Fuat Önen posted on November 13, 2011 23:40
Ve yarı yolda düşüp kalan pek çok insan, kendini gerçekleştirmemiş olacak ve hatırlanmayacak.” T. Eagleton
Bunu en iyi biz anlarız diye düşündüm. Asırlara yayılan özgürlük mücadelemizde yitirdiklerimizin sayısını bilemiyoruz. Ancak yitirdiklerimizin toplam sayısının, dünyadaki birçok devletin nüfusundan daha fazla olduğu kesindir. Bu bizler için hem hüzün hem de utanç nedenidir. Yitirdiklerimizden daha az sayıda vatandaşla devletleşen ulusların varlığı bizi hüzünlendirir. Bu devletlerin vatandaş sayısından daha fazla insanı yitirerek devletleşememek de utandırır.
Bu cümlede beni düşündüren diğer noktada düşenlerdir. Düşenleri bir tasnife tabi tutmak gerekir. Bana dört ayrı sınıfta toplanılabilinir gibi geldi, şöyle ki:
1-Düşüp kalanlar: Bunlar bu uzun savaşta yitirdiklerimizdir. Onurumuzdurlar. Ortak hayallerimizi gerçekleştirme kavgasında, kendilerini gerçekleştiremeden düşüp kalanlarımızdır onlar. “Unutmak ihanettir” sözü en çok Onlar söz konusu olduğunda gerçektir. Anıları mücadelemize rehber, kızıl kanları yolumuza fener olanlardır. Unutmamak ve unutturmamak eylemsel görevimizdir.
2-Düşüp kalkmayanlar: Düşmeyi fırsata dönüştürenlerdir. Krizleri fırsata dönüştürebilen beceriklilerdir. Krizin Arapça rızktan, Grekçe karar alma zamanından geldiği söylenir. Düşmeyi rızklarının peşine düşmek için bir fırsat anı olarak düşündükleri ve geldikleri yönün tersine gitmek için bir karar aldıkları anlaşılıyor. Taahhüt, turizm, medya, siyaset, reklam vb. sektörlerde çokça etkili ve yetkili konumlardadır onlar. Krizi fırsata dönüştüremeyip sürünenleri de az değildir. Bu eski yol arkadaşlarımızın artık bizden olmadıklarını söylemek yetmez, bize karşı olduklarını da eklemek gerekir.
3- Düşüp kalkamayanlar: Bir tür organ anarşizminin pençesindedirler. Yürekleri yukarı, akılları aşağı bakar. Yürekleri de, beyinleri de acımasız bir iç kavgaya sahne olur. Aynı kavga, yürekleriyle beyinleri arasında da sürer. Bütün cesaretlerini toplayıp kalkmaya çalıştıkları ve bazen kalktıkları da olur. Ancak ayaktayken de düşmeye meyillidirler. Sağduyuları gelişkin, solduyuları iyice törpülenmiştir. İnsana kızgınlıkla hüzün arası bir duygu karmaşası yaşatırlar. Adlarını ne yitik defterine yazmaya gönlümüz elverir, ne de kızıl kaplı defterde tutmaya.
4- Düşüp kalkanlar: Yiğit düştüğü yerde doğrulur diye düşünen, düşünmekle kalmayıp davrananlardır. Düşerken doğrulmaya odaklananlardır. Dizüstü sürünmektense, ayakta ölmeyi tercih edenlerdir. Bunlar için düşüp kalkan demek de yanlıştır, döne değişe dövüşenlerdir, düşmeleri arızi bir yol kazasıdır. İnsanı ya nefret edeceksin ya da aşık olacaksın dillemasına sürükleyenlerdir. Yüz akımızdırlar.
Terry Eagleton’ın gece yarısı beni duygulandırdığı cümlesini sona da alıyorum ve sizinle paylaşıyorum nedenini bilmeden.
“Ve yarı yolda düşüp kalan pek çok insan, kendini gerçekleştirmemiş olacak ve hatırlanmayacak”