-Hocam bu belirttiğiniz siyaseti kabul ettirme ortak stratejisi var mı? Hakikaten bir strateji var mı, yani Kürt ortak stratejisi var mı? Buyurun:
-Şimdi, biz bunları tartışıyoruz. Bizim PÊLKURD adında bir sitemiz var. Mesela o sitede; ben, ”Solculuk, Enternasyonalizm ve Bağımsızlık ”diye bir yazı yazdım. Hüseyin Aytemur kardeşim, “İslamcılık, Ümmetçilik ve Bağımsızlıkçılık” diye bir makale yazdı. Bunları o sitede tartışıyoruz.
Ulusal Bağımsızlık Stratejisi, aslında böyle çok bilinmeyen bir strateji değildir. Bizim sorunumuz, bu bağımsızlıkçılığın, özellikle Kuzey Kürdistan’da beyinler iğdiş edildiği için, Türkiyeleştirildiği için bu bağımsızlıkçılığın arka planını doldurmamız, ete kemiğe büründürmemiz ve bu temel üzerinden yeni bir hareket oluşturmaya çalışmamız lazım. Biz bunu yapmaya çalışıyoruz. Mevcut siyaset tarzıyla Kürdistan’da başarıya ulaşma şansı yoktur.
Bakınız, size bir örnek vereyim: 1999’a kadar, Avrupa’daki devletler, Amerika Birleşik Devletleri, PKK’ye terörist demiyordu. Ve o zaman PKK bağımsız Kürdistan’ı savunuyordu. Çünkü silahlı mücadeleyi günümüz dünyasında meşru kılacak tek hedef, siyasal bağımsızlıktır. Sen; “Ben bir ezilen ulusum ve bağımsızlık istiyorum.” dersen; bu, bütün dünyada meşru bir haktır. Ha, dünya 2017’de başımıza çullandı, bağımsızlık referandumunu geriletti. Kerkük’te bize maliyet çıkardılar, doğrudur, ama dünyada da hiç kimse bağımsızlık mücadelesinin meşruiyetini tartışamaz. Sadece bu dört işgalci devlet tartışıyor, bunu. Onun dışında bütün dünya, yani, ABD, Fransa ve İngiltere bağımsızlık referandumuna karşı çıkarken bile dediler ki; “Biz, sizin bağımsızlık hakkınızı kabul ediyoruz ama şimdi bizim çıkarlarımıza denk değil, bunu erteleyin. ”dediler. Orada bile bağımsızlık hakkına karşı çıkılmadı.
-Peki, ne zamandan sonra, terörist denilmeye başlandı? Öcalan ve PKK, “Biz artık, kesinlikle devlet istemiyoruz. Her tür şiddete karşıyız. ”dedikleri; o, 1999-2004 periyodunda, Öcalan ve PKK, sabah, öğlen, akşam, şiddet kötüdür, bütün kötülüklerin anasıdır, devlet her türlü kötülüğün anasıdır, altın tepside bize devlet sunsalar da biz istemeyiz, dedikleri zaman, PKK’ye terörist demeye başladılar.
Y.Ziya: -Fuat abi, özür dilerim. Bunu söyleyen dünya yani, Türkiye değil artık.
F. Önen:-Yok, dünyayı kastediyorum, dünya, batı dünyası, özellikle batı dünyası. Şimdi burda mesele nedir? Şimdi ben, Türkiye’ye ya da İran’a karşı, Irak’a karşı bir mücadele yürütüyorum. Eğer ben dersem ki bu mücadelemin sonunda, ben Iraklı olacağım, Irak’ı demokratikleştireceğim, dünyadaki siyasal aktörler niye gelip seninle ilişki kursun. Devlet var, onunla ilişki kurarlar. Sen zaten diyorsun ki ben başarılı olursam, Türkiye’yi bölgenin en güçlü devleti yapacağım.
Hocam, zaten ayakları havada bir söylem, bir realite ifade etmiyor.
f. Önen:- Varsayalım bir realite ifade ediyor. Şimdi realiteyi ifade etsin, bütün Kürt siyaseti dedi ki biz başarılı olursak, Türkiye’yi bölgenin en güçlü devleti yapacağız. Şimdi Amerika Birleşik Devletleri niye seninle iş tutsun? Önünde Türk devleti var onunla iş tutar. İran devleti var onunla iş tutar.
Y. Ziya:- Erdoğan olmazsa Kılıçdaroğlu, Kılıçdaroğlu olmazsa…
F. önen:- Evet, evet! Senin özne olabilmen için, dünyada tarih sahnesine çıkabilmen için, senin devletleşmen lazım. Sen ancak bu devletleşme hedefi ile bir siyasal özne olabilirsin. Sen bu devletleşme hedefinden uzaklaşırsan ve önüne egemen işgalci devletlerin bir parçası olup, o devleti büyütmeyi koyarsan, dünyadakiler sonuçta emperyalist devletler, benim karakaşım kara gözüm için beni desteklemiyor ki. Kendi projeleri var, çıkarları var, ben de bir mücadele yürütüyorum, eğer orda ortaklaşırsak olur, ortaklaşmazsak niye bizi desteklesinler, niye müttefik gözüyle baksınlar?
Dolayısıyla bu siyasal temsiliyetin, toprak temelli olması lazım. Kürt hareketi teritoryal siyasetten vazgeçti. Şimdi bakın Kuzey Kürdistan’da federasyon isteyen örgütlerimiz var, değil mi? Siz bugüne kadar bir tek yerde şöyle bir gördünüz mü? İşte Kuzey-Batı Kürdistan şurasıdır. Ben burada federal bir devlet istiyorum, dediğini gördünüz mü?
-Yok Hocam.
- Hayır, ne diyorlar? Türkiye federal olsun diyorlar. Şimdi bizim derdimiz Türkiye’deki idari rejim değil. Türk devletinin Kürdistan’daki varlığı, bizim derdimiz bu.
Şimdi bakın Mustafa Barzani, otonomistti, 45’ten ölünceye kadar. Hep otonomiyi savundu. Fakat Mustafa Barzani’nin otonomisi toprağa dayalı, teritoryal bir otonomiydi. Mustafa Barzani diyordu ki: “Burası Güney Kürdistan’dır, içinde Kerkük olmazsa kabul etmem. Burası Irak içinde otonom olacak. ”diyordu. Böyle baktığın zaman, Mustafa Barzani’nin otonomi talebi, bizim kuzeydeki federalist partilerimizin programından çok daha ilerdedir. Çünkü Mustafa Barzani orada bir silahlı gücüm olacak diyordu, meclisim olacak diyordu, eğitimim olacak diyordu ve en önemlisi, topraktı. Kerkük’ün de içinde bulunduğu bir Kürdistan parçası tarif ediyordu. Kuzeyde bunu kaybettik.
Israrla bunları tekrar etmeliyiz. Israrla Kürdistanî siyasetin, teritoryal bir zeminde sürdürülmesi gerektiğini söylemeliyiz.
Bağımsızlıkçılığın federalistlikten, otonomistlikten az gerçekçi olmadığını söylüyorum, ben. Günümüz dünyasında bana sorarsanız Bağımsız Kürdistan talebi, Türkiye, İran, Irak, Suriye devletlerini demokratikleştirme talebinden çok daha gerçekçidir.
-Kesinlikle.
-Bu arka planı oluşturmaya çalışıyoruz, bunun için tartışıyoruz, herkesi de bu tartışmaya davet ediyoruz. Bizim bir tane kırmızıçizgimiz var; o da, biz “Bağımsız-Birleşik Kürdistan” hedefini kimseyle tartışmıyoruz. Bu bizim siyasal doğrumuzdur, biz bu siyasal doğruyu hakikate dönüştürmeye çalışıyoruz. Bu konuyu tartışmıyoruz ama bu konu dışında her bir şey tartışıla bilinir. Aklın yolu bir değildir, yani o bir hikâyedir, anlatılır. Dünyadaki akıl kadar yol da vardır.
Dolayısıyla bizim, hakikate ulaşmamız, ancak farklı akılların çatışmasıyla mümkün olur. Biz, bazen birlikte çok sert tartışıyoruz. Arkadaşlarım beni çokça sert eleştiriyorlar. Ben arkadaşlarımı eleştiriyorum. Bunda herhangi bir sıkıntı yok. Biz kendi dışımızdaki çevrelerle de eleştiriyi, tartışmayı son derce normal ve gerekli görüyoruz. Tabi yani, ihbar etmek, küfretmek falan bu kapsamın dışındadır. Ama dâhili eleştiri bizi bir arada tutabilecek tek mekanizmadır.
Biz, şimdi bu dâhili eleştiri mekanizmasını kaybettik. Bakın 80’den önce bu dâhili eleştiri mekanizması çok daha düzgün işliyordu. Yani, o zaman da 12’ye yakın örgütümüz vardı. Bütün örgütler kendi dergilerinde birbirlerini eleştirirlerdi, tartışırlardı, örgütün içinde bir iç tartışma olurdu. Şimdi, Kürdistan fikri açıdan bir çöle dönüşmüştür.
Binlerce internet sitesi var belki. Onlarca televizyonu var, yüzlerce radyosu var, onlarca dergisi var, bunların hiçbirinde seviyeli, anlamlı bir iç tartışmaya tanık olamıyoruz. Bunu aşmamız lazım ve son olarak şunu söyleyeyim:
Demokrasi, bize kendi iç ilişkilerimiz için var. Demokrasi talebi, bir devletin kendi milletiyle olan ilişkisini tartışır. İki millet arasında demokrasi olmaz. Demokrasi uluslararası ya da devletlerarası ilişkilere uygulanacak bir form değildir. Devletlerarası, uluslararası ilişkilerde eşit haklılığı savunursun, adil ilişkiyi savunursun. Ama demokrasi, bizim kendi içimizdeki ilişkilere lazım.
Şimdi öyle bir sıkıntı var ki kendi içimizde birbirimize saldırmaktan nefes alamıyoruz, Türk devletiyle demokratik ilişki kurmaya çalışıyoruz. Irak devleti ile demokratik ilişki kurmaya çalışıyoruz. İran ile Suriye ile demokratik ilişki kurmaya çalışıyoruz.
Bu, olmaz! Bu gerçeğin baş aşağı edilmesidir. Demokrasi, benimle Yusuf Ziya arasındaki ilişki için lazımdır. Demokrasi bir birlikte yaşam hukukudur. Bütün Kürdistanlıların, kendilerini bir birlikte yaşam hukukuna bağlı saymaları gerekir. Yani ben, böyle devleti çok isteyen, çok böyle öven bir gelenekten gelmiyorum. Ama, devlet Kürdistan için ne anlama geliyor? Devlet, Kürdistan için Kürdistanlıların birlikte yaşama hukukunun cisimleşmesi anlamına geliyor. Devlet Kürdistan için, Kürt toplumunun normalleşmesi anlamına geliyor. Biz anormal bir toplumuz. Bu anlamda birçoğumuzun kişiliği hastalıklı, çünkü çocukluğumuzdan beri bir jenosidin hedefi olmuş insanlarız.
Şimdi, bizim bu anormalliği ortadan kaldırmamız için devletleşmemiz lazım. Ve bu devlet, birlikte yaşam hukukunun ifadesi olacaksa, o devlet içinde ben, Yusuf Ziya, Mehmet, bütün arkadaşlar, birlikte yaşayacağız. Farklılıklarımızla yaşayacağız. Demokrasi bize bunun için lazımdır. Biz, ancak mücadele ederek, kendimizi dayatarak, kendimiz olmaktan vazgeçmeden, kendimizi kabul ettirebiliriz.
-Hocam, peki bir kadın arkadaşımız, dedi ki Fuat Önen isim sayarken, o tartıştıkları hep erkek isimleri saydı. Hiç kadın yoktu dedi, neden?