×
Îro dîsa li ser gorra te bûm !
admin
Îro dîsa li ser gorra te bûm !
Zinarê Xamo Salek dîsa pir zû derbas bû ! Aslan, sal dîsa zû derbas bû, me hew dît 9ê adarê hat jî. Ez û Hêvî îro dîsa bûn mîvanê te. Tu rastiyê dixwazî min ji bîr kiribû. Lê do ne pêr, nizanim çawa bû, wek heft kes ji min ra bibêjin, ”ma qe...

Li himberî êrîşên dagirkeran em hêza xwe bikin yek
admin
Li himberî êrîşên dagirkeran em hêza xwe bikin yek
Welatê me Kurdistan ji derveyî îradeya gelê me bi çar perçeyan ve hatîye perçe kirin. Eve nêzîkî sed salîye ku Tirkîye, Îran, Iraq û Sûrîye , di meseleya  Kurdistanê de hemû pirs û pirsgirêkên di navbera xwe de datînin alîyekî û bi hevdu re pla...

Radio Ashti
admin
Radio Ashti
Sipasdarê birayê Haci KardoxiAştî û Radio Ashtî me, sipasdarê dost û hevalên ku bi sebir 4 saetan li me guhdarî kirin û em bi tenê nehiştin im. Mixabin derfet nebû ku bersîvên temama pirsan bidim. Em di têkoşîna rizgarîya neteweyî de bi hev re n...

19 sal zû derbas bûn
Zinare Xamo
Sal zû derbas dibin, min hew dît salek din jî derbas bû û wa ye dîsa 9ê nîsanê hat. Erê pismamo, 19 sal di ser wefata te ra derbas bûn. Îro dîsa ez û Hêvî bûn mîvanên te. Lê vê carê em ne bi tenê bûn, Mumtaz Aydin Roza Kurdî, Erdal Kurdman, ez û Hêvî...

Xwezî gorr bihata zimên
Zinare Xamo
Xwezî gorr bihata zimên
Aslan, sal zû derbas dibin, me tew nedît 18 sal çawa derbas bû. Îro ez û Hêvî dîsa bûn mîvanê te. Li ber serê te me bi hesreteke kûr û bi xemgîniyeke mezin rojên borî yad kirin. Me bîstekê qala te kir. Hêvîyê got, qey qismet û nesîbê te ev ax, ev gor...

Dewleta Tirkîyê, li sê parçeyê Kurdistanê şerekî tûnd û dagirkerane dimeşîne.
Fuad Onen
Dewleta Tirkîyê, li sê parçeyê Kurdistanê şerekî tûnd û dagirkerane dimeşîne.
Dewleta Tirkîyê, li sê parçeyê Kurdistanê şerekî tûnd û dagirkerane dimeşîne.Dewleta Tirkîyê, li sê parçeyê Kurdistanê şerekî tûnd û dagirkerane dimeşîne. Li gorî rayedarên Sîstema Serwerîya Tirk, ev şer ji bo wan mijara bekayê (mayin-nemayinê) ye. H...

Me îro silavek da gorra hevalekî pir ezîz !
Zinare Xamo
  Mehmet Aslan Kaya 17 sal berê di rojeke wiha da di 51 saliya xwe da ji nişka ve, bêyî ku kesî nerehet bike, bêyî ku haya kesî pê xe wek çirayekê vemirî û çû gerdûneke din. Mirina wî ne malbata wî tenê, bi sedan, bi hezaran kesên ev kurdê fed...

Mirinê pir zû tu ji nav me bir lê navê te nemir e
Zinare Xamo
Mirinê pir zû tu ji nav me bir lê navê te nemir e
Min got pismam sal zû dibuhirin, 16 sal derbas bûn. Hemû dost û hevalên te, zarokên te dersa matamatîkê dida wan, xortên te alîkariya wan dikirin hemû mezin bûne û di civata Swêd da hatine der û meqamên muhîm, ji bo gelê xwe xebatên pir baş dikin. &n...

Xusûsîyetên Rojhilata Nêzîk
Fuad Onen
Xusûsîyetên Rojhilata Nêzîk
Di sîyeseta Kurdistanê de du problemên esasî hene. Yek jê, taleba desthilatîya navendî lawaz e, taleba jêr desthelatîye, bi tirkî ”alt îktîdar” ew taleb xurt e. Lê taleba desthelatîyên navendî lawaz e. Sedemek ji, ku sernîvîsa vê panelê j...

Serxwebûna Kurdistanê
Fuad Onen
Serxwebûna Kurdistanê
Sîyeseta partî, rêxîstin,saziyên bakurê Kurdistanê dev ji hedefa serixwebûnê berda ye. Ji delva hedefênserxwebûnê, otonomî, federalî an demokrasî te parastin. Di vir de anormalîyekheye. Yanî îro ji her demê betir taleba serxwebûn û yekîtîya Kurdistan...

Page 1 of 6First   Previous   [1]  2  3  4  5  6  Next   Last   
02

Ne Yapmalı? : Bir konuşmanızda Filistin meselesinin Sykes-Picot Antlaşması ile şekillendiğini söylüyorsunuz; açabilir misiniz?

Fuat Önen: Sykes-Picot Antlaşmasıyla Arap coğrafyası, Fransa’yla İngiltere arasında paylaşılır; bu, devletleşecek olan Arap coğrafyasıdır. Filistin, bundan hariç tutulur ve devletlerarası kontrole verilir. Önce; bu, Fransa ve Britanya’nın ortak yönetimidir. Daha sonra, İngiltere’ye devredilir, Filistin denilen coğrafya. Ve o gün bugündür devam eden bir Filistin meselesi var.

Aslında Filistin dediğimiz coğrafya, ne Müslüman Arapların, ne de Musevi İbranilerin içinde uluslaştıkları bir coğrafya değildir. Filistin kelimesinin kendisi; o dönemde, o coğrafyada yaşayan Filistilerden gelmektedir. Bu Filistilerle ilgili çok sağlam bilgiler yok ama genel kabul edilen görüşe göre; bunlar, Girit’ten göç edip oraya yerleşmişler. Konuştukları dilin de Hint Avrupa dillerinden biri olduğu söylenilir. Yani o coğrafyaya adını veren Filistilerdir.

İbranilerin göçü, bundan 3.100 yıl önceye dayanır. İbraniler oraya gittikleri zaman, orada Filistiler vardı. Birinci sırada, büyük bir krallık olarak Amâlikalar vardı. İbraniler hem Filistilerle hem Amâlikalarla çatıştılar. Sonra, özellikle Davut döneminde, orada bir İbrani krallığı kuruldu. 2.500 yıl önce de Babilliler, sonra Asurlular tarafından sürgüne gönderildiler. Daha sonra Persler döneminde sürgüne gönderilen İbranilerin bir kesimi, tekrar Filistin’e döndü. Dolayısıyla, 2.500 yıl orada ne Musevi-İbraniler ne Müslüman-Araplar egemen olmuş, kendi kendilerini yönetmiş değillerdir. Müslüman Arapların oraya gelişi de 1.500 yıl önceye dayanır, peyderpey gelmişlerdir.

1948’de; Britanya oradan çekildiği zaman, o gün İsrail devleti ilan edilir. Aslında, İngiltere’nin projesinde; Filistin denilen coğrafyada, bir Müslüman-Arap devleti, bir de Yahudi-İbrani devletinin kurulması şeklindeydi. Bunu oradaki        -Filistin’deki- Araplar değil, genel olarak Arap devletleri kabul etmediler ve İsrail devleti kurulur kurulmaz; Mısır Gazze’yi, Ürdün de Şeria’yı işgal ettiler. Çatışmalar çıktı: Aslında, 1967’ye kadar, bu Filistin-İsrail çatışması olarak değil, İsrail-Arap savaşı, İsrail-Arap davası olarak geldi.

1967’den sonra; özellikle, Filistin Kurtuluş Örgütü’nün kurulması, Demokratik Cephe, Halk Cephe gibi Filistinli örgütlerin siyaset ve savaş sahnesine çıkmasından sonra, artık giderek bir Filistin-İsrail çatışmasına, savaşına döndü. O arada birçok katliamlar yaptı İsrail.

Sonunda da ABD’nin, Sovyetlerin de araya girmesiyle, özellikle ABD’nin inisiyatifinde, bir Filistin devleti de kabul gördü. Birleşmiş Milletlerin gözlemci üyesi olarak, dünyada, sanıyorum 160’a yakın devlet tarafından tanınan bir Filistin devleti kuruldu. Dolayısıyla bu süreç içinde; yani, 1948’den bu yana, İbraniler orada, bir ulus inşa ettiler. Yani bugün artık orada, bir İbrani ya da Yahudi ulusundan söz edebiliyoruz. 1967’den bu yana, Filistin örgütlerinin öncülüğünde sürdürülen savaşla orada bir Filistin-Arap ulusu da inşa edildiğini söylemek mümkün. Aynı düzeyde olmasalar da günümüzde, Filistinlilerin iki buçuk devleti var.

Biri Gazze’de HAMAS’ın yönettiği devlet. Batı Şeria’da da Filistin Kurtuluş Örgütü ya da El Fetih’in yönettiği bir devlet var. Doğu Kudüs ise -uluslararası kontrole sahip- bir statüye sahip görünürde. Ancak, esas itibariyle, Doğu Kudüs’te de Batı Şeria’da da İsrail’in egemenliği söz konusu. El Fetih’le sürdürdükleri bir modelle sürüyor ilişkileri.

Bu son iki aydır süren çatışma ise artık bir Filistin-İsrail savaşı da değil, bir HAMAS-İsrail ya da HAMAS-Netanyahu arasındaki bir savaşa dönüştü. Gerek Filistinliler, gerek İran, son yıllarda Orta Doğu’da yeniden kotarılmaya çalışılan nizamdan dışlanmışlardı. İbrahimi anlaşmalar dedikleri; ABD’nin patronajında süren görüşmelerde, her iki taraf da bir tür yok sayıldı. Yani İsrail, Suudi Arabistan’la ilişkilerini yeniden düzenlemeye çalıştı ama ortada Filistin meselesi, iki devletli çözüm görünmedi. Bu İbrahimi anlaşmaların kapsamına İran da alınmadı.

HAMAS’ın atraksiyonu, bu sıkışmışlığın sonucuydu. Bence oldukça başarılı bir askeri operasyon gerçekleştirdiler. Kısa dönemde siyasal hedeflerine ulaştıklarını söylemek mümkün. Günümüzde; Papa’dan, Joe Biden’a kadar, her ağzını açan çarenin, iki devletli çözümden yana olduğunu söylüyorlar: “Ama savaş yayılır mı?” ABD ısrarla savaşın yayılmasını engelliyor. İran da bu savaşın yayılmasını istemiyor gibi duruyor. HAMAS’ın askeri eylemlerini desteklemekle beraber yayılmasını önlemeye çalışıyorlar. Savaş yayılmadan; işte, birkaç hafta içinde bir tarzda bitirilirse, bu sefer, Filistin meselesi için siyasi bir çözüm yeniden tartışılacaktır.

Bu iki devletli çözümün gerçekleşmesi, bu savaştan sonra oldukça zordur. Çünkü Netanyahu bunu fırsat bilip, hangi noktaya kadar gidebiliyorsa ilerlemek istiyor. Özetle; Netanyahu, HAMAS’ı yok etmek, Gazze’yi İnsansızlaştırmak ya da kuzeyden güneye doğru, 2 km genişliğinde, 40 km uzunluğunda, bir güvenlikli bölge oluşturmaya çalışıyor.

Bu iki devletli çözüme bir diğer engel de Filistinlilerin siyasi birliğinin yokluğudur. Dolayısıyla; bu, daha yıllar alacak bir meseledir. Filistin meselesi tek başına çözülebilecek gibi gözükmüyor, benim durduğum yerde. Çünkü buradaki temel meseleler, 1918’den bu yana; önce, Cemiyet-i Akvam’ın, sonra Birleşmiş Milletler’ in onayladığı siyasi sınırlardır.

Bu siyasi sınırlar yerinde kaldığı müddetçe; Yakın Doğuda, Orta Doğu’da kalıcı bir barışa, eşitlikçi-adil çözümlere ulaşmak mümkün değildir. Ama geçici çözümler, kapitalist-emperyalist sistemin, kendi kuralları içinde sağlayabileceği geçici çözümler olabilir. Bunlar meseleyi esastan kalıcı olarak çözmekten uzak çözümler olacaktır. Bu savaşı esas sona erdirebilecek olan, İsrailli devrimci güçleridir. Bunlar, kendi hükümetlerine karşı mücadeleyi yükseltebildikleri ölçüde, bu bitmeyen çatışma engellenebilir.

Filistin’de, ulusal devrimci bir alternatifin çıkması da çözüm için gereklidir. Şu anda, Filistin halkının mücadelesinde, ulusal devrimci bir alternatif de gözükmüyor.

HAMAS, bölge gericiliğinin kontrolünde bir siyasi harekettir. HAMAS’ı destekleyen devletlerin başında; Türkiye, İran, Irak, Suriye geliyor. Bölge gericiliğinin kontrolünde bir siyasi hareket, eşitlikçi bir çözüme uzak kalır.

Gerek bölgedeki 22 tane Arap devleti, gerek Türkiye ve İran, Filistin meselesinde, ciddi bir çözüm istemiyorlar. Aslında; özellikle, Arap gericiliği bakımından da İran bakımından da Türkiye bakımından da Filistin meselesinin çözümlenmemesi, politik yarar getiren bir meseledir.

Kalıcı çözüm devrimdedir ama her iki tarafta da böyle bir devrimi hedefleyen, sağlayabilecek güçte devrimci örgütler yoktur. Dolayısıyla bu mesele, daha çok su kaldıracak gibi duruyor.

Ne Yapmalı? : Kürdistanlı Siyasetlerin ve Türkiyeli sol siyasetlerin, Filistin üzerine değerlendirmeleri hakkında ne düşünüyorsunuz?

Fuat Önen: Bu konudaki doğru tutum; artık, uluslaşmış iki topluluğun devletleşmesidir. Şu anki çatışmada “benim kendi tarafım” diyebileceğim, bir taraf yoktur. Ama İsrail’in, son iki aydır sürdürdüğü mezalime karşı çıkmak gerekir.

Filistinli örgütlerin, Filistinli siyasi grupların tutumlarından, pratiklerinden, anlayışlarından bağımsız olarak, bu meselede geçici bir çözüm olarak: “Bağımsız-Birleşik Filistin,” Filistin toplumunun hakkıdır.

İsrail kendi güvenliğini sağlamak istiyorsa, bu güvenlik kuşağını, kendi sınırında kurmalıdır. Zaten derinliği, altı kilometreyle on kilometre olan Gazze’de, iki kilometreyi de İsrail’e devretmek, orayı yaşanamaz hale getirmektir.

Kürt siyasal gruplarının tutumu, genellikle ılımlı oldu bu sefer. Kuzeybatı Kürdistan’da; Hizbullah, HÜDAPAR, Güney Kürdistan’da da İslami örgütler; bunu cihada vesile sayıp, HAMAS’ı destekleyen etkinliklerde bulundular. Aslında, bunlarla-HAMAS, aynı zihniyete sahiptir. Ulusal devrimci bir tutumdan uzaktırlar. Ne bu Kürt örgütleri, Kürdistan’da ulusal devrimci bir hata sahiptir, ne de HAMAS, Filistin’de ulusal devrimci bir hatta sahiptir.

Onun dışında kalan Kürt güçleri -benim izlediğim kadarıyla- savaşa karşı çıkan, her iki tarafı da eleştiren, savaşın bir an önce bitmesini dileyen, siyasal tutumlar aldılar.

Ne Yapmalı? : Türkiye solunda, HAMAS’ı desteklemek için ortaya atılan en önemli argüman, Şeyh Said oldu. Şeyh Said’i nasıl sahipleniyorsak; ulusal kurtuluşçu karakterini öne çıkarıyorsak, HAMAS için de aynı anlayışla sahip çıkmak gerek diyenlerin sayısı, gittikçe artıyor. Bu Konudaki görüşlerinizi alabilir miyim?

Fuat Önen: Azadî Örgütü’nü, HAMAS’la kıyaslamak çok yanlıştır. Azadî Örgütü, ulusal devrimci bir programa sahip bir örgüttü ve ulusal bir ayaklanmaya önderlik etti. HAMAS, bu ulusal devrimci tutumdan uzak bir örgüttür. Desteklemek için yeniden 1925 ayaklanmasıyla paralellik kurmaları için bir neden yok. Çünkü benzemezler. Kaldı ki Türk Solu, genel olarak, 1925 ayaklanmasına karşıdırlar.

Türkiye’yle İsrail de aynı devletler değildir. Bugün İsrail’de, bir milyondan fazla Filistinli Arap yaşar ve bunlar, İsrail’in eşit haklı vatandaşlarıdırlar. Filistinli olarak, İsrail parlamentosuna girerler, hem İsrail’deki Filistinli Arapların haklarını savunurlar, hem de Bağımsız Filistin mücadelesine destek verirler.

İsrail, hiçbir zaman, Filistinli Arapların varlığını yadsımamıştır. Onları İbranileştirmek gibi bir projeye sahip değildir. İsrail Türkiye ile Türkiye Cumhuriyeti ile kıyaslanabilecek bir devlet değildir. 25 Kürt ayaklanması ve Azadî Örgütü de HAMAS’la kıyaslanabilecek bir örgüt değildir.

Ne Yapmalı? : Aslında Şeyh Said ayaklanması, argüman olarak kullanılırken, Azadî Örgütü’nden kimse bahsetmiyor. Şeyh Said’in dini yönü öne çıkartılıyor.

Fuat Önen: Niye buna başvuruyorlar? HAMAS’ı desteklemek için, yeterince argüman bulamadıkları için, paralellik kurup destekleyecekler. Şeyh Said isyanı demek, Kemalist bir tanımlamadır. 1925 Kürt ya da Kürdistan ayaklanması olarak bakıyoruz. Bu ayaklanmayı organize edenler, modernist kadrolardır. Özellikle Halit Bey’le, Yusuf Ziya Bey’in öldürülmesinden sonra başkaldırıya önderlik etmek, Şeyh Said Efendiye kalmıştır. Benzetmeler zaten risklidir ama birbirinden tümüyle farklı iki hareketi ve iki örgütü benzeştirip oradan sonuçlar çıkarmak yanlıştır.

Bu söylediklerim, Bağımsız Birleşik Filistin’in, bir ulusal hak olduğunu savunmaktan bağımsız bir şeydir.

Ne Yapmalı? : İsrail’in: “7 Ekim saldırısından haberdar olduğu ama yol verdiği” konusunda haberler dolaşıyor. Bir de : “HAMAS yanılttı çok acemice işler yaptı.” Böylece: “İsrail anlamadı bu operasyonun olacağını” gibi haberler var. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Fuat Önen: İsrail devletinin, askeri harekât olacağı yönünde istihbarat aldıkları doğrudur. Çünkü bunun bir buçuk yıllık bir hazırlıktan sonra gerçekleştiği söyleniyor. İsrail, bölgedeki Amerika Birleşik Devletleridir.

ABD’nin Türkiye’deki üsleri de İsrail’le paralel olarak çalışıyorlar. Dolayısıyla haberdar oldukları doğrudur ama bu kapsamda bir saldırı beklemediklerini düşünüyorum.

Tedbir almamalarının nedeni; Netanyahu iktidarının, savaşa ihtiyaç duymasıdır.

Yani; “Bir HAMAS saldırısı olacak, birtakım insanlar belki öldürülecek.” Ondan sonra: “Biz bunu fırsat bilip, Gazze’deki projemizi gerçekleştirmeye çalışacağız.” diye düşündüklerini varsayıyorum. Bunlar tabii tahmin analizi. Yoksa İsrail devleti, bu çapta bir saldırı bekleseydi, herhalde tedbir alırdı. Böyle devletler, savaştan beslenen devletleridir.

Mesela; Türkiye devletinin, Güneybatı Kürdistan’la ilişkilerinde de böyle yaklaşımlar gözlüyoruz. Hatta bir dönem; -MİT müsteşarıydı sanıyorum- “Gerekirse, aşağıdan yukarıya birkaç tane roket atarız, savaşı başlatırız.” demişlerdi. Belki bu son Ankara saldırısını da böyle değerlendirmek mümkündür. Haberdar oldukları halde, savaşa ihtiyaç duydukları için ve savaş için gerekçe yaratmak için, sessiz kalabiliyorlar.

Aslında Türk devletiyle İsrail devletinin, yönetim zihniyetleri arasında birtakım benzerlikler var. Ben bunu, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundaki güçlü Yahudi etkisine bağlıyorum. Ama bilerek, böyle bir saldırıyı gerçekleştirmeye çalıştıklarını, sanmıyorum.

HAMAS’ın İsrail ile ilişkileri açısından, öteden beri söylenen bazı iddialar var. HAMAS’ın kuruluşunda İsrail’in eli olduğunu söyleyenler de var. Evet, bence HAMAS kurulduğu zaman, İsrail bunu kendisi için kullanmıştır:

Filistin Kurtuluş Örgütü’nü zayıflatmak, ulusal hareketi farklı güzergâhlara sevk etmek için, HAMAS’ı desteklemiş olabilir, imkân sağlamış olabilir.

Ama günümüz gerçekliğinde bakıldığı zaman, HAMAS, İsrail’in elinde bir oyuncak da değil.

Ne Yapmalı? : Filistin’de, süre giden bu savaşın, sadece dini saiklerle gerçekleştiği söylenebilir mi?

Fuat Önen: Yani bu, dini saiklerle sürdürülen bir savaş değil. Siyasal saiklerle süre giden bir savaş ve Birinci-İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra, kurulan dünya düzenlerinin, bu dünya düzenlerinin dayandığı devletler sisteminin sonucudur.

Her iki taraf da dini motifleri kullanıyorlar. Orada İsrail için belki şu notu düşmek lazım; Tevrat, bir kavme inmiş kitaptır. İsrailoğulları’na inmiş bir kitaptır. Evrensel mesajları yoktur. Bu anlamda bir tür kavmi dindir. Yahudi dini, İsrailoğulları’nın dinidir. Devlet yapısında da sürekli bu motifler kullanılmaktadır İsrail tarafında.

HAMAS da zaten bir ulusal hareket değil, bir “İslami Direniş Hareket”, adı da öyle. Ama bunun bir din savaşı olduğunu söylemek, bence yanlış olur. Çünkü din savaşları esas olarak Müslümanlarla-Museviler arasında bir savaş değildir. Yani din savaşı esasında Hristiyanlarla-Museviler arasında bir savaştır. Hristiyanlar, peygamberlerinin Museviler tarafından katledildiğini söyler. Aslında antisemitizm daha çok, Avrupa kaynaklıdır. Hatta 11. ve 12. yüzyıllardaki “Kara Veba Salgını” döneminde, birçok Haham yakılmıştır. Kara Veba’dan sorumlu tutularak yakılmıştır. Musevi-İslam çatışması, İngilizlerin bölge siyasetlerinin bir parçası olarak, 1948’den sonra görülmüştür. Dolayısıyla bu bir dini savaş değil, siyasi savaştır. Ulusal sorunlar da bir toprak ve iktidar meselesidir.

 

Ne Yapmalı? : İsrail’in Emperyalistlerce kurulan bir ileri karakol olduğunu düşünüyor musunuz?

Fuat Önen: İsrail sadece bir ileri karakol değil, artık bölgede alt-emperyal bir devlet. Türkiye; İran gibi İsrail gibi alt-emperyal bir devlet. Bu İbrahimi anlaşmaları ile İsrail’in de artık belli bir sermaye birikimi var.

Arap devletleriyle savaşmak yerine, onlara sermaye ihraç etmek, yatırımlar yapmak gibi hedefleri var. Onun için İsrail’i artık emperyalizmin ileri karakolundan çok, bir alt-emperyal devlet olarak değerlendirilmesini, doğru buluyorum.

Ne Yapmalı? : “Ulusal Sorun toprak sorunudur.” diyorsunuz. Filistin ise Osmanlı öncesi ve sonrası, bütünlüklü bir coğrafya. “Filistin coğrafyasında, iki devletli çözümü savunuyorsunuz.” diye anlıyorum, doğru mu?

Fuat Önen: Bu benim çözüm önerim değil. Önceki sorularda da belirttim; bölgedeki siyasi sınırlar olduğu gibi kaldığı müddetçe; kalıcı, eşitlikçi bir çözüm mümkün değildir ama bugünkü siyasal tabloda bu bir haktır.

Yani “Bağımsız Birleşik Filistin” bir haktır ve artık İsrail devleti de yani, İbranilerin de orada bir devlet olarak yaşaması, bir haktır.  Dolayısıyla, İsrail’i tarihten silmek, coğrafyadan silmek, makul-mantıklı bir siyasi hedef değildir. 1980’lere kadar, Filistin ve Arap devletlerinin programında, İsrail devletinin varlığını kabul edilmiyordu. Arap devletleri de Filistin Kurtuluş Örgütü de artık İsrail’in varlığına rıza gösteriyorlar.

Aslında birkaç yıl önce; HAMAS, programında olmasa da iki devletli çözüme uyacağını söylemişti.

Ve bugünkü siyasal tabloda, yani bölgesel devrimler olmadığı müddetçe, geçici çözüm olarak bu makul bir öneri. Benim önerim değil yani.

Ne Yapmalı? : 2016’daki bir konuşmanızda «Kürdistan kurulsa ve Ermeniler gelse orada özerk bir yapı oluştursalar biz buna hayır demeyiz» diyorsunuz. Bu söyleminizi açabilir misiniz?

Fuat Önen: Elbette ki Bağımsız Birleşik Kürdistan’da; benim düşüncemin egemen olduğu Bağımsız Birleşik Kürdistan’da, Kürdistan coğrafyası, bütün Ermenilere açık olmalıdır. Ve bunlar, belli bir yerde, çoğunluk oluşturup özerklik talebinde bulunurlarsa, haklarıdır. Kürdistan devleti, buna karşı çıkmaz. Çünkü biz bu toprakların kadim halkıyız. Bizim böyle korkularımız olmaz. Yani Ermeniler gelirse, Kürt devleti de ortadan kalkar gibi Türk devlet anlayışı, Türk toplumdaki psikoloji, bizde yoktur. Bir devrimci olarak da dünyanın neresinde kendisini Kürdistan coğrafyasına ait hisseden Ermeniler varsa, gelir yerleşir. Üstelik otonomi de isteyebilir, federasyon da isteyebilirler, hatta geniş bir coğrafyada çoğunluk oluştururlarsa ayrılmak da isteyebilirler. Yani bizim bunlara karşı olmamız için bir neden yoktur.

Ne Yapmalı? : Teşekkür ederiz Mamoste.

Posted in: Tirki

Comments

There are currently no comments, be the first to post one!

Post Comment

Name (required)

Email (required)

Website

SAVAŞ DÖNEMİNDE; HUKUK SUSAR, GÜÇ KONUŞUR.
Fuat Önen
SAVAŞ DÖNEMİNDE; HUKUK SUSAR, GÜÇ KONUŞUR.
Kürdistani siyasetin bundan çıkaracağı dersler var: Yani birincisi, bu 13 yılda, doğru dürüst hazırlanmadığımız anlamına geliyor bu. Yani 13 yılda, binlerce Kürt gencinin kanıyla kazanılmış bazı mevziler var idi. Bugün bu mevzilerin, tehdit ve teh...

ÇÖZÜM SÜRECİNDEN SÖZ EDEBİLMEK İÇİN TARAFLARIN BİRBİRLERİNİ TANIMALARI LAZIM
Fuat Önen
ÇÖZÜM SÜRECİNDEN SÖZ EDEBİLMEK İÇİN TARAFLARIN BİRBİRLERİNİ TANIMALARI LAZIM
. Kuzeybatı Kürdistan’daki legal Kürt siyaseti çok kötü bir sınav verdi yani henüz ortada devlet tarafından çizilen bir çerçeve olmadan sırasıyla ”muhatap biziz, muhatap biziz, bizi de muhatap alın” diye sıraya girdiler. Oysa bu mes...

YA DEVRİM, SAVAŞI ÖNLER YA DA SAVAŞ, DEVRİME YOL AÇAR.
Fuat Önen
YA DEVRİM, SAVAŞI ÖNLER YA DA SAVAŞ, DEVRİME YOL AÇAR.
Bölgede ve belki de dünyada, devrimci dinamiklerin en fazla faal olduğu ülke Kürdistan'dır. Maalesef; egemen siyaset tarzı, egemen siyaset sınıfımız, bu gerçekliğin uzağındadır. Ama doğrular inatçıdır ve biz de bu doğruları inatla savunmaya, bütü...

Modernite
Fuat Önen
Modernite
Buradan bir devrim çıkmaz. Önce onu söyleyelim. Bu bir karşı-devrimdir! Kime karşı, karşı devrim? Osmanlı İmparatorluğu'nun bakiyesinde kalan ezilen uluslara karşı bir karşı-devrimdir. Türkiye'deki Sosyalist - Komünist Harekete karşı, bir kar...

TÜRK DEVLETİ'NIN KÜRDISTAN'A DÖNÜK SINIR SEFERİ
Fuat Önen
TÜRK DEVLETİ'NIN KÜRDISTAN'A DÖNÜK SINIR SEFERİ
Kürdistan'daki savaş, esas savaş dinamiği, işgalci-sömürgeci devletlerdir. Bu çok uzun süren, bir işgal olduğu için zaman zaman bu geriler, zaman zaman tırmandırılır. Ama savaş durumu, işgal sürdüğü müddetçe devam eder. 2015, özellikle Temmuz'...

DÜNYA NİZAMININ DAĞILMASININ KÜRDISTANA ETKİLERİ
Fuat Önen
DÜNYA NİZAMININ DAĞILMASININ KÜRDISTANA ETKİLERİ
Bundan sonraki dönem için ben: “Bağımsız Birleşik Kürdistan'ı hedefleyen devrimci partilerin, örgütlerin daha fazla güçleneceğini, Kürdistan’ın bütün parçalarında, özellikle; Kuzeybatı Kürdistan’da da bağımsızlıkçı düşüncenin da...

KÜRDİSTAN TARİHİNDE, 1925 HAREKETİ
Fuad Onen
KÜRDİSTAN TARİHİNDE, 1925 HAREKETİ
1925 ayaklanması dini bir hareket miydi, milli bir hareket miydi? Bunu (bu tartışmaları) yapanlar, esas itibariyle kolonyalistlerdir. Bu hareket milli bir harekettir. Dini motifleri yaygın olarak kullanılmıştır. Hareketin öncüsü, Nakşibendi şeyhidir....

KÜRDİSTAN DEVRİMİ, SÜREKLİ DEVRİM OLMAK ZORUNDADIR
Fuat Önen
KÜRDİSTAN DEVRİMİ, SÜREKLİ DEVRİM OLMAK ZORUNDADIR
Bir parçada başarı kazanmak Kürdistan meselesini çözmez. O başarının kalıcı olması için bir sürekli devrim anlayışına sahip olmamız lazım. Yani Güney Kürdistan'da, bir federal yapı olunca, Güney Kürdistan kurtulmuş olmuyor. Kürdistan meselesi, bi...

KÜRDİSTAN'DA DEVRİMCİ SİYASET
Fuat Önen
KÜRDİSTAN'DA DEVRİMCİ SİYASET
Lenin'in bir sözü var: “Zincirde öyle bir halka var ki o halkayı tuttuğun zaman, bütün zinciri kontrol edersin.” Kuzeybatı Kürdistan için söylersem: “Bu halka, devrimciler örgütünün oluşturulmasıdır.” Bu oluşturulmadığı...

AYRILIKÇI YAZILARIN İKİNCİ CİLDİ ÜZERİNE
Metin Sandalci
AYRILIKÇI YAZILARIN İKİNCİ CİLDİ ÜZERİNE
Bu denli kesin tanımlamalar üzerinden oluşmuş siyasal hedef ve perspektiflerin teorik-pratik etkisi, ikili bir görevle karşı karşıyadır. Bir taraftan yenilgi ve yılgınlıklardan oluşmuş egemen siyaset tarzının etkilerini yıkmak, diğer taraftan devrimc...

Page 1 of 26First   Previous   [1]  2  3  4  5  6  7  8  9  10  Next   Last   
123movies