Fuat Önen posted on February 20, 2012 08:53
Yakındoğu: Jenosid bölgesi
Değerli arkadaşlar, Kürdistan’daki jenosidi üç bölümde tartışmak istiyorum. Birincisi bölgeseldir, ikincisi Türk Egemenlik Sistemi’nin özellikleridir, üçüncüsü de bu sistemin Kürdistandaki uygulamalarıdır.
Kendimize bölge olarak nereyi seçmeliyiz? Böyle bir sorun var orta yerde. Bu son 40-50 yılda, Kürt aydın ve siyasetçileri de, Kürt halkını bir Ortadoğu halkı, Kürdîstan’ı da bir Ortadoğu ülkesi gibi tarif ediyorlar. Bu tarif bir tarzda bize dayatıldı. Ve ne yazık ki bu bir değerlendirme ve muhakemeden geçirilmeden kabul ediliyor. Doğu, şu anda dünyada iki bölümdür; Ortadoğu ve Uzakdoğu. Basit bir akıl ve mantık ile düşünürsek; bir yerin ortası ve uzağı varsa, yakını da olmalıdır. Herhangi bir işimizi programlarken bile, kısa (yakın), orta ve uzun (uzak) diye bölümlere ayırıyoruz.
Doğu, daha önce üç bölümden oluşuyordu; Yakındoğu, Ortadoğu ve Uzakdoğu. Bu isimlendirme dışsaldı, Doğu’dakiler kendilerini böyle isimlendirmemişti. Batılılar bölgeyi böyle isimlendirmişlerdi. Bu isimlendirme Bizanslılarla başlamış. Bizanslılar, Bizans’ın (İstanbul)doğusunda kalan topraklarını Anatolia (Anadolu) olarak isimlendirmiş, yani Anadolu Bizanslıların İstanbul’un doğusunda kalan topraklarının ismidir. Bizanslıların doğudaki esas komşusu Yakındoğu’dur, Yakındoğu’dan ötede olan Ortadoğu’dur, daha ötede olan da Uzakdoğu’dur.
1930’lu yıllara kadar, literaturdeki isimlendirme de bu tarzdaydı. Bu yıllardan itibaren, Yakındoğu gündemden kalkıyor ve hiç kimse de bunu düşünüp sorgulamıyor; Yakındoğu nereye gitti, niye ortadan kalktı?
Burada söylemem gerekir ki, bu bir isimlendirme sorunu değildir. Yakındoğu, Doğu ve Batı arasında kalan bir bölgedir. Bu bölgenin kültürü de siyaset tarzı da, Doğu ve Batı’daki gibi değildir, epey farklıdır. Yakındoğu, bir geçiş bölgesidir, Doğu ve Batı arasında bir köprü gibidir.
Yakındoğu işleri hakkında Lozan Konferansı
Yakındoğu, resmi belgelerde en son Lozan Antlaşmasında yer alır. Bildiğiniz gibi, Lozan Antlaşması Türkler tarafından fetişize edilir, Türk Devleti’nin en önemli ve kurucu antlaşması olarak kabul edilir. Fakat çok tuhaftır ki (bir o kadar da anlaşılırdır ki),Türkler bu antlaşmanın tam ismini hiçbir zaman söylemezler. Sadece Lozan Antlaşması olarak sözederler. Bu antlaşmanın resmi ismi şöyledir: Yakındoğu işleri hakkında Lozan Konferansı. Bundan da anlıyoruz ki, Birinci Dünya Savaşı’nın egemenleri Yakındoğu’yu tanzim etmek, paylaşmak için bu konferansı düzenlemişler. Yakındoğu’daki sorunlara çözüm bulmak için bu konferans düzenlenmiştir.
Fakat bu konferansın sonucunda Yakındoğu’yu ortadan kaldırmışlar. Birinci Dünya Savaşı’ndan sonraki egemen devletler sisitemi, Yakındoğu ve Ortadoğu’yu yeniden tanzim etmişler, aralarında paylaşmışlar ve Yakındoğu’yu ortadan kaldırmışlar. Aslında jenosid açısından bakılırsa, bu en büyük jenosidtir, bütün bir bölge ortadan kaldırılmış, yok edilmiş. Artık Yakındoğu yoktur ve literatürde yer almıyor.
Peki Yakındoğu neresidir? Bu tür bölgeler biraz rölatiftir, sınırlar çok net değildir, biraz ötede ya da beride olabilir. Ama esas olarak Yakındoğu, Karadeniz’in doğusu ile Akdeniz’in doğusu arasında kalan bölgedir, coğrafi bölge olarak Yakındoğu burasıdır. Bu bölgede kalan ülkeler de şunlardır: Ermenistan, Kürdistan ve Kilikya. Esas olarak bu üç ülke Yakındoğu’yu teşkil ederler. Doğulu ve Batılı güçler arsındaki bütün savaşlar bu bölgede yaşanmıştır. Doğulu ve Batılı güçler, birbirlerini altetmek için savaşıyorlar, fakat savaşları bu bölgededir ve ağırlıklı olarak da Kürdistanda’dır.
Diyebilirim ki, Yakındoğu’nun merkezinde kalan ülke Kürdistan’dır. Yeni devletler sisteminin kuruluşuyla birlikte Yakındoğu ortadan kaldırıldı, Kürdistan paylaşıldı, Kürdistan’ın üç parçası Ortadoğulu olarak üç devletin (İran, Irak, Suriye) sınırlarında kaldı, Kürdistan’ın en büyük bölümü (Kürdistan’ın kuzeyi) de Türk Egemenlik sisteminin bir parçası olarak Batılı kabul edildi.
Bu bölge yani Yakındoğu, Türk devletinin jenosid alanıdır. Bazı devletler için nüfuz bölgesi vardır, örneğin Afrika’nın kuzeyi Fransa’nın nüfuz bölgesidir. Türk devletinin jenosid bölgesi de Yakındoğu’dur. Jenosid ile ilgili tüm uygulamaları bu bölgede gerçekleşmiştir. Ermeni jenosidi buradadır, Potnusların katliamı bu bölgededir, Kilikya’daki Ermenilerin katledilmesi de bu bölgededir. Önemli bir konu da şudur; Nusayriler de bu bölgenin bir halkıdır. Bildiğiniz gibi, Nusayriler Türkiye ve Suriye arasında ikiye bölündüler, Nusayrî dağları Türkiye ve Suriye devletleri arasında sınır olarak kabul edildi. Yarısı kadarı Türkiye tarafında Antakya, Mersin gibi şehirlerde kaldı, oralara yerleşti. Diğer yarısı da çoğunlukla Suriye’deki Tedmır,Lazkiye çevresinde kaldı. Nusayrîler, Türkiye’de Şii veya Alewi gibi görülüyor. Dini inançları Aleviliğe çok yakındır, dini inançları Dersimli Kızılbaşlarla yüzde yüz örtüşmezse bile, ortak yanları dini olarak çoktur. Nusayriler de Yakındoğu’daki bir halktır.
Bana göre, gerek Kürdistan sorunun anlaşılması, gerekse Türk egemenlik sisteminin uyguladığı jenosid siyasetinin anlaşılması bakımından, bu bölgeninin gerçekliği ve ortadan kaldırılmasının anlaşılması, anahtar gibidir. Bundan dolayı bunu düşünmeliyiz ve anlamaya çalışmalıyız.
Çoğu zaman bir anlayış fikirlerimizi kökten değiştirebilir. Galiba 7-8 yıl önce, Yakındoğu konusunda daha derinlikli olarak düşünmeye başladım. O zamandan beri, benim yanımda “biz Ortadoğuluyuz” diyenlere kızıyorum ve şöyle diyorum “hayır biz Ortadoğulu değiliz, biz Yakındoğuluyuz.” İnanın ki Yakındoğu tesbiti ve anlayışı beni çok etkiledi ve siyasi tavrım bu anlayış ile değişti. Bundan dolayı da, arkadaşlara önerim şudur; Kürt halkını bir Yakındoğu halkı, Kürdistan’ı da bir Yakındoğu ülkesi olarak düşünün ve tarif edin. Bu anlayışın düşünce, duygu ve tavırlarınızda değişime yol açtığını göreceksiniz.
07.01.2012
Kürd-Kav konferansından bir bölüm