1789 Fransız devrimi sonrası oluşturulan meclisin ilk kararlarından biri ‘ulusların kendi kaderlerini kendilerinin tayin hakkı’ prensibinin kabulüdür. 19. Yüzyılın son 10 yılında da kendisine sosyalistim diyen tüm teşkilatların başlıca sloganıdır. 1919 Wilson prensipleri sonrası ise bu hak tartışılmaz sayılmıştır.
Ama Kürd siyasi sınıfı; ‘ Kürd halkının 200 yıldır ne için mücadele ettiğini halkımıza soralım’ dediği andan itibaren ortalık karıştı. Hewler ve Sleymani ‘dost’ düşman dışişleri bakanları, elçileri ve akıldaneleriyle dolup taştı. Sağı, solu ve İslamcısı ile birbirlerinin kanına susamış olanlar hatta 25.arap devletini kurmak isteyen Filistinliler bile istemezük korosuna katıldılar. Türk, fars ve arap devletleri açıktan gözümüzün içine bakarak askeri saldırının yanısıra Kürdistan’ın suyu dahil tüm nefes borularını kesecekleri konusunda tehditler savurdular. ‘dost ‘ güçler ise herzamanki gibi önce gözdağı ardından ‘şimdi zamanı değil, erteleyin’ dediler. Bu cümlenin nedenini 70 yıldır duymaya alışkın Kürdler ise ‘BM lerin güvencesinde resmi bir tarih verin’ dediklerinde ‘dost’ güçler cevapsız kaldı. Son 4 yılda arap, türk ve fars devletlerine nekadar silah sattıklarını biliyorlardı ve birkez daha Kürd halkını cellatları ile başbaşa bırakacaklarını itiraf ettiler.
4 yıl boyunca 2000 km de demokrat dünyaya karşı en büyük tehdit ilan İŞİD e karşı tek başına ve en basit savunma silahları ile mücadele ederken kahraman sayılan Kürdler bir anda cellatlarına terkedildi.
Referandum sürecinde bu hak Kek Mesud tarafından savunuldu. Tüm konuşmalarına You tube üzerinden ulaşmak mümkün. Bu konuşmaların tümünde BM ler anayasasında herkes tarafından kabul gördüğü iddia edilen prensiplere aykırı tek bir sözcük bile bulmak mümkün değil, ayrıca Kürdler Federal Irak anayasasının kendilerine hak olarak tanıdığı ve neredeyse 10 yıldır savsaklanan bir adımı atıyorlardı.
Peki bu öfkenin nedeni neydi?
Kürdler ‘dostları’ tarafından 70 yıldır mahkum edildikleri boyunduruğu parçalamanın son adımına hazırlanıyordu. Newşirwan Mustafa’nın ‘Suranawa le naw bazneda’ (kısır döngüde dolanıp durmak) uzun uzun incelediği kısır döngü miadını doldurmak üzere idi.
8. Neydi bu kısır döngü ve Kürd halkı ne zaman bu tuzağa düşürüldü. 40 lı yıllar dünya büyükleri Kürdistan’ı rahatça kontrol edebilecekleri 4 merkezi devlet arasında paylaşımlarını tamamladıklarına inanmışlardır. Oysa Özgürlüğü konusunda Kürd halkının örgütlülüğü devam etmektedir. HİWA, JEKAF (jiyaneway Kurd ) ve XOYBUN her fırsatta seslerini duyurmaktadırlar. 1943’ de Hiwa örgütü üyesi subaylarında katılımıyla Barzan bölgesinde yeni bir direniş başlar. Himayeleri altındaki arap devletinin bu direnişe karşı koymasının mümkün olmadığını bilen Britanya, Hitleri bir yana bırakıp tüm gücüyle bir kez daha Kürdistan’ı bombalamaya başlar. İran İngiliz ve SSCB işgalinde olduğundan bir defaya mahsus bu saldırılardan geri kalır ama türk devleti hemen 33 Kürdü katlederek yerini belli eder. Kürdistan’ın Doğusunda merkezi otorite kalmamıştır ve ayrıca tüm ezilenlerin hamisi olduğunu iddia eden SSCB İran ve Kürdıstandadır. Barzaniler ve Hiwa üyesi subaylar Britanya’nın tüm engellemelerine rağmen Kürdıstan’ın Doğusuna geçerler. Tüm Kürdıstan’da örgütlü JEKAF yayın organı Niştiman üzerinden 4 başkente meydan okumaktadır.
Planet üzerinde tüm ezilenlerin ‘dostu’ SSCB Kürdlere 2 şart ile yaklaşır; bağımsızlık talebinin otonomiye indirgenmesi (hemde varolmayan bir merkezi otoriteden talep edilecek) Jekaf’ın fesh edilmesi ve yeni örgütün adının yanına İran sözcüğünün eklenmesi. O güne kadar hiçbir Kürd teşkilatı adının yanına celladı olan sömürgeci devletin adını koymamıştı.. Taktik ve şimdilik gerekçeleriyle öne sürülen bu 2 masum şart; İngiliz ve Fransız bombardımanları eşliğindeki 4 devletin 20 yılı aşkın. katliamlarına rağmen Kürd halkının kabule yanaşmadığı parçalanmışlığı onayladığı anlamına geliyordu.
Böylece Kürd özgürlük mücadelesi bir Orta-Doğu sorunu olmaktan çıkıyor zorla hapsedildiğimiz devlet sınırlarının iç sorunu haline getiriliyordu. ( Bu gün hala ‘bir ülkenin içişlerine karışmamak’ BM lerin tartışılmaz ilkelerinden biridir.) Bir ülkenin iç sorunu olarak kabul görülmeye razı olduktan sonra sıradan bir demokratik talep bile egemen olanların insafına bırakılmış olunuyordu. Bölücülük en büyük suç sayılıyor ve terörist olmak artık her Kürd ulusal kurtuluşçusunun potansiyel 2. adı oluyordu. (Mam Celal federal Irak’ın cumhurbaşkanı, Kek Mesud Kürdistan’ın başkanı iken ve ABD ‘de Beyaz Sarayda ağırlanırken her ikisininde sekreter-başkanı oldukları örgütler terörist örgütler listesinde yer almaya devam ediyordu. Bu iki şartın demokratik Cumhuriyet talebi altında sunulan traji-komik versiyonunun hayata geçirildiği Kuzey’de türk bayrağına sahip çıkmak bile kimseyi bölücü-terörist ilan edilmekten ve de Diyarbekir, Şırnak ve Cizreyi virane edilmekten kurtaramamıştır.)
Dünyanın yeni büyükleri içinde yerini sağlamlaştıran SSCB , Mahabad’ı ve Kürdleri Britanya ve ABD askeri güçleri eşliğinde Tahran’ın katliamlarına terketmiştir.
Taşıma su ile dönmeyen değirmen misali, dünya hakimlerinin masa başında oluşturdukları çadır devletler bir türlü dikiş tutmuyor. 14 temmuz 1958 de bu kez Bağdat merkezi otoritesi yerle bir olur. Britanya Londra’dan hawar eder;’Kürdlere ve Kerkük’e dikkat’. Kürdler birkez daha bölgede tek örgütlü güç olduklarını kanıtlamıştır. Soğuk savaş dönemidir ve bölgede nüfuz mücadelesi hızını kesmeden sürmektedir. ‘Dostlarımızın’ sayısı artmıştır. Ama hepsi Mahabad’da sunulan 2 şartta görüş birliği halindedirler. Bağımsızlık talebi konusunda örgütlü olan Kürd halkının mücadelesi dünya büyüklerinin birbirlerine ve özellikle demokrasi özürlü türk , arap ve fars devletlerine karşı kullanacakları bir koz haline gelir. Kürdler direndikçe bu 4 devlet dünya büyüklerine teslim olmakta ve silah sektörünün yağlı müşterilerine dönüşmektedir.
1961 den itibaren yeni ‘dostlar’ ortaya çıkar. İran başı çeker, Doğu Kürdistan’da Kürdlere kan kusturan bu devlet aniden Güney’de Kürd dostu kesilir. Mahabad sonrası Mele Mustafa Barzani’ye verdikleri idam kararını ortadan kaldırır ve ‘her türden lojistik desteğe hazırız’ derler. Böylece Kürd ulusal kurtuluş hareketinin içine sıkıştırıldığı kısır döngü sınırları gerçek bir ateşten gömleğe döndü. Bizim özgürlüğümüz cellatlarımızın da birbirlerine karşı kullandıkları bir koz haline getirildi..
Kendi sınırları içine hapseilen Kürdlerin celladı olan Ankara, Şam, Tahran ve de Bağdat diğer parçadaki örgütlerin hamisi hatta giderek stratejik-lojistik ‘dostu’ olmak için sıraya girdiler..1975 ve 88 ‘de bu ‘dostlukların’ bedeli Kürd halkına pahallıya mal oldu. Bu gerçeklikten ders alan Güney siyasi sınıfı 1991 Kürd baharından itibaren içine sıkıştırıldığı cenderenin sınırlarını zorlamaya başladı. 7 Mart ‘da Ranya’dan başlayan Kürd baharı Newrozu Kerkük’te kutladı ve Hemrin’e dayandı. Bu kazanımı taçlandırmak ve de kazanımlara meşruiyet kazandırmak için Kürd cephesi parlamento seçimleri kararı aldı. Fazladan seçim sürecinde Mam Celal öncülüğünde YNK; Kürd halkının kendi kaderini özgürce tayin etme hakkının tanınması ve Irak merkezi otoritesi ile federal bir ilişkiyi savundu. Ortalık yine karıştı. Bu referandum sürecinde ‘dost’ ve düşmanların savurduğu tehditler misliyle savruldu. Seçimlerin gerçekleşmemesi için son geceye kadar türlü provokasyonlara başvuruldu. ‘Talabani zaten savaşı seviyor dağları özlemiş’ dendi. Ama yinede seçimler yapıldı ve Talabani’nin yükseltiği çıta Güney Kürdistan’da ortak talep halini aldı. Kürdlere yapılan tehditlerin hepsini 2003 yılına kada fazlasıyla hayata geçirdiler.. Köyleri yakılmış, elektrik kablo ve direkleri sökülmüş bir Kürdıstan parçası görünürde BM lerin himayesinde idi ama fars ve türk saldırılarına teslim edilmişti. Saddam’a uygulanması gereken ekonomik ambargonun aynısı Kürdıstan’a da uygulanıyordu. BM lerin gıda,ilaç gibi zaruri ihtiyaç yardımları ise türk, fars ve arap devletlerinin özel ambargosuna takılıyor veya tırlar yollarda yakılıyordu. Ama Kürdler kazanımlarına sahip çıkarak 2003’de en örgütlü kesim olarak Saddam ve dünyanın karşısına çıktılar.
Birkez daha merkezi otorite yoktu ama Kürdler olmayan bir merkezi otoritenin hem yaratılmasına hemde bu merkezi otoriteye bağlı olduklarını göstermek zorundaydılar. Kürdler tarafından bir kez daha kurtarılmış olan topraklar Kürdistan bayrakları ile donatılmıştı. Arap devletinin bu bayrakları kaldırmaya gücü yetmezdi. Bu kez Britanyalıların görevini ABD’liler üstlendi. Ama Kürdler ulusların kendi kaderini özgürce tayin edebilme hakkının tanınmasını ve ellerinden alınan toprakların tartışmalı bölgeler olduğunu ve referandum yapılması gerektiğini Federal Irak anayasasına yerleştirdiler.
Irak’da BAAS yönetiminin yerini hızla Şia iktidarı ele geçiriyor ve hızla silahlanıyorlardı. Kürdler geçmiş tecrübelerinden, ayağı yer tutan arap iktidarların ilk hedeflerinin Kürdistan’daki kazanımlar olacağını biliyorlardı. Ağır silahların temini sadece devletlere aittir. Bağdat yönetimi son model savaş uçakları ve füzeler satın alırken , Kürdler tüm komşularının tehditlerine karşı hala sıradan savunma silahlarına mahkum edilmişti. 2014 ün başında yeterli güce ulaştığına inanan Bağdat rejimi; federal Irak anayasasının Kürdler lehine olan ilkelerini ihlale başladı, ABD’nin dostça öneri-dayatması ile Irak parlamentosunda Kürdistan’dan seçilen parlamenter sayısı azaltıldı, Kürdıstan’a ödenen maaşlar kesildi ardından en sofistike silahlarla donatılmış bir askeri güç Kerkük etrafına konuşlandırıldı. Bu şartlarda mart ayında Irak parlamento seçimleri yapıldı. Kerkük, Xanıqin ve Şengal süpriz yapıp azaltılan Kürd parlamenter sayısından daha fazlasını Bağdat’a gönderdiler. Kürdler arası bir çatışma ümitleri de boşa çıktı.Kürdistan’da kurulan yeni hükümette Talabani ve Barzani adlarının yanyanaydı ve Gorran hareketi de bu hükümette yer almıştı.. Kürdistan Bağdat ile arasını hızla açıyordu. Bağdat Kürdistan’a saldıramadan İŞİD ortaya çıktı. Şia yönetimi tasını tarağını bile toplayamadan Bağdat’a sığındı. Kürdlerin nasıl direndiğini artık sağır sultan bile duydu. Dünya büyükleri İŞİD’in herkes için tehdit teşkil ettiğini bu nedenle ortak mü cadele etmek gerektiğini ilan ettiler. İŞİD’e karşı mücadele edenlere silah yardımı vaadinde bulundular ama yine öncelik devlet sahiplerine ait idi.Bağdat yönetimine ağır devlet silahları verilir-satılırken ateş hattında bulunan Kürdlere basit savunma silahları layık görüldü hemde Bağdat ve Ankara’nın onayı alındıktan sonra. (Şu anda Bınxetê -Rojawa da aynı senaryo hala devam ediyor) İŞİD saldırılarında Bağdat’a kaçan Şia yönetimi, İŞİD zayıfladıkça, kendisini İŞİD sonrasına hazırladı. Kürd halkına karşı savaştırılmak üzere İran’ın öncülüğünde Heşdi Şabi önce paramiliter ardından resmi bir güç haline getirildi.
Kürdler bu kez oyunu bozmaya ve boyunlarını cellatlarına kolayca uzatmama kararına vardılar. Kek Mesud 70 yıllık kısır döngüye son darbeyi vurdu. Irak anayasasında da tanınan referandum hakkını kullanma kararı aldıklarını açıkladı. Siyasi şartlar son yüzyılın en uygun şartları idi. Bağdat ve Şam kalmamıştı, Ankara ve İran Şia-suni çelişmesi üzerinden birbirlerinin kafasını kesiyorlardı. Ayrıca türk devleti kendi içinde son yüzyılın en büyük çelişmesini siyasal islam ve Kemalistler üzerinden yaşıyordu. Kürd çimentosu bu düşman kardeşleri bir süre için biraraya getirebilirdi ama bu birliktelik palyatif ve kısa süreli olmaya mahkumdu. Darmadağın olmaya hazır Orta-Doğu siyasi haritasında bu kez Kürdler kendi talepleriyle aktif olarak yer almaya hazırlanıyordu.
25 Eylül 20017’de dost ve düşmanların gözü önünde %70 üzerinde bir katılım ile gerçekleştirilen referandumda Güney Kürdistan’da halkın %93 bağımsızlığa evet dedi. Bu kez o kadar çok gürültü koparılmış idi ki; 2003 yılında yapılan ama BM ler dahil tüm ‘dost’ güçler tarafından sümen altı edilen referandum gibi sessizce geçiştirilemedi.
Kürdler bu adımla 70 yıllık bir oyunu bozdu. Kürd ulusal kurtuluş hareketinin Orta-Doğuda başlıca dinamik güç ve bir Orta-Doğu gerçekliği olduğunu ve artık silah satıcılarına yağlı müşteriler kazandırmaya devam etmeyeceğini ve de ülkesini, türk. arap ve fars işgalcilerine karşı savunmaya devam edeceğini ilan etmiştir. Kürd halkı, 91 Kürd baharından itibaren 3 kez sadece kendi özgücü ile dayandığı Hemrin sıradağlarının Irak ile sınırı olduğunu kayıt altına aldı. 16 Ekim 2017’de ABD tanklarıyla saldıran Heşde Şabi ve Bağdat rejimi artık girdiği her toprak parçasında bir işgalci güçtür.
1992’deki ilk büyük kazanımı ne kadar Mam Celal’e borçlu isek Kürdlerin; komşularıyla eşit siyasal haklara sahip olduğu gerçekliğinin ispatı olan referandumu da Kek Mesud’un şartları ve de son 60 yılın tecrübelerini iyi okuyarak tüm baskılara dirayetli ve de kararlı direnişine boçluyuz. Referandum sonucu elde ettiğimiz kazanıma, Kürdler Tapoya reş diyorlar. Tapoya Reş’ı geçersiz kılacak bir yolu insan türü henüz keşfedememiştir. Bedeli ağır oluyor ama çaresi yok Kürdistan bağımsız olmak istiyor. Kek Mesud’un deyimiyle türk.arap ve farslar; biz kendi payımıza her yolu denedik ama bir türlü sizlerle kardeş olamadık gelin bundan sonra birbirimize iyi birer komşu olalım. Ehhh artık söz sırası komşularda….
i. Deskewta 25 İlonê lı Kurdıstanê piroz be
ii. Deskewteyê 25ê Êluli Kurdıstanijan rê firaz bo.
iii. Deskewtê 25 Eylul pirozi Kurdıstan bêt
iv. Deskewti 25 Eylul pirozi Kurdıstan we
Hatice Yasar