir ordu için düşman tanımlamasının doğal sonucu savaş hazırlığıdır. TES’nin Kürd ulusuna karşı topyekün bir savaş hazırlığı içinde olduğunu anlamalıyız. Bu 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül darbelerinden farklı bir hazırlıktır. Sistemin ‘diri güçleri’ etrafında reorganize edilen kitlelerle birlikte sürdürülmeye çalışılan bir hazırlıktır. Vatanseverler Birliği, Kuvayı milliye, Kuva-ı milliye, Dip hareketi benzeri paramiliter örgütlerde sadece emekli askerler değil muvazzaf askerler de iş tutmaktadırlar. Muhtemelen uluslararası boyutlu operasyonlarla açığa çıkarılan silah depolarının, çete faaliyetini aşan bir kapsamda oldukları açıktır. Cumhuriyet mitinglerini, Hudsson senaryolarını da bu kapsamda değerlendirmeliyiz. TES’nin Güney’i işgal tehdidi ve saldırısını Kürdlere karşı bu topyekün savaş hazırlığı kapsamında değerlendirmeyi öneriyorum.
8- TES nin Güney’i işgal tehdidi Kuzey’de işgal altındaki bizlerin zincirlerini sıkılaştırma eylemidir. Kuzeyli kürd örgütleri, buna karşı çıkmayı Güney’le dayanışma olarak değil birlikte özgürleşme eylemi olarak anlamalıdır. Bu işgal tehdidine sınırda, Habur’da değil D.Bakırda, Şırnak’ta, Antep’te karşı durmayı hedeflemelidir.
9- Güney’i işgal tehdidi de içinde olmak üzere, bu topyekün savaş hazırlığına karşı mücadele etmenin olmazsa olmazı Ulusal Güçlerin Birliğidir. Bu aşamada ortak siyasi akla dayalı bir ulusal program zemininde tavır belirleyip davranabilecek ulusal birlik örgütünden yoksun olduğumuz açıktır. Kuzeyli Kürd örgütlerinin ayrı ayrı tavır belirleyecek örgütlülükleri olsa bile, bunu ortak ulusal eyleme dönüştürecek bir örgütlülükten söz etmek mümkün değildir. Görev bunu yaratmaktır. TEVKURD bu alanda atılmış son derece mütevazi bir adımdır. TEVKURD programı ortak siyasi, milli akıl doğrultusunda atılmış olumlu bir adımdır. TES’nin topyekün saldırısına karşı direnişin, davranışın ortak zemini olarak bu girişimi güçlendirmeyi öneriyorum..
10- Böyle bir işgale karşı dünya konjonktüründen önce TC’nin yapısal konjonktürünün müsait olmadığını düşünüyorum. Bu tehdidin maksimum gerçekleşebilirliği daha önce 24 defa denedikleri gerilla alanlarına yönelik sınırlı süreli bir operasyondur. Topraklarımıza dönük her türlü operasyona karşı çıkmak yurtseverlik namusumuzdur. Dünya konjonktürü de böyle bir işgale uygun değildir. TES’nin daha önce yaptığı sınır ötesi operasyonlarda uluslar arası bir tepki almadığı, sessiz bir onay gördüğü biliniyor. Ayrıca zaman zaman Güneyli Kürd örgütlerinden de destek alınmıştır önceki operasyonlarda. Oysa şimdi uluslar arası aktörlerin yeni dünya düzeni için çatıştıkları bu cepheye TC’nin müdahalesi bu aktörlerce kabul edilmeyecektir. ABD ve AB bu işgale karşı çıktıklarını belirtmişlerdir. TC, kısmen güvendiği Avrasya ülkelerinden de destek alamamıştır. Çin, bu işgale karşı olduğunu belirtmiş, Iran muhalefetini açıklamış, Rusya destek vermemiştir. Dolayısıyla gerek dünya konjonktürü gerekse de TC nin yapısal konjonktürü böylesi bir işgale elvermeyecek gibi görünüyor.