Seçim cumhuriyetin temel mekanizmasıdır. Bir yönetim şekli olarakcumhuriyet devleti oluşturan organların seçimlerle gelen temsilciler tarafındanyönetilmesiyle tanımlanır. Devletin merkezi organlarını yönetecekler içingenel, yerel organlarını yönetecekler için de yerel seçimler yapılır. Buişlemin hangi aralıklarda yapılacağı da yasalarla belirlenir. Cumhuriyetkavramı Arapça menşeli olmasına rağmen Arapçada böyle bir kavram yoktur.Osmanlı aydınlarınca latince res publica (kamuya ait şey anlamındadır) terimindentüretilen ve İngilizceye republic, Fransızcaya république olarak geçen kavramakarşılık olarak uydurulmuştur. Cumhur Arapçada bir araya toplanmış halk,kalabalık anlamına gelirken, cumhuri halka mahsus olan anlamındadır. Cumhurikavramının sonuna yet eklenerek uydurulan bu kavram, bu haliyle Latince kökenli(demos, halk + kratos, egemenlik) demokrasiyi çağrıştırmaktadır. Köksüzlüğünyol açtığı bu belirsizliği bir tarafa bırakıp cumhuriyeti res publica karşılığıolarak kullanırsak; cumhuriyetin, önceli olan monarşiye göre daha ileri biryönetim şekli olduğu genel bir kabuldür.
2500 yıllık uygulamalar göz önüne alındığında, farklı meşruiyetkaynaklarını esas almaları bakımından öne çıkan cumhuriyet biçimleri şunlardır:
1-Oligarşi cumhuriyetler. Oligarşikcumhuriyetlerde yönetim hakkı tüm toplumun değil toplum içinde bir kastın,zümrenin, ailenin elindedir. Burada meşruiyetin dayanağı eski Yunanda olduğugibi “özgür yurttaşlar” , hanedanlar, askeri darbeler döneminde ordu daolabilir.
2-Halk cumhuriyetleri. 2.Dünya savaşından sonra kurulanreel-sosyalist yönetimleri tanımlayan kavram. Meşruiyetlerinin kaynağını emekçihalk olarak deklere eden, kuruldukları olağanüstü koşullar ve 40-50 yıllık biruygulamadan sonra çözülen bu cumhuriyetler bir örnek model oluşturamadılar.Aynı kategoride görülebilecek olan Çin, Küba, Vietnam cumhuriyetlerivarlıklarını sürdürmelerine rağmen bir örnek olmaktan uzaktırlar. (Ekim devrimile kurulan ve meşruiyet kaynağını işçi-köylü ittifakına dayandıran Sovyetcumhuriyetleri modelini bunlardan farklı ele almak lazım.)
3-Dini cumhuriyetler. Meşruiyetin kaynağı olarak diniyani ilahi emirleri esas aldıklarını iddia eden yönetim şeklidir. Birçok İslamülkesinde denenen ve gelişkin modelini İran İslam Cumhuriyetinin oluşturduğu bumodel seçimleri esas almakla beraber meşruiyet kaynağını toplumun üstünde,dışında tanımladığı için (cumhuriyeti, demokrasiyle tanımlayanlarca) cumhuriyetsayılmamaktadır.
4-Demokratik cumhuriyet. Burjuvademokrasisi olarak da bilinen bu model meşruiyet kaynağını halka dayandırmakta,halkın egemenliğini esas aldığını iddia etmektedir. Formel, doğrudan,katılımcı, temsili türleri olan bu model günümüz dünyasının gözde modelidir.Batı orijinli ve batı dünyasında egemen olan bu model siyasal toplumun ulaştığıen ileri devlet biçimi olarak kabul edilmekte ve doğu’ya ihrac için elden gelenyapılmaktadır. 21.Yüzyılın egemen ve gözde bu modeline yönelik iki eleştiriyide not etmeliyim. Biri benim de katıldığım komunist eleştiridir. Buna göreOrtaçağa göre çok yüksek tarihsel gelişme gösteren burjuva demokrasisi, “herzaman dar, sınırlı, sahte, ikiyüzlü, zenginler için cennet, sömürülenler içinise bir tuzak ve aldatmaca olarak kalmıştır ve kapitalizm döneminde de öylekalacaktır”(Lenin). Diğeri de anti-tekel, neo-liberal diyebileceğimiz “Moderndönemde de yönetimin, bürokrasi-ordu-iş çevreleri üçlüsünden oluşan ‘iktidarbloğu' tarafından belirlendiği” yönündeki eleştiridir”.
Önümüzdeki seçimler hangi cumhuriyetindir?
Uzun sayılabilecek bu girizgâhtan sonra sorulması gereken temel soru şudur:Önümüzdeki yerel seçimler hangi cumhuriyetin seçimleridir? Bu cumhuriyet veseçimleri “bizim”midir? Ya da bu cumhuriyet kimindir? 1923 te kurulan bucumhuriyet yukarıda genel belirlemelerde söylendiği gibi “yüksek tarihsel gelişme”anlamına gelir mi? Gelirse kimin için yüksek tarihsel gelişme?
Bu soruları yanıtlamadan önce bana bu soruları sorduran bir olguya işaretetmeliyim. Derginin diğer sayfalarında genişçe okuyacağınız gibi Mart yerelseçimleri için 2 ay süren bir çalışma yaptık. Bu çalışma içinde ulaşabildiğimiztüm Kürd çevreleriyle görüşmeler yaptık. Bu görüşmelerin nerdeyse tümünde bende bulundum. Görüşmeler sırasında da, sonrasında da beni hep rahatsız eden şuizlenimi edindim: Kürd siyaseti kendisine dışarıdan dayatılan bu seçimlerinmeşruluğunu tartışmıyor. Kendi cumhuriyetinin meşru seçimlerindenbiriymişçesine seçime nasıl katılmalıyızı, nasıl kazanabilirizi tartıştıkdurduk. TEVKÜRD’ ÜN “belediyeleri de-facto Kürdi kurumlar olarak kullanmalıyız”önerisine ne bir itiraz geldi ne de bir dikkat. TEVKÜRD’ ÜN ittifak zeminiolarak hazırladığı metinde geçen ve seçimlerin meşruiyetini sorgulayan ifadelerolmasa, kimsenin dikkatini çekmeyecekti, olması da bu çerçevede birsorgulamaya, hatta tartışmaya yol açmadı. Bu durumu özgürlük hareketimizbakımından kaygı verici bulduğumu söylemeliyim. Sömürge bir ulusun özgürlükmücadelesini verdiklerini varsaydığımız siyasi öznelerin sömürgeci cumhuriyeti,kurumlarını ve mekanizmalarını bu ölçüde içselleştirmeleri, bunlara Türkiyeli,Türk siyasal özneler gibi yaklaşmaları Kürd siyasetinin Kürdistan’ayabancılaşmasına delalet eder ve ürkütücüdür.
Bu Cumhuriyet otokton halklar için jenosiddir !
Yukarıdaki sorulara döner ve sondakinden başlarsak, 1923 te ittihat veterakki cemiyetinin (İTC) minimalist kanadının bir hükümet darbesiyle ilanettiği cumhuriyet bu coğrafyanın farklı halkları için aynı anlama gelmemiş,aynı sonuçlara yol açmamıştır. Darbenin politik iktisadını ve sınıfsal zemininibir tarafa bırakırsak kabaca şunları söyleyebiliriz. Bu cumhuriyet bucoğrafyanın yerleşik halkları için “tarihsel ilerleme” ya da gelişme şuradadursun, tarihten silinme tehdidi olarak ortaya çıkmıştır. Cumhuriyeti kuranlarOsmanlı bakiyesinden Türk ulusu yaratmayı hedeflemişler bu hedefe bağlı olarakda ilan ettikleri cumhuriyeti “ulus-devlet” olarak kurgulamışlardır. Başka ulusve ulusal toplulukların bulunduğu bu coğrafyada, heterojen bir cemaatten birulus oluşturmayı hedeflemek zamanlı ve/veya zamana yayılmış jenosidlemümkündür. Bu cumhuriyeti bu hedefe ulaştırmak ve ayakta tutmak için jenosid enuygun araçtır, kuruluşundan bu yana bu aracın sürekli kullanılması da birtesadüf değil amaçtan kaynaklanan bir zorunluluktur. Devlet gücüyle Türk ulusuyaratma (savunma bakanı Vecdi Gönül’ün deyişiyle ulus oluşturma-nationbuilding) projesinin gereği olarak önce coğrafyamızın gayri-müslim ulusaltoplulukları (Yahudiler hariç) tasfiye edilmiş, sürgünler, toplu kıyımlar,mübadelelerle jenoside tabi tutulmuşlardır. Zamanlı jenosidle tasfiyeedilemeyeceği düşünülen Kürd halkı içinse zamana yayılmış total jenosidprojelendirilmiştir.(*) Türk ulusu oluşturma projesinin önündeki en büyük engelolan Kürd halkının ulus, ülke gerçekliği red ve inkâr edilmiş, imha edilmekiçin elden gelen yapılmıştır. Zamana yayılmış total jenosidin argümentleriolarak da toplu katliamlar, sürgünler, asimilasyon süreçleri, umummüfettişlikler devreye sokulmuştur.
Kurulduğu coğrafyanın yerleşik halklarına düşman ve onları tasfiyedekararlı bir yönetim şekli TES’nin diğer tüm kurumları ve kendisiyle ilgilitarifleri gibi (sözde laisizm, sözde demokrasi, sözde sosyal devlet gibi) ancak“sözde cumhuriyet” olur. İşin doğrusu cemahirsiz bir cumhuriyetle karşı karşıyaolduğumuzdur. Osmanlıdan devralınan devlet cihazı bir darbeyle “cumhuriyet”edönüştürülmüş buna bir cemahir ve sonra da millet bulunmaya, oluşturulmayaçalışılmıştır. Devlet merkezli bu sistemin cemahiri bu coğrafyaya sonradansökün etmiş etnik, dini, topluluklardır. Coğrafyanın otokton halklarına karşıbir vatansızlar koalisyonuna dayanan bu sistem, konuk oldukları yerde ev sahibiolmakla kalmamış, ev sahiplerini evsiz (vatansız) bırakmaya yönelerek “bu vatanbizimdir ve tektir, buna karşı çıkanlar burayı terk etsinler” deme noktasınagelmişlerdir. Söylemeye gerek yok ki, burada itiraz edilen, başkacoğrafyalardan sökün edip Anadolu’yu (Kürdistan’ın batısı, İstanbul’un doğusu)kendine yurt edenlerin, burada kendi kendilerini yönetmeleri değil, bunuotokton halkların yok edilmesine dayandırmalarıdır.
Evet, 1923 te “cumhuriyetin” ilanı önemli bir ilerlemedir, yalnız ne türbir ilerleme olduğu kimin ilerlediği açık seçik hale getirilmelidir. Builerleme tarihsel, toplumsal değildir. Tarihe ve topluma karşı politik birilerlemedir. Bu “cumhuriyet”, 1919 Paris barış konferansıyla kurulan yeni dünyadüzeninin bir parçası olarak kurulmuştur. Bu bakımdan ilerleyenler yeni dünyadüzeninin egemenleri olmuştur. 1. Dünya Savaşında Osmanlı imparatorluğunuortadan kaldırmada anlaşan müttefik devletler, savaşın sonlarına doğru kendiaralarında çatışmaya (Ekim Devrimi’nden sonra Rusya ile savaşmaya)başlamışlardır. İtalya ve Fransa İngilizlerin emperyal açgözlülüklerine itirazetmeye, yeni Sovyet devleti, İngiliz saldırısına karşı Anadolu’da tamponaramaya başlamıştır. Tarih tersine dönmüş Osmanlı devletini ortadan kaldırmayaçalışan müttefikler, el birliğiyle bu devleti Türkiye Cumhuriyeti formundatarih sahnesine çıkarmışlardır. İşin dış boyutu budur ve bu anlamda buCumhuriyetin kuruluşunu başta İngiltere olmak üzere batılı emperyalistlerin doğudakurdukları yeni düzenin öncü karakolu olarak tasarlandığını söylemek yanlışolmaz.
İçe baktığımızda varlıklarını devletlerinin bekasında, devletin bekasını daotokton halkların tasfiyesinde gören, etnik, dini, göçmen topluluklarının,egemen sınıflarının öncülüğünde sağladıkları bir politik ilerleme olduğusöylenebilir. Bu ilerleme otokton halkların kendi cumhuriyetlerini kurmahakkının gasbına, onların statüsüz bırakılarak politik olarak geriletilmesipahasına olmuştur. “Dünyanın gözü önünde ve egemenlerinin onayıyla bir ülke gözgöre göre otokton halklarından çalınmıştır.”
Bu cumhuriyet bizim değildir!
Yeni cumhuriyet talebimiz var!
Kürdi siyasetin fatihası
Kürdi siyasetin fatihası budur. Fatiha başlangıç, giriş demektir. Kur’an dafatihayla başlar, aynı anlama gelmek üzere Kur’ana fatiha ile girilir. Mevcutcumhuriyete itirazı olmadan, yeni cumhuriyet talebine sahip olmadan Kürd,Kürdistani siyaset sahasına girilmez. “Bizim cumhuriyetle sorunumuz yok, bucumhuriyeti beraber kurduk, Kürd halkı bu cumhuriyetin kurucu öznesidir”benzeri argümentleri Kürd özgürlük mücadelesi adına ileri sürmek gaflet vedalalettir. Bu argümentlerin sahiplerinin çözüm olarak bu cumhuriyetidemokratikleştirmeyi önermeleri de gafleti, dalaleti ortadan kaldırmaz. Çünküyok varsayılmamız ve yok edilmemiz hedeflenerek kurulan bu cumhuriyetdemokratikleşemez. Bu hedeften ayrıldığı zaman da artık, O cumhuriyet,değildir. Bizim için cumhuriyet olamamış bir siyasi sistemindemokratikleşebileceğini düşünmek, kasıt yoksa akıl tutulmasıdır. Taleb edilenbu yeni cumhuriyetin bir ya da birden fazla olması, muhatablarımızın hak veözgürlük taleplerimize yaklaşımlarına, meselenin çözülme şekline, çözümanındaki ulusal ve uluslararası konjonktüre bağlıdır. Tartıştığımız konununözüne taalluk etmez. Ayrıca son 130 yılda sayısı 25’ten 220’ye yükselendevletlere bir ya da birkaç tanenin daha eklenmesi de dünyanın sonu değildir.
Tartıştığımız seçimler bu cumhuriyetin seçimleridir. Bu cumhuriyet bütünkurumlarıyla (yasaması, yürütmesi, yargısı, maarifi, diyaneti ile) Kürdhalkının ulus ülke gerçekliğini yok varsaymaya ve yok etmeye programlanmıştır.Seçimler bu cumhuriyetin kurulduğundan bu yana kendisini siyaseten yenidenüretmek için belli aralıklarla başvurduğu bir mekanizmadır. Bu mekanizmayı özgürlükmücadelemizde bir araç olarak kullanabilir miyiz, kullanmalı mıyız? Bu araçamacımıza uygun hale getirilebilinir mi? 80 yıldır Kürdler bu seçimlerekatılmakta ve Kürd siyasi özneleri bu aracı özgürlük mücadelesi için‘kullanmaktadırlar’. Bir şeyi, ya da birilerini kullanmaya çalışanlarınkullanılmayı göze aldıkları akılda tutularak 80 yıllık kullanma bilançosutartışmaya değerdir.
Tablo şudur: Bu cumhuriyetin oluşturduğu paradoksla Kürdler resmi toplumdaTürk, sivil toplumda Kürttürler. 29 Martta evlerinde Kürd Kürd oturaninsanlarımızı Türk Türk oy vermeye çağırıyoruz. Önce bu paradoksun farkındaolmalıyız. Sonra bu çağrıyı mazur gösterecek bir programa, projeye sahipolmalıyız. TEVKÜRD’ün seçimlerde ittifak için önerdiği metnin bu noktadamütevazi bir başlangıç olduğunu düşünüyorum. Seçimlere bu cumhuriyetinkurumlarını de facto Kürdi kurumlar olarak çalıştırmak perspektifiyle birliktekatılma önerisini önemli, ancak, açımlamaya, geliştirilmeye, tartışmaya muhtaçbuluyorum. Şimdi gerekli olan TEVKURD üyelerinin (gerek kurumsal üyeleri Mesop,Komal, Dema nu, gerekse bireysel üyelerinin) seçim pratiklerini de içeren çokyönlü bir tartışma, açımlama, geliştirme sürecini başlatmaktır. Çünkü doğruteori, doğru pratiğe yöneldiği, yön verdiği sürece anlamlıdır. Pratiğeyönelmeyen teori fanteziden öteye gitmez. Söylem-eylem farklılığı ise sondönemlerde özgürlük hareketimizi kendisi olmaktan çıkaran, güven kaybına yolaçan ve muhalif siyasette olmaması gereken bir durumdur. Muhalif siyasettesöylem-eylem makasının açılması önemli bir sorunumuzdur.
Yeni cumhuriyet için birlikte tartışmak, birlikte eylemek dileğiyle…
(*) Zamana yayılmış jenosid çözümlemesinin belgelere dayanmadığını düşünenarkadaşlar için aşağıya 3 belge alıyorum:
a- "Bugün eğer Ege’de Rumlar devam etseydi ve Türkiye’nin pek çokyerinde Ermeniler devam etseydi, bugün acaba aynı milli devlet olabilir miydi?Bu mübadelenin ne kadar önemli olduğunu size hangi kelimelerle anlatsambilmiyorum, ama eski dengelere bakarsanız, bunun önemi çok açık ortayaçıkacaktır. Bugün dahi Güneydoğu’da verilen mücadelede bu ’nation building’dekendilerini mağdur sayanların katkısını, özellikle tehcir sebebiyle mağdursayanların katkısını reddedemeyiz. O halde (Türkiye’nin) gerçekten çağdaş,medeni ve aydınlanmış insanların ülkesi olabilmesinde Cumhuriyet’inbaşlangıcındaki prensipler çok önemliydi." T.C.Savunma Bakanı Vecdi Gönül.11/11/2008, Radikal
b- “Biz ne diyoruz? Tek ülke, tek devlet, tek millet diyoruz. Buna kimkarşı çıkabilir yahu? Buna karşı çıkanların bu ülkede yerleri yoktur.” T.C.Başbakanı Tayyip Erdoğan.
c- “Bu insanlar o toprak parçasını vatan, o insan grubunu millet yapmak için,seve seve canını ülkesi için feda etmek için yemin etmişlerdir, hepimizinettiği gibi. Ve onlar o mertebeye ulaşmışlardır, şehit olmuşlardır, gaziolmuşlardır.” T.C. genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt, 07-10-2007 Milliyet.(Burada toprak parçası olarak söz edilen Kürdistan, insan grubu da Kürdhalkıdır.)
“Özetle, Cumhuriyetimizin kurucusu Ulu Önder Atatürk'ün, "Ne mutlu Türkümdiyene!" anlayışına karşı çıkan herkes Türkiye Cumhuriyeti'nin düşmanıdırve öyle kalacaktır.” Yaşar Büyükanıt, 12 Nisan 2007
Bunlardan özellikle Vecdi Gönül’ün açıklamaları basit bir jenosid itirafıolarak değerlendirildi. Oysaki bu açıklama geçmişte uygulanan jenosidleriitiraf etmenin yanı sıra, süre giden Kürd jenosidinin ikrarı ve diğer ikikonuşmayla beraber ele alındığında zamana yayılmış jenosidin sürdürüleceğinedair, kararlılık, irade ve tehdidi olarak değerlendirilmelidir. Buradaki kilitkavram ya da şifre “nation building” dir. Biri geçmişte yapılanların ulusoluşturma projesinin gereği olduğunu söylerken üçü bir arada bu sürecin devamettiğini, gerektiğinde gerekenin yapılacağından kimsenin kuşku duymamasınısöylemekteler. AKP ile ordu arasındaki çelişkiler üzerinden özgürlüksenaryoları üretenlerin zamana yayılmış jenosid konusundaki bu ortak iradeyi,ortak tutumu gözden ırak tutmamalarını öneriyorum.
"1927 nüfusu sayımına göre Türkiye nüfusu 13 milyon 648 bin kişidir. Yanibugünkü ülkemiz yetişkin nüfusunun büyükanne ve büyükbabalarının sayısı bukadardı. Peki, bu insanların, Atatürk dâhil, ne kadarı Türkiye sınırları içindedoğmuştu? Araştırmalar, 19.yüzyılın ortasından Cumhuriyet'in kuruluşuna kadargöç süreci içinde, Anadolu topraklarına, ölenler hariç, 5 milyon civarında'Türk Müslüman' nüfus geldiğini öne sürmektedir. " NURHAYAT KIZILKAN,07-01-2008, Radikal.