Kabuklanmış yarayı kaşımak, kanatır ve acı verir. Bu yüzden dokunmamak gerekir. Bu doğru.
Ancak, ders almak, aynı hataları tekrarlamamak için, siyasal ve sosyal yaraların kabuğunu kaldırmak gerekir. Varsın, kabuk nerede inceyse oradan kanasın...
Bu girişten sonra, söze girmek gerekiyorsa eğer, kimse Güney Kürdistan hegemonyasının komşularıyla bağlantı kurmasına, dostluk bağları geliştirilmesine karşı çıkmadı. Kimse, Güneylilerin Tahran’da Hazar havyarı, Pers pilavı kaşıklamasına göz darlığı etmedi.
Kapısında çobanlık yaptıkları Bizansı topraklarından atan, Osmanlı Sultanlarından 14’ünü tahtından indiren, sonuncusunun kuyruğuna, vatan hainliği tenekesi bağlayarak ülkesinden kovan göçmen ruhun, İstanbul boğazında kurduğu gece sefası sofralarına laf eden de olmadı.
Sadece ve yalnız, “bunlar entrika kumkuması ustalarıdır; elinizi verdiniz mi, kolunuzu da kaybedersiniz“ dedik. “Bu alemin saftirikleri olarak, Ortadoğu kaşarlanmışlarıyla başa çıkamazsınız” diye devam ettik.
Başkaları da bunu söyledi. Ama anlayan kim?..
Karıncanın avını deliğe sürüklemesi gibi, “yoksul” Kürdün yetmeyen ferasetini, eksik kalan anlama yeteneğini kalmış, yalan, dolanla tezgahına sürüklüyorlardı. Tezgahın adı, “iyi komşuluk ilişkilerinde karşılıkı alış-veriş”ti.
Mesela, Türkler “Kürt kardeşlerin sana düşmandır, gel seni onlara karşı koruyayım” diyerek, tabur tabur asker sokuyordu, içeriye. Beri yanda, “petrolünüz var, çalışmak yakışır mı size?” deyip onlara, dostluk ve kardeşlik adına ekmek, su bile satıp paralarını aldılar.
Kürtlerin, Amerika eliye elde ettikleri üzerinde hegemonya kuranlar, toprakların efendisi edasıyla, halkın çıkarlarını, düşmanlarına peş-keş çekiyorlardı.
Bir yandan Kürde Kürtçülük satıyor, “bağımsızlık ilan ederiz ha” diyorlardı.
Olmadık bir zamanda, halka ve kurumlarına danışmadan “bağımsızlık referandumu”na gittiler. Halk, “yiğitlik yaptılar” diye destek verdi.
Ama oyun içinde oyunlar oynandı. Kürtlerin bütün kazanımlarının alt üst olduğu gelişmelerle, kendi ülkesine el koymuş azınlığın dostlarına gün doğru.
Kürt düşmanları Araplar, Acem ve Türkler, anında bir ve beraber oldular. "Kardeş” dedikleri Kürtlerin canı olan kazanımlarını ellerinden almak için çember oluşturup ortak manevralara başladılar.
Türklerin, Kürtleri Kürt kardeşlerinden koruma adına yerleştirdikleri taburlar, celladın baltası gibi öne sürüldü.
Arapları, Acemleri Kürtlere birleştirerek üçlü saç ayağını oluşturan AKP rejimi Reisi “bir gece ansızın gelebiliriz“ demişti. Gece yarısından sonra soyguna çıkan hırsız rolünü Acemler üstlendi.
Amerika ile İran karşılıklı, resmen ilan edilmemiş bir savaşta. Ama aynı İran, Amerika’nın Irak’a bağışladığı silahlarla Amerika’nın öteki müttefiği Kürtlere saldırıyordu, gece yarısı...
Tas tamam, bir Ortadoğu entrikasıdır, Amerikan silahlarıyla Amerikan çıklarını vurmak...
Hegemonya askeri gücü olan Peşmerge, karşıdan gelen düşmanı görünce, arkalarına bakmadan kaçtılar. Sivil Kerkük halkını düşmanına karşı savunmasız bıraktılar.
Kerkük’ün yardımına koşan Kuzeylilerin gücü, gerilla tek başına savunmada kaldı...
Güney hegemonyasının kardeşi Türkler, yandan cepheye girerek Acemlere desteğini teyid edip, Irak’da Kürtleri dışlayan her türlü yardıma hazır olduğunu beyan ettiler.
Bu satırları yazarken, Kürtlerin yalnız kazanımları değil, hayalleri de İran tarafından talan edilmişti. Barzaniler, hala kendilerini ülkenin egemeni sanıyor, zaferlerini kutlayan düşmanlarını uzaktan seyrediyorlardı.
Türk medyası ise Türk bankalarında saklı milyar dolarlarından söz ediyordu. Türk devletinin, “kardeşine son ihaneti” olarak, gizli hazinesine el koyacağını...
Lafı uzatmaya gerek yok.
Kürtlerin tarihinde, bu unutulmaz bir hezimettir.
Kürtlerin son kazanımları, kifayetsiz liderlerin elleriyle, yerinden sökülüp düşmanlarına teslim edildi. Kürdistan’ın kalbi Kerkük, sahiplerinin bünyesinden sökülüp düşmanlarına sunuldu.
İran ve Irak kazanmadı, Kerkük’ü. Onlara bağılandı. Bunu yapanlar, hala sırıtarak ortalıkta dolaşıyorlardı. İnsan onuru adına yazık...
788
YENİ ÖZGÜR POLİTİKA