Fuat Önen posted on August 01, 2017 08:23
‘Bağımsız birleşik Kürdistan’ı savunuyorsunuz. Bu kadar bölünmüşlüğe rağmen bu mümkün mü?
Bir meselenin çözümü önce onun tanımından başlar. Kürdistan meselesi olarak baktığım mesele parçalanmış bir ulus ülke hakikatidir. 20. Yüzyılın başında kurulan dünya düzeni bir devletler sistemine dayandırıldı. Bu sisteme dayandırılırken de Kürdistan’a yer verilmedi. Kürdistan 4 devlet arasında paylaşıldı, halkın da kendi kendini yönetme hakkı elinden alındı. Sorunu böyle tanımladığınızda bunun kalıcı çözümü Kürdistan’ın bağımsızlığı ve birliğindedir. Bu bugünden yarına olacak bir durum değildir. Ama Kürdistani partilerin temel stratejik hedefleri Kürdistan’ın bağımsızlığı ve birliği olmalıdır. Bu hedefe varıncaya kadar birçok ara aşamadan geçeceğiz, geçiyoruz da. Şu anda Güney Kürdistan’da kâğıt üstünde federal, defacto konfederal, bağımsızlığı hedefleyen bir yapı var. Batı Kürdistan’da kantonlar üzerinden bir statü arayışı başladı. Ardından Batı Kürdistan için bir federasyon talepleri dillendirildi. Ama maalesef oradaki siyasi güç Batı Kürdistan’ı ‘Kuzey Suriye’ olarak tarif etmeye başladı. Doğu Kürdistan’da ulusal mücadele farklı bir evrede. Birkaç parti bir araya gelerek silahlı mücadeleye başladılar. Kuzey Kürdistan’ın durumu ortada; Türkiye’yi demokratikleştirmeyi hedef alan egemen bir siyasi hareket var. PKK ve ona bağlı örgütlerde. Bu bize temel stratejik hedefe gidene ulaşana kadar birçok ara evreden geçeceğimizi gösteriyor. Belki bağımsız birleşik Kürdistan’a varıncaya kadar birçok bağımsız Kürdistan olacak. Eğer temel meseleler ulus ülke hakikatinizin parçalanmasıysa bu parçalanmışlığa son vermek için bağımsız birleşik Kürdistan temel hedef olmalıdır.
DEVLETLERİN TOPRAK BÜTÜNLÜKLERİ DEĞİL, KÜRDİSTAN’IN TOPRAK BÜTÜNLÜĞÜ KUTSALDIR
Sınırların yanı sıra bir de kendi içinde bölünen, Suriye’nin, Irak’ın toprak bütünlüğünü savunan Kürtler de var ama…
Devletlerarası ilkelerden biridir; devletlerin toprak bütünlüğü kutsaldır. Bu ilke kolonyalist bir ilkedir. Devletlerin toprak bütünlükleri kutsal değildir. Eğer kutsal sınırlarından bahsedeceksek o da ulusların doğal vatanlarının birliğidir. Eğer ille de kutsallık üzerinden bakacaksak Kürdistan’ın toprak bütünlüğü kutsaldır. Siyasal mücadelemde bunu hedef alırım. Türkiye, Suriye, Irak, İran bunlar bir ülkenin değil devletlerin adıdır. Ve bu devletler kendi içlerinde birden fazla ulus-ülke hakikati barındırırlar. Egemen ulus için devlet olarak formüle edildikleri için bu devletler ‘işgalci’lerin sınırlarını savunmak Kürtlerin görevi değildir. Bunlar zorla çizilen sınırlardır. O sınırların içerisindeki ulusların tarihsel,toplumsal gerçeğine uymamaktadır. Kürdistani siyaset, egemen devletlerin sınırlarını savunmaz.
KÜRDİSTAN’DAKİ DEVLET KÜRDİSTAN’DAKİ HERKESİN DEVLETİ OLACAKTIR
Bugün Kürt coğrafyasında mülkleri olduğunu söyleyen başka halklar da var. Ermeniler gibi…
Dünyanın hiçbir yerinde saf aynı etnik gruptan oluşmuş bir ulus yoktur. Her ülkede birden fazla etnisiteye sahip halk toplulukları vardır. Kürdistan’da da var. Kürtler kendi dışındaki topluluklara hiçbir zaman düşmanca davranmadılar. Kürdistan’da kurulacak devletin nasıl olacağı kurucu iradeye, kurulduğu zamanki devletlerarası duruma ve komşuların reaksiyonlarına bağlıdır. Önümüzde bir Güney Kürdistan örneği var. Orada Kürt olmayan topluluklar bütün haklarını kullanabilmektedir. Kürdistan’daki devlet Kürdistan’daki herkesin devleti olacaktır. Kürdistan tarihi de buna örnektir. Kurulacak devlet de bu tarihsel gerçeklikten yararlanacaktır.
“Herkese eşit haklar tanıyacak” dediğiniz Kürdistan Bölgesi, IŞİD’le mücadelede Arap mültecilere kapılarını açtığı için eleştirdiniz ama…
Arap mültecilere kapıyı açtığı için eleştirmedim. Devlet aklıyla davranmadığı için eleştirdim. DAİŞ Musul’a girdiğinde Şengal çevresindeki Arap aşiretleri Mesud Barzani’ye bağlıklarını bildirdi. Mesud Barzani de onlara “Gidin topraklarınızda kalın. Sizinle bir sorunumuz yok” dedi. Ama onları silahsızlandırmadı. Benim eleştirim şuydu; siz devletseniz devletin bir tanımı da silah üzerindeki tekeldir. Oradaki Arap aşiretlerini dahası kim varsa onları korumak sizin görevinizdir. O aşiretler silahsızlandırılmadı. O aşiretler DAİŞ Şengal’e girdiğinde DAİŞ’ten daha büyük katliamlar yaptı. Benim eleştirim mültecilere sahip çıkma noktasında değil devlet aklıyla davranılmamasıydı. O mültecilerin demografiyi bozmamasına dikkat edilmesi gerektiğini de söyledim.
YENİ DÜNYA DEVLETLER SİSTEMİNDE KÜRDİSTAN’A YER OLMALIDIR
Yazılarınızda ‘Üçüncü dünya savaşının yeni bir dünya düzeni hedeflediğini’ söylüyorsunuz. Bu yeni düzende Kürtlerin durumu ne olacak?
Yaşadığımız bir üçüncü dünya savaşıdır. Sovyetlerin çözülmesiyle başladı. Şimdiye kadar gördüğümüz dünya düzenleri 1. ve 2. Dünya savaşları sırasında kurulan düzenlerdir. 2. Dünya Savaşı sonrası kurulan düzenin en önemli aktörlerinden biri Sovyetler Birliği’ydi. Sovyetlerin çözülmesi sadece sosyalizmin çözülmesi olmadı. Aynı zamanda o günden bugüne yeni bir düzen arayışı da başladı. Pentagon’daki bir takım analistler bu savaşın uzun süreciğini, ortalama bir insan ömrü kadar olacağını söylüyorlar. Bu savaş önceki dünya savaşlarından farklı özelliklere sahiptir. 1. ve 2. Dünya savaşlarında taraflar belliydi, açık cepheler vardı. Bu savaşta öyle bir durum yok. Sık sık ittifaklar kuruluyor, bozuluyor. Suriye’de ABD ve Rusya’nın önce karşı karşıya olması sonra ittifak kurması gibi… Dünya savaşlarının bir diğer önemli özelliği şudur; devletlerin birçoğu dünya savaşlarından sonra kurulmuştur. Dünya düzenini korumak aynı zamanda devlet sınırlarını korumaktır. Dünya savaşı ise bu sınırları tartışılır, dönüşülür hale getirir. Kürdistani siyaset için bu bir avantajdır. Çünkü biz bu düzene karşı çıktığımızı söylüyoruz. Bu düzen değişmeli, yeni bir devletler sistemine ihtiyaç vardır. Bu yeni sistemde de Kürdistan’a yer olmalıdır. Bu da Kürdistani siyasetin anlaşılır ve kabul edilir hale getirmiştir. ABD ve Avrupa’da yeni haritalar tedavüldedir. Bizim üzerinde duracağımız ise bu savaşın vereceği fırsatlarla devletleşerek, tarih sahnesine çıkmaktır.
Yani doğru stratejiyle ‘Üçüncü dünya savaşının’ kazananı Kürtler mi olacak?
Kazananı demeyelim. Dünya savaşları süper güçleri arasında sürdürülür. Savaşı başlatmak kolaydır, sonucunu kimse kestiremez. 1. ve 2. Dünya savaşını başlatanlar yenilmiş, dağılmışlardır. Bu dünya savaşında da öyle bir sonuç olabilir. Ama Kürdistani siyaset bu savaşın doğurdu fırsatlardan yararlanarak, kendi stratejik hedeflerine ulaşmaya çalışmalıdır.
TÜRK DEVLETİ KÜRTLERİN ULUS-ÜLKE HAKİKATİNİ KABUL ETMEDİKÇE BARIŞ SÜRECİ BAŞLAMAZ
Peki, buraya dönersek çözüm sürecinde neden sadece bir tarafla masaya oturuyor. Neden her kesimden Kürt yok?
Bir sürecin olduğunu kabul ediyorum. Ama bunun barış, çözüm ya da müzakere süreci olmadığını söylüyorum. Bir barış sürecinden söz edebilmek için taraflar asgari bir ortak dile sahip olmalı. Türk devleti, Kürtlerin ulus – ülke hakikatini kabul etmedikçe bir barış süreci başlamaz. Çünkü sorunun esası zaten Kürt halkının ulus-ülke hakikatinin reddedilmesi ve imha edilmeye çalışılmasıdır. Bunu barışa evriltmek istiyorsanız bu hakikati kabul etmek zorundasınız. Kuzey Kürdistan’da 1984’lerden başlayan bir süreçle PKK buranın tek siyasi örgütüne dönüştü. PKK dışında toplumsal temsil kabiliyeti olan örgütler yok. Devlet de PKK’yi hedef almakta. Ama Kürdistanlı gruplar, gerçek aydınlar bu haliyle devleti muhatap almamalıdır. Sürece kendilerini muhatap görmeleri için önce onların varlıklarının kabul etmesiyle mümkündür. Buna muhatap olan devletin işgalci emellerine alet olmaktadır. Devlet kendi egemenlik sahasında Türk milletinden farklı bir Kürt milletinin olduğunu kabul etmelidir.
KÜRDİSTANİ SİYASET BÖLÜCÜ DEĞİL AYRILIKÇIDIR
Bu devletin deyimiyle ‘Bölünmeyi’ de getirmez mi?
Bu bir bölünme değil ayrılmaktır. Kuzey Batı Kürdistan’ın devletleşmesi Türkiye’yi bölmek değildir. Türkiye bir devlet ismidir. Ülke ismi değil. Kürdistan’ın Türkiye’den ayrılması Türkiye’yi bölmez. Komşu iki ülke olarak ilişkilerine devam edebilirler.
İŞGALİN KENDİSİ DAYATILMIŞ BİR SAVAŞTIR
Bu aynı zamanda bir savaşın da başlaması anlamına gelmiyor mu?
İşgalin kendisi zaten savaşla gerçekleşir. Kuzey Batı Kürdistan’da 100 yıldır süren bir savaş var zaten. Kürtlerin silahlı mücadele verip vermemeleri savaşın başladığı anlamına gelmiyor. Savaşın şiddetini arttırıyor zaten.
Sırrı Süreyya, Öcalan’ın hendeklere karşı olduğunu söyledi. Üstelik yaşananlardan 1,5 yıl sonra… Bunu nasıl okumak gerekiyor?
Sırrı Süreyya Önder kimi temsil ederek İmralı-Ankara-Kandil üçgeninde bu kadar tur attı? Önder’in Türkiye’de temsil ettiği bir kitle mi var? Bana göre devleti temsil ediyor. Yapılan yanlış bir işin kof savunmalarıdır. Temmuz 2015’te başlayan sürece PKK yanlış zamanda, yanlış yerde karşılık verdi. Bu savaşta 11-12 kentimiz yerle bir edildi, 1,5 milyon insan göç etmiştir. Binlerce yurtsever genç öldü.
Kürtlerin ve Türklerin Ortadoğu’da birlik olması gerektiğini savunanlar da var. Bunu nasıl yorumluyorsunuz?
Bu kolonyalist bir yaklaşımdır. Kürt aydını ve siyasetçi denilen bazı kişiler de bunu dile getirmiştir. “Kürtlerle Türkler ne zaman bir araya gelmişse kazanmıştır” gibi sözler toplumsal, tarihsel gerçeklerle uyuşmamaktadır. Çanakkale’de bir Türk- Kürt ittifakı yoktur. Orada bir ittifaktan bahsetmek bizim zihnimizle alay etmek demektir. Gerek 1071’de gerek 1514’te gerek 1919-23 sürecinde kazanan Osmanlı ve devamı Türkiye Cumhuriyeti olmuştur. O süreçten sonra Kürdistan bölünmüştür. Kürtlerin hakları gasp etmiştir. Güney Kürdistan’ın bağımsızlığı öncelikle İran ve Türkiye’yi tehdit eder. Bu iki devlet kendi varlıklarını Kürdistan’ın yokluğu üzerine kurulmuştur. Türklerin Kürdistan’ın bağımsızlığından yana olduğu tasavvurları, yanlış tasavvurlardır. Karşınızda bir halk değil bir devlet var. Dolayısıyla Kürt – Türk ittifakının bölgede barışa yol açacağı türünden vaazlar kolonyalist vaazlardır.