×
Îro dîsa li ser gorra te bûm !
admin
Îro dîsa li ser gorra te bûm !
Zinarê Xamo Salek dîsa pir zû derbas bû ! Aslan, sal dîsa zû derbas bû, me hew dît 9ê adarê hat jî. Ez û Hêvî îro dîsa bûn mîvanê te. Tu rastiyê dixwazî min ji bîr kiribû. Lê do ne pêr, nizanim çawa bû, wek heft kes ji min ra bibêjin, ”ma qe...

Li himberî êrîşên dagirkeran em hêza xwe bikin yek
admin
Li himberî êrîşên dagirkeran em hêza xwe bikin yek
Welatê me Kurdistan ji derveyî îradeya gelê me bi çar perçeyan ve hatîye perçe kirin. Eve nêzîkî sed salîye ku Tirkîye, Îran, Iraq û Sûrîye , di meseleya  Kurdistanê de hemû pirs û pirsgirêkên di navbera xwe de datînin alîyekî û bi hevdu re pla...

Radio Ashti
admin
Radio Ashti
Sipasdarê birayê Haci KardoxiAştî û Radio Ashtî me, sipasdarê dost û hevalên ku bi sebir 4 saetan li me guhdarî kirin û em bi tenê nehiştin im. Mixabin derfet nebû ku bersîvên temama pirsan bidim. Em di têkoşîna rizgarîya neteweyî de bi hev re n...

19 sal zû derbas bûn
Zinare Xamo
Sal zû derbas dibin, min hew dît salek din jî derbas bû û wa ye dîsa 9ê nîsanê hat. Erê pismamo, 19 sal di ser wefata te ra derbas bûn. Îro dîsa ez û Hêvî bûn mîvanên te. Lê vê carê em ne bi tenê bûn, Mumtaz Aydin Roza Kurdî, Erdal Kurdman, ez û Hêvî...

Xwezî gorr bihata zimên
Zinare Xamo
Xwezî gorr bihata zimên
Aslan, sal zû derbas dibin, me tew nedît 18 sal çawa derbas bû. Îro ez û Hêvî dîsa bûn mîvanê te. Li ber serê te me bi hesreteke kûr û bi xemgîniyeke mezin rojên borî yad kirin. Me bîstekê qala te kir. Hêvîyê got, qey qismet û nesîbê te ev ax, ev gor...

Dewleta Tirkîyê, li sê parçeyê Kurdistanê şerekî tûnd û dagirkerane dimeşîne.
Fuad Onen
Dewleta Tirkîyê, li sê parçeyê Kurdistanê şerekî tûnd û dagirkerane dimeşîne.
Dewleta Tirkîyê, li sê parçeyê Kurdistanê şerekî tûnd û dagirkerane dimeşîne.Dewleta Tirkîyê, li sê parçeyê Kurdistanê şerekî tûnd û dagirkerane dimeşîne. Li gorî rayedarên Sîstema Serwerîya Tirk, ev şer ji bo wan mijara bekayê (mayin-nemayinê) ye. H...

Me îro silavek da gorra hevalekî pir ezîz !
Zinare Xamo
  Mehmet Aslan Kaya 17 sal berê di rojeke wiha da di 51 saliya xwe da ji nişka ve, bêyî ku kesî nerehet bike, bêyî ku haya kesî pê xe wek çirayekê vemirî û çû gerdûneke din. Mirina wî ne malbata wî tenê, bi sedan, bi hezaran kesên ev kurdê fed...

Mirinê pir zû tu ji nav me bir lê navê te nemir e
Zinare Xamo
Mirinê pir zû tu ji nav me bir lê navê te nemir e
Min got pismam sal zû dibuhirin, 16 sal derbas bûn. Hemû dost û hevalên te, zarokên te dersa matamatîkê dida wan, xortên te alîkariya wan dikirin hemû mezin bûne û di civata Swêd da hatine der û meqamên muhîm, ji bo gelê xwe xebatên pir baş dikin. &n...

Xusûsîyetên Rojhilata Nêzîk
Fuad Onen
Xusûsîyetên Rojhilata Nêzîk
Di sîyeseta Kurdistanê de du problemên esasî hene. Yek jê, taleba desthilatîya navendî lawaz e, taleba jêr desthelatîye, bi tirkî ”alt îktîdar” ew taleb xurt e. Lê taleba desthelatîyên navendî lawaz e. Sedemek ji, ku sernîvîsa vê panelê j...

Serxwebûna Kurdistanê
Fuad Onen
Serxwebûna Kurdistanê
Sîyeseta partî, rêxîstin,saziyên bakurê Kurdistanê dev ji hedefa serixwebûnê berda ye. Ji delva hedefênserxwebûnê, otonomî, federalî an demokrasî te parastin. Di vir de anormalîyekheye. Yanî îro ji her demê betir taleba serxwebûn û yekîtîya Kurdistan...

Page 1 of 6First   Previous   [1]  2  3  4  5  6  Next   Last   
24

Ancak, devrimci bir önderlikle, savaşların yol açtığı tarihi fırsatları değerlendirebiliriz.

-PDK-İran, net bir şekilde, ”İsrail'in yanındayız.” diye açıklama yaptı. ”Hamas’ın bu katliamını onaylamıyoruz, İsrail'in yanındayız.” dedi. KCK’nin kendi açıklaması: ”Filistin halkının davası meşrudur ve hiçbir şey bu davanın meşrutiyetini ortadan kaldırmaz.” diyerek, katliamı kınamayan bir açıklama yaptılar. Katliama değinmiyor. Hamas’ın yaptığı o sivil katliamı, YSP aynı şekilde; ”Filistin halkının özgürlük mücadelesinin yanında olduğumuzu…” diye başlayan bir açıklama yaptı. Bizim Güneyliler, -İsraillilerin açıklamasıyla- İsrail'de bir Kürt akademisyen paylaştı. Yani; “Yahudileri hayal kırıklığına uğratan bir açıklama.” dediler. Etliye de dokunmuyor, sütlüye de dokunmuyor.


Bugünkü konuklarımızdan Mamoste Fuat Önen, benim tabirimle, Kürdistan’da, bir pusula işlevi görüyor. Pusula çok önemlidir, pusulasız insan kaybolur. Bence bizim Kuzey Kürdistanı hatta bütün Kürdistan’da en büyük sorunumuz pusulasızlık. Herkes bir tarafa, herkes bir şey söylüyor ama millet ne yapacak? Yani bir millet nerede var olur diye, ben çok uzun yıllar düşündüm. En son şu sonuca vardım: “Millet tepkilerinde var olur. Tepkilerimiz yok. Milli tepkimiz yok bizim.” Yani, “Kürt milletinin buradaki duruşu nedir?” diye sorduğunuzda, mesela baktığınızda, göremiyoruz. Sosyal medyaya bakın; aynı şekilde, herkes bir ucundan tutuyor, herkes başka bir yön gösteriyor.

Sözü size bırakıyorum, biliyorum, derli toplu bize bir anlatacaksınız. Buyurun.

-Şuradan başlamak istiyorum. Yakın Doğu’da işgalci olan, alt-emperyal hedefleri olan, iki tane güçlü devlet var: İran ve Türkiye. Türkiye, Kuzeybatı Kürdistan’da, jenosidal işgalciliğini sürdürürken, Kürdistan’ın her iki diğer parçasına da gerek Orta Güney Kürdistan, gerek Güneybatı Kürdistan'a da sürekli saldırıyor.


Güneybatı Kürdistan’da; Afrin'i, Serê Kanîyê’yi işgal etmiş. 15 gündür Güneybatı Kürdistan’daki sivil hedefleri bombalıyor. Hastaneleri, elektrik tesisatlarını, yakıt tesisatlarını sürekli bombalıyor. Orta Güney Kürdistan’da ise özellikle 2017 bağımsız referandumundan bu yana, işgalci emellerini açığa vurmuş ve şu anda Orta Güney Kürdistan’da, yirmiye yakın askeri yerleşkesi var Türkiye'nin. İran'da aynı şeyi yapıyor. Doğu Kürdistan’ın işgalcisi olan İran, Güney Kürdistan’da federe statüyü aşındırmaya çalışıyor. Batı Kürdistan’da da Batı Kürdistanları tehdit etmekten uzak durmuyor.


Her iki devlet de son yıllarda, kendileri doğrudan savaştıkları gibi kendileri adına savaşan güçleri de Kürdistan'a saldılar. İran, Orta Güney Kürdistan’ında Haşdi Şabi üzerinden saldırıyor. Türkiye, Güneybatı Kürdistan’da, İslami örgütler denilen örgütler üzerinden saldırıyor.


Son bir haftadır dünyada; insan hakları, uluslararası hukuk, self determinasyon sözlerinden geçilmiyor. Üstelik her iki taraf da yani, İsrail'de, Filistin ve onun destekçileri de sürekli bu kavramlar üzerinden bir psikolojik savaş sürdürüyorlar. Şimdi soru şudur: İran ve Türkiye, her biri, Kürdistan’ın üç parçasında, sert-işgalci ve jenosidal bir savaş sürdürürken, uluslararası hukuk yanlıları, insan hakları yanları ve barış havarileri neredeydi? Ortalıkta yoktur. Şu somut örneklen söyleyeyim:


Şimdi, Amerika Birleşik Devletleri, işte uçak gemileri falan gönderiyor. Bunu bölgede caydırıcılık olsun. Bölge devletleri üzerinde caydırıcılık olsun. Bir de İsrail'in saldırısını desteklemek için gönderiyor.


Aynı Amerika Birleşik Devletleri, 2018’de işgalci Türk Devleti, Afrin gibi küçük bir yerleşim birimine, günlerce bomba yağdırdığı zaman, binlerce Kürt gencini şehit ettiği zaman, o dönemin ABD Başkanı şunu söyledi: “Afrin bizim operasyon bölgemiz değildir.”


“Bizim operasyon bölgemiz değildir. ”demek, aslında: “Bizim çıkarlarımıza uygun değildir.” demektir. Dolayısıyla, ABD bugün, savaş gemilerini insan haklarından ya da self determinasyondan yana olduğu için, Filistin açıklarına göndermiş değil.

 

Dünyadaki bütün devletler için aynı şeyi söyleyebiliriz. Bugün bir dünya nizamı yok. Ve bugün, hukuki değerler insani değerler üzerinden faaliyet sürdüren, devletlerarası örgütler de yoktur. Birleşmiş devletler, zaten birleşmiş devletler olarak davranıyor. Düzeni kaybolduğu için bu dünya düzeninin temel örgütü kabul edilen Birleşmiş Milletler; aslında, fonksiyonunu yitirmiştir. Herkes, kendi derdine yanar, durumdadır.


Şimdi biz, İsrail-Filistin meselesine de Kürdistan’dan bakıyoruz. Demin söyledin: “Herkes bu savaşın genişlemesinden korkuyor.” diye. Biz, bu savaşın genişlemesini istemeyiz. Ama bu savaşın genişlemesinden korkan biz değiliz. Bu savaşın genişlemesinden korkanlar, bölgenin işgalcileridirler. Ve eğer bu savaşı genişlerse, Kürdistanî siyaset, bağımsızlık hedeflerini öne çıkarıp, savaşa bu bağımsızlık hedefiyle yaklaşıp, gerekirse bu bağımsızlık hedefiyle katılmalıdır.


İsrail-Filistin meselesine gelirsek; İbrani kavmi, 2000-3000 yıla yakındır, kendi topraklarından sürülmüş, dünyanın dört bir yanına dağılmıştır. Bu işin başlangıcı olarak, daha çok işte, 1917 Balfour Deklarasyonu alınır, sonra 1926’da ikinci Balfour Deklarasyonu var. 1948’de Filistin, İngiltere'nin mandası idi. İngiltere, Filistin'den çekilir çekilmez, orada bir devlet ilanı yapıldı.


Şimdi şuna dikkat etmemiz lazım: İsrail devleti, 1945-1990 arası dönemde, dünya düzeninde açılan, tek gediktir. 1945 ile 1990 arasında, İsrail dışında, yeni bir sınır çizilmemiştir. Çatışmalar, savaşlar, verili sınırlar içinde yaşanmıştır. İsrail devletinin kurulabilmesinin nedeni, dünya düzeninin iki temel gücü, Sovyetler Birliği ve Amerika Birleşik Devletleri'nin desteği sayesinde olmuştur.


O yıllardan bu yana, İsrail devleti, dünyanın dört bir tarafına dağıtılmış İbrani Kavminden, bir ulus oluşturdular. Bu aslında muhteşem bir süreçtir. Analiz edilmeye, değerlendirilmeye muhtaçtır. Özellikle Kürt siyasileri bakımından. Çünkü 1948’de; Filistin’de, İsrail’de bir İbrani milleti, yok idi. Dünyanın dört bir tarafına dağılmış olan, İbranileri çağırarak; işte diyelim, 80 yılda, bir İsrail milleti oluşturdular.


Prensip olarak; İsraillilerin, bu topraklarda, bağımsız bir devlet olarak yaşama haklarını destekliyorum. Yani; “İsrail devleti yapay bir devlettir. Bu devlet ortadan kaldırılmalıdır.” tarzında, eskiden Arap milliyetçileri arasında güçlü olan, düşünce, hem teorik olarak, hem pratik olarak, miadını doldurmuştur. Orta Doğu’da, İsrailliler’ in de bir devlet olarak yaşama hakları vardır ve bölgedeki diğer bütün devletlerin, bu hakka saygılı olmaları lazım.


Filistinlilere gelince; Filistinliler de bu toprağın yerleşikleridir. 1500 yıldan fazla bir süredir, bu topraklarda yaşıyorlar. Onlar da çok ciddi kırımlara uğramışlardır ve İbranilerin; işte, milattan önce yaşadıkları kırıma benzer bir kırım, Filistinlilere tatbik edilmiştir. Yani şu anda, Filistin nüfusunun bir buçuk katı Filistinli, Filistin’in dışına sürülmüştür…
İşte, Ürdün’de üç milyon var. Mısır'da bilmem kaç milyon var. Suriye'de, Lübnan'da, dünyanın her tarafına dağılmıştır. Filistinlilerin de devletleşme hakkını, Kürdistanlı bir devrimci olarak savunuyorum.


Şimdi buradan, yani bu prensipleri koyduktan sonra, son çatışmalara gelelim. Birincisi, bu olayları terör kavramıyla izah etmek, her iki tarafın, psikolojik savaş mekanizmalarıdır. Ortada bir terör yok. Yani ortada iki terörist grubun ya da bir terörist grupla bir terörist devletin çatışması yok. İki tane, siyasi organizasyonun çatışması var. Bu bir savaştır. Ve bu olup bitenlere, savaş mantığıyla bakmamız lazım.


Gerek Hamas’ın, gerek İsrail'in, bu savaşta, savaş hukukuna uymadıkları aşikârdır. Hamas da sivil hedefleri, çocukları, katletmiştir. İsrail de bugün Gazze’de, sayısı iki bin değildir; yani, en az beş bine yakın Filistin’i öldürülmüştür. Çünkü oradaki ölüleri sayamıyorlar. Yani gidip 10 katlı bir apartmanı bombalıyorlar. Cesetlerin çoğu hâlâ o enkazların altında, binlerledir ölen Filistinliler. Bunların içinde de çoluk çocuk, sivil insanlar vardır. Bunlar insanlığa karşı işlenen suçlardır. Savaşın da bir ahlakı, bir adabı, bir hukuku olmalıdır. Ve savaşan tarafların; yani, yüzlerce yılda oluşmuş, bu savaş hukukuna riayet etmeleri gerekir.


Gelelim Hamas’ın operasyonuna. Ondan önce şunu söyleyeyim: Ne Hamas, Filistinlilerin ve bağımsız Filistin devletinin temsilcisidir bana göre.
Ne de Netanyahu, İsrail ulusunun, İbranilerin temsilcisidir. Bu her iki siyasi organizasyon da bütün insanlık değerlerine yabancı: “Biri yayılmacı, öbürü katliamcı bir teşkilattır.” Bunlara dönük eleştirilerimizin, İsraillilere ya da Filistinlilere dönük eleştiriler olarak anlaşılmaması lazım.


Netanyahu, bu çatışmadan önce, İsrailliler tarafından yoğun olarak protesto edilen ve İsrail'deki Siyonistlerle aşırı sağcılarla, aşırı dincilerle çünkü yani, fundamentalistler, sadece Araplar içinde, Müslümanlar içinde yok. Yahudiler içinde de varlar. Netanyahu bu kliğin temsilcisidir. Hamas da yani esas adı: Harakat al-Muqawama al-İslamiya’dır. İslami Direniş Örgütü anlamına geliyor. Ama yani biz, Hamas’ı da ne Müslümanların ne de Filistinlilerin temsilcisi sayamayız.

 

Şimdi, “Bu patlamanın arka planı nedir? ”diye sorulursa bana. Sıkışan, yalnız kalan, iki kesim var Orta Doğu’da. Biri İran'dır. Özellikle Azerbaycan-Ermenistan savaşından sonra, İsrail biliyorsunuz; yoğun olarak Azerbaycan’ı destekledi ve bu konuda Türkiye ile beraber çalıştılar.
Son dönemlerde de Zengezur koridorunu açmaya çalışıyorlar. Bu İran’ı enerji yollarından bypass etmek projesidir ve İran buna sert tepki gösterdi: “Bölgede sınırlarını değişmesine karşıyız.” dediler.


İkincisi; bu, İbrahim’i anlaşma denilen, anlaşmalardır. Hem Türkiye, hem İsrail, ilişkilerinin kötü olduğu Arap devletleriyle yeniden ilişki kurmaya başladılar. Türkiye önce İsrail'le, sonra Mısır'la, sonra Suudi ile yani yıllarca çok sert olarak bunlara saldıran Tayyip Erdoğan, bunlara yalvarmaya ve ilişkilerini düzeltmeye çalıştı. İbrahim’i, anlaşmalar çerçevesinde de İsrail aynı şeyleri yaptı, hem ekonomik ilişkiler geliştirmeye hem de diplomatik ilişkileri geliştirmeye çalıştılar.


Fakat İsrail, bunu; yani, Arap devletleriyle kurmaya çalıştığı bu ilişkileri, Filistin'i atlayarak yaptı. Oysa eğer gerçekten bölgede bir barış havası estirmek istiyorlarsa, öncelikle Filistinlilerle anlaşmaları lazım. Şimdi Filistinliler, kendilerini tecrit halinde gördüler. Yani İsrail Suriye'yle anlaşıyor, Mısır'la anlaşıyor, Türkiye'yle anlaşıyor. Beri tarafta Amerika Birleşik Devletleri İran'la anlaşmanın yollarını arıyor. Filistinliler, bölgede sahipsiz ve yalnız kaldılar. Hamas’ın bu operasyonu yapmasının temel motive edicilerinden birinin bu olduğunu düşünüyorum. Arkasında İran var. İran da bölgede yalnızlaştırıldığını gördü. Ve ikisi birden gündeme girmeye çalıştılar. Sonuçta bir haftadır da dünya gündeminde Filistin var İran var. İşte senin belirtin gibi Lübnan var, Hizbullah var, Haşdi Şabi var, ötekisi berikisi var.

 

Operasyon için kısa bir şey söyleyeyim: İsrail'in bundan haberdar olduğunu düşünüyorum. Fakat Netanyahu'nun savaşa ihtiyacı olduğu için yani Netanyahu, Erdoğan gibi ayakta kalmak, iktidarda kalmak için savaşa muhtaç biridir. Fakat bu ölçüde ciddi bir operasyonu beklemediklerini düşünüyorum. Yani medyada çoğu zaman işte: “İsrail bunu kasten yaptırdı.” falan diyorlar. Öyle düşünmüyorum. İsrail bundan haberdardı fakat böyle ciddi bir operasyon da beklemiyorlardı.


Operasyonun kendisine baktığımız zaman; yani, olumlu olumsuz işte, sivil katliamlarını bir tarafa bırakıp baktığımız zaman, muhteşem bir operasyondur. Askeri deha olarak, askeri mantık olarak, muhteşem bir operasyondur. Ve bizim bu operasyondan ders çıkarmamız lazım.


Yani Gazze denilen yer; uzunluğu en fazla 40 km, genişliği de en fazla 10 km olan, 365 km karelik bir saha. Bu saha, dört bir tarafından ambargo altında, denize kıyısı var ama onu kullanamıyor. İsrail ambargosundan dolayı. Ve bu daracık sahada, iki buçuk milyona yakın Filistinli yaşıyor. Bu Filistinliler, kendi topraklarından zorla göçertilmiş insanlar. Ve bunlar, 10 binlerce roket yapmışlar. Ellerindeki roketlerin bir kısmi aslında 10 km-15 km menzilliydi ama bu savaşta gördük ki 100 km menzilli roketler de yapabilmişler. Senin el yapımı roketler dediğin roketler bunlar. Ve yarım saat içinde 5 bin roket fırlatabildiler İsrail'e.


Askeri açıdan muhteşem bir operasyondur. Şimdi bizim bundan çıkaracağımız ders nedir? Bizim bir yarı devletimiz var. Orta Güney Kürdistan’da 30 yıldır parlamentoları var. 2005’ten bu yana da federe statüsü var. Fakat bizim siyasilerimiz, böyle şeylerle uğraşmıyorlar.
Yani 2017 Ekim’inde Haşdi Şabi ve Bağdat çeteleri saldırdıkları zaman,
sırf silahsızlıktan dolayı; yani, orayla ilgili iç tartışmaları bir yana bırakıyorum. Doğru dürüst savaş gerecine sahip olmadıkları için topraklarının %45’ni kaybettiler. Mesela Gazze bu bakımdan, Kürdistan’ın her dört parçası için örnek olmalıdır.


Biz devletsiz bir milletiz ve devletlerin sahip olduğu silahlara sahip değiliz. Uçak, helikopter, tank vesaire ama demek ki; bu koşullarda bile böyle muhteşem bir askeri operasyon yapmak mümkündür ve bizim bundan ders çıkarmamız lazım. Şimdi çok uzatmayayım, parça parça bitireyim:


Şimdi bu, tam bir Filistin İsrail savaşı değil. Batı Şeria’da da yaklaşık olarak Gazze’deki sayı kadar Filistinli yaşıyor ve Batı Şeria, bu savaşın içinde değil. Evet, orada protestolar başladı. Orada Gazze'deki savaşı destekleyen gelişmeler var ama Batı Şeria bunun içinde değil.


Dolayısıyla Hamas, bu operasyonla; aslında, El-Fetih’i de geriletip,
Filistinlilerin tek temsilcisi olmaya çalışıyor. Fakat bu aynı zamanda, onun zayıf karnıdır da yani sen, kendi ulusundan olanlarla, senin gibi Filistin'in bağımsızlığını savunanlarla anlaşamazsan, sen hiçbir sonuç alamazsın. Kürdistanların ders çıkarmaları gereken, bir diğer noktada budur. Çünkü bizde de özellikle PKK’nin, Güneydeki faaliyetlerini kastederek söylüyorum; Güney Kürdistanlılarla anlaşmadan-uzlaşmadan, orada ciddi bir ulusal başarı kazanamasın. Bir de oradan öyle bir ders çıkarmamız lazım.

 

Şunları söyleyip bitireyim: Barış çağrıları, ikiyüzlücedir. Bütün Arap devletleri; 75 yıldır,  Filistin davasının böyle kalmasını istiyorlar. 1948’de İsrail devleti kurulduğu zaman; Mısır, Gazze'yi; Ürdün, Batı Şeria'yı işgal etti. Aslında İngiltere'nin projesi, orada iki tane devlet olmasıydı. Fakat Arap devletleri; bu işte: “Arap âleminin sorunudur. ”deyip, bunu reddettiler. Filistin davasının arkasında da kalmadılar.


Bu barış çağrılarının samimi olması için temel sorun şudur: Gerek Yakın Doğu’da, gerek Orta Doğu'da; savaşların, acıların, yoksullukların temel nedeni, çizilen siyasi sınırlardır. Yakın Doğu’da siyasi sınırlar değişmeden, barışın gelmesi mümkün değildir. Orta Doğu'da da siyasi sınırlar değişmeden, barışın gelmesi mümkün değildir. Fakat bunların olması için özellikle, ezilen ulus hareketlerinin, devrimci bir önderliğe sahip olmaları lazım.


Şimdi mesela, 1960’ların-1970’lerin Filistin'ini düşünün: Bir ölçüde, dünyadaki bütün devrimcilerin uğrak alanıydı Filistin kampları ve askeri eğitim yerleri. Bugünkü Filistin oradan, Fetih ve Hamas önderliğine gelmiş ve Filistin siyasi hareketi; bölgenin, gericilik merkezine dönüşmüştür.


Hamas’ın müttefiklerine baktığımız zaman bunları anlarız. Başta İran ve Türkiye; Irak, Suriye, bütün bunlar, Hamas’ın destekçileri. Bunlar da hem Yakın Doğu’da, hem Orta Doğu'da, gericiliğin merkezleridir ve bunlar kırılmadan, bunlar yenilmeden, her iki bölgede de özgürlüğün-barışın gelmesi mümkün değildir.


Dolayısıyla: “Bu savaşı, kim bitirebilir?” Mesela, İsrail Komünist Partisi, çok açık bir beyanda bulundu ve dedi ki: “Bu operasyon, bu savaş, bir etnik temizliktir.” Şimdi mesela buna benzer bir sesi; biz, Batı Şeria’dan ya da Gazze'den duyabilir miyiz? Sizin yaptığınız da bir insanlık suçudur diyen, bir siyasi örgüt çıkar mı? Oradan çıkmaz.


Dolayısıyla; Eşitlikçi-özgürlükçü bir Yakın Doğu, Orta Doğu için bölge, devrimlere muhtaçtır. Ve öncelikle de devrimci önderliklere muhtaçtır. İsrail'de Netanyahu'nun sağ koalisyonu sağcı partileri kaldığı müddetçe, Filistin de Hamas kaldığı müddetçe, bir eşit haklılıktan söz etmemiz mümkün değildir.

 

Aslında, bu hem bölgenin, hem dünyanın diğer bütün devletleri için de geçerlidir. Buradan bizim Kürdistan için çıkaracağımız dersse: “Kürdistan ulusal özgürlük mücadelesinin, devrimci bir önderliğe kavuşması gerekir.” Ancak, devrimci bir önderlikle; savaşların yol açtığı tarihi fırsatları değerlendirebiliriz.


Şunu unuttum, söylemeyi; ben, bu savaşta, Kürt siyasilerinin tutumlarını çok olumsuz bulmuyorum. Yani suya sabuna dokunmayan açıklamaları da çok olumsuz bulmuyorum. Çünkü yani iki cephe var, bir cephe Şii Hilali’dir. Filistin'in arkasında duran devletleri demin söyledim: İran, Irak, Suriye, Lübnan. Türkiye zordadır. Ne oradadır, ne buradadır ama aslında Hamas’ın arkasındadır.

 

Şimdi bu cephe, Kürdistanlıların düşmanı olan bir cephedir. Bu cephenin temel siyasi-stratejik hedefleri, Kürt halkının ulus ülke hakikatini ortadan kaldırmaktır. Dolayısıyla bizim bunlarla siyasi-stratejik bir ittifak kurmamız söz konusu değildir.


Evet, zulme karşıyız. Zulmün durdurulmasını isteriz, talep ederiz ama bu cepheyle stratejik ittifak yapmamız söz konusu değildir.


İsrail, bölgede; işte, Kürtlerin devletleşme hakkını savunan, nadir devletlerden biridir. Eskiden Libya vardı. Kaddafi sık sık: “Güneşin altında, Kürtlere de bir devlete yer vardır.” diyordu. Onu da linç edip öldürdüler.


Ama bu, bizi İsrail'in her yaptığını desteklemek, onun sorumluluğunu almaya da yöneltmemelidir.


Amerika Birleşik Devletleri için de aynı şeyleri söyleyebilirim. Onun için bence bu Kürt siyasetinin bu konuyla ilgili açıklamaları çok olumsuz değil. Hatta ben, “Bunlar konuşurlarsa, çok kötü şeyler söylerler.” diye tedirgin oluyordum. Filistin meselesini bir İslam davası olarak gören halkımız var. Halkımız, Hamas’ı İslami bir örgüt, İslami cihatı, İslami bir örgüt sanıyor, orada bir Muhammedi-Musevi çatışması olduğunu düşünüyorlar. Bunun yol açtığı bir gönüldaşlık var. Bunu, bunları anlayabiliriz.

 

Ama siyasi gruplarda, mesela İran ekseninde yer alıp, İsrail'e karşı açıklamalar yapabilirlerdi. Ben, Doğu Kürdistanlıların siyasal tutumlarını anlıyorum. Sonuçta İran'a karşı savaşıyorlar ve bu operasyon, İran’ın operasyonu, İran ne kadar güçlenirse, Doğu Kürdistanı o kadar baskı, zulüm görecek. Doğu Kürdistanları anlıyorum. Ama mesela PKK, solculuk adına, Hamas Cephesi’nde yer alabilirdi. Böyle bir kaygı var idi. Daha çok İran’ın Kandil üzerindeki baskısından-etkisinden dolayı. Şimdiye kadar böyle bir açıklamalarına denk gelmedim doğrusu. Güney Kürdistan yönetiminin, sessiz geçiştirmesi, diplomatik bir dil kullanması, bence yerindedir.

 

Yani genel olarak, bu sefer, Kürt siyasilerinin tavrını, hiç olmasa çok kötü bulmuyorum yani. Sosyal medyada bir taraftan: “Bütün Arapları ortadan kaldırın.” diyen kesimler var.  Yani, bunlar çok yanlış şeyler. Biz Filistinlilere düşman değiliz. Evet, onlarca Kürt genci, Filistin direnişinde şehit olduğu halde, Fetih de Hamas da Kürdistan’ın devletleşmesine hep karşı çıkmışlardır.  Mahmut Abbas, bağımsızlık referandumuz sırasında: “Bağımsız bir Kürt devleti, Arap âleminin sırtına saplanmış bir hançerdir.” diyebildi. Xalıt Meşal, Afrin işgalini destekleyebildi. Yani Rudaw TV’ye verdiği röportajda: ’Evet, bağımsızlık sizin hakkınızdır ama ben bundan yana değilim.” dedi. Ama aynı Xalıt Meşal bugün, İsrail'in yaptıklarının kat kat ağırını yapan Türk devletini kutlamıştır.

 

Dolayısıyla biz, bu egemen, Filistinlilerin siyasetine karşıyız ve biz, istemesek de onlar bizi düşmanlaştırıyorlar. Ama bu bizim, Filistin halkına kin duymamız anlamına gelmez. Bence milliyetçi saiklerle de olsa, bunu yapan arkadaşlarım, bundan vazgeçmeleri lazım.


İşte Filistinlileri, İslam’ın temsilcisi sayıp, İsrail’e saldıranlar da yani daha çok sosyal medya ortamında var bunlar. Kuzey’de HÜDAPAR, Orta Güney Kürdistan’da İslami bir örgüt, işte cihat için çağrıda falan bulundular. Bunlar kötü örnekler ama geneliyle Kürt siyasetinin daha ılımlı ve olumlu bir tavır aldığını düşünüyorum.


Yani daha çok söylenecek şey var. Çünkü meseleyi dar boyutta aldığınız zaman, içinden çıkamıyorsunuz. Yani yükselip biraz yukarıdan bakmak lazım. Aslında şu an yaşanan savaş, Rusya-Ukrayna savaşından bağımsız değil. Rusya'nın, Filistinlileri desteklemesi çok açık olmasa da bu nedenledir. Şimdiye kadar bu savaş, iki devlete yaramıştır.
İran'a ve Rusya'ya yaramıştır. Bir de Netanyahu’ya yaramıştır. Ama Netanyahu bunu sürdürebilir mi, sürdüremez mi bilmiyoruz. İran'a şimdi yaramıştır. Yarın, başına bela olup olmadığına da yaşayıp göreceğiz. Onun için biraz geniş tuttum.


-Ben şöyle bakıyorum, iki başlık var, bir birinci başlık, prensipler başlığı Mamoste bunları çok güzel koydu. İkincisi strateji başlığı. Bizim gemi Kürdistan. Şimdi ben seni dinlerken yine aklıma o geldi. Bakıyoruz bizimkiler, Kürdistan gemisini düşünerek yorum yapan, açıklama yapan, tutum belirleyen, Kürt siyaseti yok. İdeolojisine göre yapan var. Kendi bölgesine göre yapan var ama Kürdistan ve üzerinde yaşayan Kürt milletinin kaderi için düşünüp, açıklama yapan yok. Mamoste siz ne dersiniz?


-Önce şunu söyleyeyim; 1830’larda Mîr Mihemmedê Revanduzî, Rusya'dan topçu ustası getirterek Revanduz'da top dökmüştür. Şimdi dönüp Mir Mehmet Revanduzî ’nin torunlarına bakıyoruz. Teknoloji bu kadar gelişmişken, bilgiye de malzemeye de ulaşmak bu kadar kolaylaşmışken, hala bir tabanca yapamıyorlar.


Bunun ben, devlet aklıyla davranmakla ilgili olduğunu düşünüyorum.
Ve Kürt siyaset sınıfının temel sorununun da devlet aklıyla düşünememek olduğunu söylüyorum. Daha çok parti aklıyla, yöre aklıyla, bölge aklıyla düşünülüyor. Yoksa aslında Kürdistan’ın dinamikleri de Kürdistan’ın kadroları da bu kısır döngüyü aşacak, zenginliktedir. Önemli olan bizim, devlet aklıyla düşünmeyi öğrenmemiz. Yani bu devlet aklıyla düşündükten sonra, roket de yaparız. Drone da yaparız. Hava savunma sistemleri de yaparız ama devlet aklıyla…

 

-Partiler üstü bir ordumuz olsaydı, ordu herhalde bunu dayatırdı. Değil mi?

Devlet aklı olsa zaten partiler üstü oluyoruz otomatik olarak.


-Evet. Yani, partiyi korumak, partili olmak gereklidir, önemlidir. Partiler, siyasal mücadelenin en önemli organizasyonlarıdır ama bu partiler, parti aklıyla değil, devlet aklıyla düşünmelidirler.


Devlet aklıyla düşündüğün zaman, yani şu anda, Kürdistan’ın her dört parçasında egemen akıl, parti iktidarı aklıdır. Oysa biz, merkezi devlet talebinde bulunuyoruz ve sadece bir parça merkezi devlet değil, Kürdistan bir bütün olarak alıp, böyle bir devlet aklıyla düşünürsek, sonuç alırız. Yoksa işte, Kandil'de bir parti iktidarı kur, Şengal'de bir parti iktidarı kur, Güney’de bir YNK iktidar olsun, bir PDK iktidar olsun. Bunları niye söylüyoruz? Eğer bu savaş yayılırsa, biz bu savaşın içinde oluruz. İstesek de istemesek de. Ama biz istemeliyiz. Yani bu savaşı, bağımsız Kürdistan perspektifiyle değerlendirip katılmalıyız.

 

Şimdi Örfinin eleştirisi var. Ben fazla olumsuz değil dedim. Yani Kürt siyasilerinin bu konudaki açıklamaları, fazla olumsuz değil dedim. Ve bugünkü programda, Kürt partililerini az eleştirmeye gayret ediyorum. Yoksa YSP’yle selamlaşmayan partilerin hepsi toplandı, Millet Meclisi'nde YSP’yi de çağırdılar. YSP gitti onlarla beraber, İsrail-Filistin meselesi konusunda bildiri yayınladı. Bildiriye imza attı.

 

Şimdi bu akıl kârı bir iş değil. Yani, sadece onlar istedikleri zaman, seni çağırıyorlarsa, sen de ben gelmem diyebilmelisin. Bu çok zor bir şey değildir yani. Ya da sen de karşı önleriyle git. Türk devletinin Güneybatı Kürdistan’da, Orta Güney Kürdistan’daki bombardımanını da eleştirelim de, zaten seni reddederler ama hiç olmazsa sen onların ikiyüzlü tutumunu, halka teşhir edersin. Yani bunlar, parlamentoda devrimci nasıl davranır bilmiyorlar. Yani bir devrimci, parlamentoda sadece teşhir etmek için bulunur.


Türk Parlamentosu, Kürdistan meselesinin çözüm yeri değildir. Oraya gidiyorsan, orayı teşhir etmek için gidersin. Önünde de fırsat var: “Gel Filistin-İsrail konusunda, barıştan söz edelim.” diyor. Sen de de ki :”Siz de Güneybatı Kürdistan’ı, Orta Güney Kürdistan’ı bombalıyorsunuz. Onu da eklerseniz, imza atarım. ”de. “Eklemem.” diyecekler. Sen de çıkar, teşhir edersin: “Bu ikiyüzlülüktür. Bunların barışla insan haklarıyla uluslararası hukukla, ilişkisi yoktur. ”deyip, onları teşhir edersin. Onun için yani, fazla olumsuz değil, daha olumsuz da olabilirdi. Bu iki kamp arasında bölünüp, birimiz İhvân’ı da destekleyebilirdik. Şimdiye kadar fazla olumsuz değil.

 

Şimdi senin sorduğum soruya gelirsek, dünyada çok net değilse ve son derece kaygan bir zeminde sürüyorsa da iki kamp var.


Uluslararası durum bakımından revizyonist olan bir kamp var. Bu, ABD ve İngiltere'nin başını çektiği kamptır. Dünyaya kendileri yeni bir düzen vermeye çalışıyorlar. Bunun için İkinci Dünya Savaşı sonrası kurulan dünya düzeninden daha farklı bir dünya düzeni talepleri var. Bu Yenidünya Düzeninde elbette ki kendilerinin egemenliğini düşünüyorlar. Bunun karşısında işte; Avrasya, Rusya, Çin, İran, Hindistan. Bunlar da çok net bir blok değil, bu taraf gibi. Fakat bunlar da statükocudurlar.


Yani, saldıran, değişim talep eden taraf, güçlü taraf olduğu için yani, 1990’ dan sonra Sovyetler Birliği'nin çözülmesi, sosyalizmin itibardan düşmesi üzerine; hem ideolojik olarak, hem de siyasal güç olarak, örgütlenme olarak, uluslararası örgütlenme olarak, bu taraf güçlü, öbür taraf mevcut durumu muhafaza etmeye çalışıyor.

 

Şimdi, Kürdistan gemisi, Kürdistan davası, mevcut siyasi sınırları ve mevcut devletler sistemini reddeden, bunu eleştiren, buna karşı çıkan bir gemidir. Bu geminin, statükocularla stratejik bir ittifak kurması söz konusu değildir. Bu diyelim ki Güney Kürdistan yönetiminin; bazen Rusya'yla, Çin'le ilişki kurmasına engel değildir. Ama mesela: “Güney Kürdistan’ın Türkiye ile ilişkilerine, bu stratejik dostluk ilişkisidir. ”demeleri, akla ziyan bir açıklamadır. Yani bırak Türkiye'yi, Rusya'yla da Kürdistan gemisinin stratejik ilişki kurması, mümkün değildir.


Şimdi diğer blokla kurulacak ilişki ise eğer Kürdistan’ın bağımsızlığı ve birliği üzerinden yürürse anlamlı olur. Ve burada da şeyi asla unutmuyoruz. Yani Yenidünya Düzeni talep eden ABD, İngiltere ve müttefikleri kendi egemenliklerinde yeni bir dünya düzeni kurguluyorlar. Biz ise özgürlüğümüz için bir dünya talebinde bulunuyoruz. Yani, Yakın Doğu’daki, Orta Doğu'daki, Afrika'daki, Asya'daki, hatta Avrupa'daki siyasi devlet sınırları; yenilenmeden, böyle bir çözüm mümkün değildir. Çünkü mevcut devlet sınırları, halkların tarihsel-toplumsal gerçekliğiyle uyumsuz devlet sınırlarıdır.


Yani birinci savaş sonrasında; oturmuşlar, cetvelle çizmişler. Yakın Doğu’ya 1923’te bir şekil vermişler. Yakın Doğu’ya 1923 Lozan anlaşmasıyla verilen düzen, bu bölgedeki bütün otokton halkların, devletleşme hakkını gasp eden bir düzendir. Şimdi biz, buradan karşı çıkıyoruz. Ha ABD ve İngiltere de değiştirmeye çalışıyorsa, yaptıkları değişiklikler; bizim değişiklik talebimizle uyuşuyorsa, paralel davranabiliriz.


Aynı şey, Ortadoğu için de geçerlidir. Orta Doğu'da da 1916 Sykes-Picot Anlaşması sonrasında 1918 Paris Konferansı sonrasında kurulan bir dünya düzeni ve bunun dayandığı bir devletler sistemi var. Bunlar da bölgedeki hiçbir halkın, tarihsel-toplumsal gerçekliğiyle uyumlu değildir.


Bizim değişiklik ve düzen talebimiz, böyle bir taleptir. Yani İran'dan Filistin'e uzanan blok sadece genel manada değil, özel olarak Kürdistan düşmanı bir bloktur. Çünkü bunun içinde Türkiye de vardır. Yani Türkiye, son dönemlerde, sıkışmışlığını atlatmak için bölge devletleriyle ilişki kurmaya çalışıyor; Avrupa'ya-ABD’ye, mesaj üstüne mesaj gönderiyor. Ama şu anda Türkiye'yi yöneten akıl, Kürdistan düşmanlığından dolayı da bu bloka yakın duruyor.

 

Dolayısıyla biz savaşa girersek, bu bloka karşı savaşa gireriz. Bu Blok’un yanında savaşta yer almak, bizim bakımımızdan söz konusu değildir. Nereye evrilecek? Yani ben, savaşın yayılmasından korkmuyorum. Savaş yayılsın biz de kurtulalım gibi pragmatik bir aklım yok. Ama yani yayılacaksa bizim bunu engelleyecek gücümüz de yok. Bu savaşı engelleyecek gücün yoksa bu savaşın doğurduğu ortamda; kendi stratejik hedeflerini, gerçekleştirmen lazım.


Dolayısıyla Kürt siyasetinin, devlet aklıyla düşünmesi; devletleşmeyi,
temel siyasi hedef olarak önüne koyması lazım. Biz bunu sağlarsak, gerisi çözülür. Kürdistan’ın bağımsızlığı ve birliğini, Kürt siyasetinin temel stratejik hedefi olarak görüyorum.


Bu temel stratejik hedefe bağlı olmadan yapılacak tüm stratejiler; bence, boşa çıkacaktır. Parçacı zihniyet, yani Güney Kürdistan’ın Irak içinde özgürleşebileceği, Kuzeybatı Kürdistan’ın Türkiye için de özgürleşebileceği, İran, Suriye içinde özgürleşebilecekleri, bir ham hayaldir ve bu mümkün değildir.

 

Ancak bundan, bir çırpıda her dört parçanın birleşip, bir devlet kurulacağı, sonucunu çıkarmıyorum. Kürdistan devrimi, bölge ve dünya dengelerini de değiştirecek, bir dinamizm taşıyan, bir devrimdir. Uzun süreli bir devrimdir. Birçok alt aşamadan geçecektir. Yani önümüzdeki süreçte bir parça bağımsızlaşır, öbür parça federe olur. Beri parça otonomi olur. Bütün bunlar mümkündür ama federe de olsa, otonom da olsa, o parçalarda Bağımsız Birleşik Kürdistan, stratejik hedefine bağlı olarak yaşamalıdırlar.

 


Yani Güney Kürdistan’da temel problemlerimizden biri budur. 2005’ten sonra; evet, burada mesele çözüldü, deyip işte yollar, villalar yapmaya başladılar. Oysa eğer, bu önemli büyük stratejik hedefe bağlı olarak siyaset yürütselerdi, yollardan villalardan önce; roketlere, dronlara, savaş araç-gereçlerine ihtiyaçları olduğunu anlarlardı.


Onlar dediler ki: “Tamam, Iraklılarla anlaştık; işte, YNK nin başkanı, Irak devlet başkanı oldu. PDK nin başkanı, Kürdistan bölge başkanı oldu. Daha ne isteyelim?” diye düşündüler. Oysa o parça içinde kaldığı müddetçe; bugün Türkiye, İran, Irak'la beraber, Kürdistan’daki federe yönetimi aşındırıp; onları, özerk illere dönüştürmeye çalışıyorlar.

.
Şimdi düşman, bizden daha Kürdistanı düşünüyor. Türkiye; Kürdistan’ı, sadece Kuzeybatı Kürdistan olarak görmüyor. Türkiye diyor ki: “Evet, burası Kuzeybatı Kürdistan. Kürdistan’ın %42 si benim işgalim altında.” ama bunun devamı var. Doğu Kürdistan %32, işte Orta Güney Kürdistan %18, Güneybatı Kürdistan %8 ve Türkiye, siyaset ürettiği zaman, bizden daha fazla Kürdistanî düşünüyor. Diyor ki: “Güney Kürdistan bağımsızlığa gidiyor. Güneybatı Kürdistan’da önce kanton, sonra kantonlar üstü komite, sonra işte Duhok anlaşmalarında federasyon, biz istesek de istemesek de bunlar birleşirler. Bunlar birleşirlerse; ben, Kuzeybatı Kürdistan’ı yönetemem.” diyor.

 

Bizim de en az, düşmanlarımız kadar, Kürdistanî düşünmemiz lazım. Bu toptancılık değil. Yani sık sık bize böyle eleştiri geliyor. Hayır. Yani ben, bir çırpıda dört parça birden kurtulacak falan demiyorum. Ama siyasette, strateji önemlidir ve temel stratejik hedefin önemlidir. Yani mesela, Lozan tartışmasında onun için söyledim: “Bağımsız Birleşik Kürdistan’ı savunmayanlar, Lozan’la bir sorunu olmayanlardır.” Lozan’ın yaptığı nedir? Ülkeni bölmüş, parçalanmış, senin devletleşme hakkını gasp etmiş. E sen, hem Lozan’a karşıyım diyorsun, hem diyorsun ki Türkiye'nin içinde çözeceğim, İran’ın içinde, Irak’ın içinde çözeceğim. Bunların siyaseten aşılması gerektiğini söylüyorum.


-Stratejik hedef, Bağımsız Kürdistan olursa; Mamoste, pusulamız bizi doğru yola götürür, doğru mu?

 


-Yani bence, bunun dışında sağlam bir pusula yok. Diğerleri ara çözümleridir. Biz ara çözümlere karşı çıkmıyoruz. Yani Güney Kürdistan’da federe bir yönetim kurulduğu zaman: “Biz, niye sen, federasyon kabul ediyorsun?” demedik.


O zaman dedik ki: Aslında, Irak'la Kürdistan arasında federasyon modeli geçerli değildir. Konfederal bir model olabilir. Mademki ayrılamıyorsun, konfederal bir model olabilir.” dedik. Ama orada federal bir yapı oluştuğu zaman da biz, bu federe yapıyı savunduk. Bağımsızlıkçılar olarak savunduk.


Güneybatı Kürdistan’da kantonlarla başlandı, işte federasyondan söz edildi. Biz savunduk, bağımsızlıkçılar olarak savunduk ama şimdi mesela Kuzeydoğu Suriye'ye dönüştüğü zaman, biz buna itiraz ederiz ve aslında bu savaşın yayılma ihtimaline karşı, Güneybatı Kürdistan’daki siyasi örgütlerin, Kuzeydoğu Suriye yaklaşımını geriye alıp. Güneybatı Kürdistan hedefini öne çıkarmaları, daha yerinde olur diye düşünüyorum.


Şimdi mesele şu; yani farklı düşünebiliriz ama bazı konularda farklı düşünme lüksümüz yoktur. Bunun esası, Kürtlerin devletleşme hakkı gasp edilmiştir. Bu hak iade edilmelidir. Kürtler, şimdiden devletleşmeye çalışmalıdırlar. Bunun yolu, ulusal kurumlar oluşturmaktır. Bu ulusal ordudur, bu ulusal bir sendikadır. Bu ulusal bir enstitüdür. Parti aklını aşıp,
Kürdistan’ın bütün parçalarında, ulusal kurumlaşmayı hedef almalıyız. Yani, devlet öyle, bir anda insan devletleşmiyor.

.
Evet, nihayetinde bir devrim meselesidir ama o bu süreç içinde de devletimsi kurumlar oluşturmalıyız. Devlet aklıyla düşünüp, böyle kurumlar oluşturmalıyız, diye düşünüyorum.


-Bir izleyici, sizin hakkınızı yediğimi söylemiş, sözünüzü kesmişim.

 

-Yok yok, daha çok konuşuruz; yani sorun yok. Hatta ben Örfi’nin zamanını gasp ettiysem, Örfi kusura bakmasın.


İkinize de çok teşekkür ediyorum. Dinleyicilere de çok teşekkür ediyorum. Biz buradayız, konuşuruz, konuşmakla kalmayız, yürürüz, yürümekle kalmayız, bize nasıl geliniyorsa öyle de karşılık veririz. İkinize de iyi geceler, teşekkürler diyorum.


-Efendim kapatırken şimdi şöyle bir şey diyeyim, kendi fikrimi söylüyorum tabii ama bence önemli, Mamoste Fuat Önen, hakikaten şey ben,
bazen, bazı konularda derim: “Acaba Mamoste ne demiş,yani?
Pusula gibi gerçekten.


Kürdistan’da biz bunu kaybettik ve yeni nesil de eğer varsa yeni nesilden entelektüel alana, siyasi alana meraklı insanlar, bize bu akıl lazım. Yani partici değil, örgütçü değil, bölgeci değil, Kürdistancı ve dört parça Kürdistan'a aynı seste konuşabilecek akıl. Dört parça Kürdistan dili, Türkçe olabilir, Kürtçe olabilir, Farsça olabilir ama her dünyanın içinde Bağımsız Kürdistan'a yönü olarak bulabileceği. Mamoste bir bizden bir önceki kuşak, ben de artık çok genç değilim. Bizden bir sonraki kuşaktan beklentimiz, Mamoste gibi insanların yetişmesi. İnşallah olacak. Çok teşekkürler. Size de iyi akşamlar izleyicilere teşekkürler.

Rojeva Kurdistan TV M.Husêdin 15-10-2023

Posted in: Tirki

Comments

There are currently no comments, be the first to post one!

Post Comment

Name (required)

Email (required)

Website

ÇÖZÜM SÜRECİNDEN SÖZ EDEBİLMEK İÇİN TARAFLARIN BİRBİRLERİNİ TANIMALARI LAZIM
Fuat Önen
ÇÖZÜM SÜRECİNDEN SÖZ EDEBİLMEK İÇİN TARAFLARIN BİRBİRLERİNİ TANIMALARI LAZIM
. Kuzeybatı Kürdistan’daki legal Kürt siyaseti çok kötü bir sınav verdi yani henüz ortada devlet tarafından çizilen bir çerçeve olmadan sırasıyla ”muhatap biziz, muhatap biziz, bizi de muhatap alın” diye sıraya girdiler. Oysa bu mes...

YA DEVRİM, SAVAŞI ÖNLER YA DA SAVAŞ, DEVRİME YOL AÇAR.
Fuat Önen
YA DEVRİM, SAVAŞI ÖNLER YA DA SAVAŞ, DEVRİME YOL AÇAR.
Bölgede ve belki de dünyada, devrimci dinamiklerin en fazla faal olduğu ülke Kürdistan'dır. Maalesef; egemen siyaset tarzı, egemen siyaset sınıfımız, bu gerçekliğin uzağındadır. Ama doğrular inatçıdır ve biz de bu doğruları inatla savunmaya, bütü...

Modernite
Fuat Önen
Modernite
Buradan bir devrim çıkmaz. Önce onu söyleyelim. Bu bir karşı-devrimdir! Kime karşı, karşı devrim? Osmanlı İmparatorluğu'nun bakiyesinde kalan ezilen uluslara karşı bir karşı-devrimdir. Türkiye'deki Sosyalist - Komünist Harekete karşı, bir kar...

TÜRK DEVLETİ'NIN KÜRDISTAN'A DÖNÜK SINIR SEFERİ
Fuat Önen
TÜRK DEVLETİ'NIN KÜRDISTAN'A DÖNÜK SINIR SEFERİ
Kürdistan'daki savaş, esas savaş dinamiği, işgalci-sömürgeci devletlerdir. Bu çok uzun süren, bir işgal olduğu için zaman zaman bu geriler, zaman zaman tırmandırılır. Ama savaş durumu, işgal sürdüğü müddetçe devam eder. 2015, özellikle Temmuz'...

DÜNYA NİZAMININ DAĞILMASININ KÜRDISTANA ETKİLERİ
Fuat Önen
DÜNYA NİZAMININ DAĞILMASININ KÜRDISTANA ETKİLERİ
Bundan sonraki dönem için ben: “Bağımsız Birleşik Kürdistan'ı hedefleyen devrimci partilerin, örgütlerin daha fazla güçleneceğini, Kürdistan’ın bütün parçalarında, özellikle; Kuzeybatı Kürdistan’da da bağımsızlıkçı düşüncenin da...

KÜRDİSTAN TARİHİNDE, 1925 HAREKETİ
Fuad Onen
KÜRDİSTAN TARİHİNDE, 1925 HAREKETİ
1925 ayaklanması dini bir hareket miydi, milli bir hareket miydi? Bunu (bu tartışmaları) yapanlar, esas itibariyle kolonyalistlerdir. Bu hareket milli bir harekettir. Dini motifleri yaygın olarak kullanılmıştır. Hareketin öncüsü, Nakşibendi şeyhidir....

KÜRDİSTAN DEVRİMİ, SÜREKLİ DEVRİM OLMAK ZORUNDADIR
Fuat Önen
KÜRDİSTAN DEVRİMİ, SÜREKLİ DEVRİM OLMAK ZORUNDADIR
Bir parçada başarı kazanmak Kürdistan meselesini çözmez. O başarının kalıcı olması için bir sürekli devrim anlayışına sahip olmamız lazım. Yani Güney Kürdistan'da, bir federal yapı olunca, Güney Kürdistan kurtulmuş olmuyor. Kürdistan meselesi, bi...

KÜRDİSTAN'DA DEVRİMCİ SİYASET
Fuat Önen
KÜRDİSTAN'DA DEVRİMCİ SİYASET
Lenin'in bir sözü var: “Zincirde öyle bir halka var ki o halkayı tuttuğun zaman, bütün zinciri kontrol edersin.” Kuzeybatı Kürdistan için söylersem: “Bu halka, devrimciler örgütünün oluşturulmasıdır.” Bu oluşturulmadığı...

AYRILIKÇI YAZILARIN İKİNCİ CİLDİ ÜZERİNE
Metin Sandalci
AYRILIKÇI YAZILARIN İKİNCİ CİLDİ ÜZERİNE
Bu denli kesin tanımlamalar üzerinden oluşmuş siyasal hedef ve perspektiflerin teorik-pratik etkisi, ikili bir görevle karşı karşıyadır. Bir taraftan yenilgi ve yılgınlıklardan oluşmuş egemen siyaset tarzının etkilerini yıkmak, diğer taraftan devrimc...

Ayrılıkçı Yazılar-2 Kitabı Üzerine Bir Değerlendirme
Nefel Gün
Ayrılıkçı Yazılar-2 Kitabı Üzerine Bir Değerlendirme
Bu kitapta “Bağımsız Kürdistan hayaleti[1]”nden korkanların, bu korktuklarını başlarına getirmek için oluşturulması gereken, devrimciler örgütünün benimsemek zorunda olduğu, teorik ve pratik hat çizilmektedir. Zaten kitabın alt başlığının...

Page 1 of 26First   Previous   [1]  2  3  4  5  6  7  8  9  10  Next   Last   
123movies