Seçimler konusunda herkes bir şey söylüyor. Sizin düşünceniz ne? Kürt halkı ne yapmalı? Siyasi tavrınız nedir? Siz ne öneriyorsunuz? Buyurun sizi dinleyelim.
Birincisi, tartıştığımız konu; “Kürtler ne yapmalıdır, Kürtler seçimde nasıl davranmalıdır?” değildir. “Kürt siyaseti nasıl davranmalıdır ve özellikle Kürdistanî si-yasi gruplar, bu seçimde nasıl tavır almalıdırlar?” ol-malıdır.
İkincisi, devrimciler tarifleri olan insanlardır. Tarifleri olan insanlar olduğu için de siyaseti ilkelere dayalı olarak sürdürürler. Önlerine böyle siyasal, sosyal bir mesele geldiği zaman, önce kendi prensipleri doğrul-tusunda bu olayı bir tarif ederler, o tarif üzerinden tutum alırlar.
Üçüncüsü; Türkiye'de, bir Türkiyeli Kürtler meselesi var. Bir de Kürdistan meselesi var. Bunu birbirinden net olarak ayırmamız lazım. Benim tartışacağım -bu programda tartışacağım- Kürdistanî siyasetin, seçim-lere nasıl bakması gerektiğidir. Türkiyeli Kürtler mese-lesi gerekirse başka bir programda tartışıla bilinir.
Seçim dediğimiz esas itibariyle şudur; Egemen sınıf-ların, kitleler içinde, rıza üretme mekanizmasıdır. Bu dünyanın her tarafında böyledir. Burjuva de-mokrasi, formel demokrasi ya da son dönemin moda deyimiyle demokratik cumhuriyetin, rıza üretmeye dönük temel mekanizmalarından biridir.
Bu mekanizmayla, belli fasılalarla -çoğunlukla dört ya da beş yılda bir- sandıklar kurulur ve halktan egemen sınıfın iktidarı için bir rıza üretilir. Ve devleti halk yö-netiyor sanısı, yaratılır. Genelde seçim, bizler bakı-mından esas olarak budur. Bu; normal, sıradan, işte ulusal devletleri için böyledir. Ya da devleti olan ulus-lar için böyledir.
Önümüzde Türk devletinin seçimleri var. Öncelikle bunu özel olarak vurgulamamız lazım. Yani sanki he-pimiz için bir seçim varmış havasıyla yaklaşırsak, bu meseleyi doğru ele alamayız.
Önümüzde işte mayısta-haziranda Türk devletinin bir seçimi var. Bu seçim iki ayaklıdır. Birinde, yürütme için oy kullanılacak. İşte devlet başkanı seçimi dedi-ğimiz seçimdir bu. Bir de yasama için bir sandık kuru-lacak. O da parlamentoyu oluşturmak için yapılan bir seçimdir. Öncelikle bu ikisini birbirinden ayırarak da tartışmamız lazım.
Fakat bu seçimin, Türkiyeliler için ifade ettiği anlamla Kürdis-tanlılar için ifade ettiği anlam aynı şey değildir. Türk seçimleri-nin, Kürdistanlılar için ifade ettiği anlam şudur: Bu devlet, Kürdistan'da 100 yıldır sürdürdüğü işgalci-jenosidal politikalarını örtmek için kullanıyor bu seçimleri. Bu seçimlere katılmak; Türk Devleti'ni, Kürdistan'ın da devleti olarak kabul etmektir. Bu anlamda, Türk seçimleri-ni kendi seçimi olarak düşünmek ve Kürdistanlıları bu seçimle-re katılmaya çalışmak, esas itibariyle, Türk devletinin Kürdis-tan'daki işgalciliğini, meşrulaştırmaya yarar.
Yetmiş yıldır Kürtler, kanaat önderlerinin, siyasi parti-lerinin çağrılarıyla sandıklara giderler ve oy kullanırlar. Bunu da Türkiye'yi demokratikleştirmek sanısı ile ya-parlar. İşte eğer biz bu seçimlere katılırsak, parlamen-toda da bir grup oluşturabilirsek ya da birkaç milletve-kili gönderebilirsek, bu Türkiye'nin demokratikleşme-sine katkısı olur. Bu da Kürtler için iyidir. Bu argüment üzerinden yıllardır, Kürdistanlılar seçimlere katılmaya çağrılıyor. Bu yetmiş yıllık katılımın ertesinde, bu yet-miş yılın bir muhasebesini çıkardığımız zaman, bu yetmiş yılda, Kürtlerin seçime katılması, Türk Ceza Yasası'nda ya da anayasasında en ufak bir değişikliğe yol açmamıştır. Sadece, Türk devletinin Kürdistan'daki işgalci varlığını örtmeye, bu anlamda meşrulaştırmaya hizmet etmiştir. Onun için Kürdistanî siyaset, tarih bilinciyle meselelere bakmalı ve 2023 seçimlerini de ona göre değerlendirmelidir
Bir diğer nokta şudur: Bu 70 yılda benim izlediğim 50 yılında, sayısız seçimler yapıldı ve her seçim sırasında, bu seçimin çok tarihi önemde bir se-çim olduğu söylendi. Şimdiye kadar Türkiye'de bir tek tarihi seçim yapılmamıştır. Önümüzdeki seçim de böyle tarihi bir seçim olmayacaktır. Türkiye'de tarihi bir değişikliğe ya da sonuçlara yol açacak bir seçim olmayacaktır.
2023 seçimleri de daha önceki seçimler gibi sıradan bir seçim olacaktır. Bu seçimden, olağanüstü sonuçlar beklemek, tarihi değişiklikler beklemek gaflettir. Türk siyaseti, bunu böyle konumlandırabilir. Çünkü sonuçta adı üzerinde, Türk egemen sınıfının siyasal partileridir karşımızdaki muhataplar.
Bunlar her seferinde; seçimin, tarihi bir seçim oldu-ğunu söyleyerek, kendi kitlelerinden, kendi toplumla-rının içinden, bir rıza üretmeye çalışıyorlar. Ne kadar bu tarihi bir seçimdir derse, o rıza üretimine de o ka-dar katkıda bulunurlar.
Kürdistanlılar bu palavralara, kulak asmamalıdırlar. 2023 Mayıs-Haziran’ında yapılacak olan seçim de 70 yıldır Türkiye'de yapılan seçimlerden bir tanesi
olacaktır ve bu seçimlerin sonunda; ciddi, hiçbir tarihi değişiklik olmayacaktır. Neden olmayacaktır? Şu an-da, Türkiye'nin göreceği üç ittifak gözüküyor: Biri Cumhur İttifakı, biri Millet İttifakı, bir de HDP ve ek-lentilerinin oluşturduğu Emek, Demokrasi ittifakıdır galiba adı. Böyle bir ittifak var. Bu her üç ittifak da Türkiyelidir ve Türkiyeci ittifaklardır. Her üç ittifakın da gündeminde, Kürdistan'ın devletleşmesi, Türk devletinin Kürdistan'dan çekilmesi gibi bir mesele yoktur. Her üç ittifakın da ortaklaştığı nokta; Türk devletinin, Kürdistan'daki işgalini sürdürme yanlısı olmalarıdır.
Aralarında bazı nüanslar var: Diyelim ki Babacan; “Anayasa’daki Türklük tanımını değiştirelim.” diyor. Bir bakıyorsun Kürdistanî tarafları içinde bu büyük bir heyecana vesile oluyor. Ya da HDP, Millet İttifakı'na çağrı yaparak; “Bizimle oturursanız, cumhuriyetin ikinci yüzyılında, cumhuriyeti, demokrasiyle taçlandı-racağız.” diyorlar. HDP'nin bu söylediğini aynı zaman-da, Millet İttifakı da söylüyor. Zaman zaman Cumhur İttifakı da aynı şeyleri söylüyorlar.
Şimdi Kürdistan meselesi ve Kürdistanî siyasetin he-defi, Türk Cumhuriyeti'ni demokrasiyle taçlandırmak değildir. Kürdistan'ın siyasetinin hedefi, Türk devletini bütün kurum ve kuruluşlarıyla Kürdistan'dan defet-mektir.
Eğer Türkiye toplumunun, kendi cumhuriyetlerini de-mokrasiyle taçlandırmak gibi bir dertleri varsa, bunu Türkiye toplumu yapar. Kürdistan, Türkiye Cumhuri-yeti'ni demokrasiyle taçlandıracak bir yer değildir. Çünkü yüz yıldır, bu Türkiye Cumhuriyeti dediğimiz cumhuriyet, Kürt halkının ulus ve ülke hakikatini, or-tadan kaldırmaya çalışan bir cumhuriyettir. Bir ulusun, ulus ve ülke hakikatini ortadan kaldırmaya çalışan bir cumhuriyeti, demokrasiyle taçlandırmak bizim işimiz değildir.
İnsan, territoryasını esas alarak siyaset yapar. Eğer Kürdistanî siyasi partiler, çok demokrasi aşığı iseler, Kürdistan'da kuracakları devleti, demokrasiyle taçlan-dırmaya çalışmalıdırlar. Bizim, işgalci devleti, işgalci-mizi, demokrasiyle süslemek, demokrasiyle taçlandır-mak gibi bir derdimiz, görevimiz yoktur. Kürdistanî siyasetin görevi, Türk devletini, Kürdistan'dan defet-mek ve Kürdistan'ın bağımsızlığını, birliğini hedefle-mektir.
Şimdi son yıllarda, adı Kürdistanî olsun olmasın, Kür-distan meselesinin bir devrim meselesi olduğu bilinci kayboldu. Türkiye tarafında yıllarca; “Türkiye'de de-mokrasi, bir devrim meselesi midir?” tartışıldı. Türki-ye'de demokrasi bir devrim meselesi değildir. Ama Kürdistan'da özgürlük, eşitlik, bağımsızlık, bir devrim meselesidir. Ve bu ancak, Türkiye Cumhuriyeti'yle mücadele ederek, sürdürülebilecek bir mücadeledir.
Bu mücadeleden kopan Kürt siyaseti, esas itibariyle düşünsel zeminde, Türk Devleti'nin, Kürdistan'daki varlığının kalıcı olduğunu düşünüyorlar. Bunu bu açıklıkla dile getirmiyorlar. Ama daha düne kadar, Kürdistan'ın bağımsızlığını temel şiar yapan partileri-miz, birdenbire Türk devletini reforme etmek, Türk devletinin bazı arızalarını tamir etmeyi, esas hedef olarak önlerine koymaya başladılar.
Biz de seçimlerle ilgiliyiz. Bizim ilgimizin şekli ve yönü farklıdır. Yani bugün Kuzey Kürdistan'da Kürt toplu-mu, Kürt milleti, siyaseten temsil edilmiyor. Kuzey Kürdistanlıların onda dördü, PKK ve devamı olarak HDP'ye destek veren bir kitleye sahip. Yüzde altmışı da yani onda altısı da Türkiyeci partileri destekliyor. Şu anda, Türkiye siyasetinde, Kürtler temsil edilmiyor. Evet, bazı Kürdistanî partiler var ama bunların da temsil kabiliyetleri yok. Şimdi mesela biz bu seçimler-de şunu yapabiliriz:
Devlet başkanlığı seçimini kökten reddederek, Kürdis-tanî siyasete bir kimlik, bir kişilik kazandırabiliriz. Dev-let başkanlığı seçimi, Türk devletinin yürütmesini se-çecek olan bir seçimdir; yani, bu seçimi kazananlar, bu işgalci jenosidal devleti, dört yıllığına, beş yıllığına yönetecek olan kesimdir.
Şimdi Kürdistanî bir siyasi partinin, bu devlet başkan-lığına talip olması, bu devlet başkanlığı için aday gös-termesi ya da bu devlet başkanlığı için gösterilen adaylardan birini seçmesi, Kürdistanî siyasetin inkârı-dır. Seçilecek Türk devlet başkanı aynı zamanda, Türk ordularının başkomutanıdır.
Kürdistanî siyaset, Türk ordularının başkomutanını mı seçecek, böyle bir akıl tutulması olabilir mi? Türk or-dusunun başkomutanının; Ekrem İmamoğlu, Kılıçda-roğlu ya da Tayyip Erdoğan olmasının bizimle ne ilgisi var? Biz Erdoğan Türk ordusunu iyi yönetemiyor, onun yerine Ekrem İmamoğlu olursa daha iyi yönete-bilir mi diyeceğiz? Dolayısıyla özellikle, devlet başkan-lığı seçiminde Kürdistanî siyaset, bu seçimi reddetme-lidir. Bu seçim bizim seçimimiz değildir
Seçimlerden yararlanılmak isteniyorsa, bütün Kürt ve Kürdistanî partilere çağrım şudur: Kuzeybatı Kürdistan için, Kürdistan başkanlığı için bir aday gösterelim. Ve bu seçimi referanduma dönüştürelim. Türkiye devlet başkanlığı için, aday göstermek ya da adaylardan biri-ni önermek, bunun için destek çağrısı yapmak, Kürdis-tanî siyaseti inkârdır.
Seçimleri kullanmanın tek yolu; seçimlere katılıp, önümüze alternatif olarak sunulan, Türkiyeli de Türki-yeci ittifakları desteklemek değildir. Seçimleri kullan-manın bin bir yolu vardır, bir yolu da budur. Kuzeybatı Kürdistan için bir devlet başkanı adayı çıkarırsınız. Ve sadece kuzeybatı Kürdistanlılara çağrıda bulunursu-nuz. Sadece onların oylarını sayarsınız. Ve bunun üze-rinden, Türk seçimlerini Kürdistan'da referanduma dönüştürürsünüz.
Devrimci Program
Kürt siyaset sınıfı, devrim umudunu ve heyecanını yi-tirmiştir; Kürt siyaset sınıfı, Türk devletinin Kürdis-tan'da kalıcı olduğu hissiyatına sahiptir. Bu hissiyata sahip olduğu için de devrimci bir programdan uzaktır. Ve şu söz, şu mesele çok anlamlıdır: “Biz Kürdistan'a sömürge statüsü kazandırmaya çalışıyoruz.” Ya böyle bir şey olabilir mi? Yani adında hem Kürdistan hem komünist olacak ve sen di-yeceksin ki; “Biz Kürdistan'a sömürge statüsü kazandırmaya çalışıyoruz. Henüz sömürge statüsü yok, hele önce bir sömür-ge statüsü kazandıralım.” sonra bakarız diyeceksin. Bu olmaz. Bu kabul edilemez. Kürdistanî seçim ittifakı diye bir şey olmaz! Kürdistan'da bir parlamento mu var ki Kürdistan'da ayrı seçim blokları oluşacak?
Türk devleti, Kürdistan'ın üç parçasında, sert işgalci ve jenosidal bir savaş sürdürüyor. Yıllardır bu sürüyor. Kürdistanî partiler, Kürt partileri, bu sert işgalci savaşa karşı, bir birlik oluşturmayı denemiyorlar. Ortada böyle bir birlik çalışması çabası da yoktur. Seçimler günde-me geldiği zaman, yeniden Kürdistanî birlik, işte Kür-distanî seçim ittifakı, seçim bloğu tartışılmasına başla-nıyor. Bu tartışmayı başlatanlar, hem HDP dışındaki partiler hem de HDP'nin kendisidir.
İkisinin de hesapları ayrıdır: Şimdi şu durumda Kürt siyaseti Godot'yu bekliyor. Kendi seçim siyasetleri ve seçim iradeleri, seçimle ilgili bir kararları yoktur. HDP, uzunca bir süre, millet cephesinin kendisiyle görüş-mesini bekledi. Bu görüşme sağlanmadı; “Ben kendi adayımı çıkaracağım.” dedi.
Ama yine; eğer, “Millet İttifakı bizle görüşürse, ortak aday olabilir.” dedi. Hatta dün, Ahmet Türk dedi ki: “Millet İttifakı, Babacan'ın söylediklerini kabul ederse, ortamızda-aramızda hiçbir sorun yoktur, ortak aday üzerinden anlaşabiliriz.” HDP bunu bekliyor. Öbür ta-raftan HDP'nin beklediği başka bir şey var. Kandil bu seçimler için ne diyecek? İmralı bu seçimler için ne diyecek? HDP'nin içindeki Ankara, bu seçimler hak-kında ne söyleyecek? Bir de bunların sonuçlanması gerekiyor ki HDP'nin, seçimlerde ne yapacaklarını bi-lebilelim.
HDP dışındaki partililerin bir kesimi zaten, KKP de içinde, HDP'yle bir seçim ittifakı oluşturmuşlar, sanı-yorum 2015’ten bu yana. Onlar da HDP ne yapacak,
ne diyecek, bu seçimde propaganda, işte parlamenter sayısı şu ve bu konularda HDP nasıl bir tutum belirle-yecek, onlar da onu bekliyorlar. Dolayısıyla yani de-minden beri dinliyoruz: Seçimler konusunda Kürt si-yasetinde, Kürt siyasi partilerinde, net-açık bir siyasi tutum yok.
Sonra dinliyoruz, diyorlar ki: “Boykot da olabilir. HDP'yle de girebiliriz. Kendi başımıza bağımsız adaylar da çıkarabiliriz.” Şurada birkaç aylık bir süreç var. Ve siyasi parti liderlerimizden bazıları, bunu söyleyebili-yorlar. Niye bütün bu seçeneklere açıktırlar? Çünkü, kendi güçleriyle parlamentoya gitme ihtimalleri yok-tur. Parlamentoya da gitmek istiyorlar. Parlamentoya gidip, işte demokratik mücadeleyi, Ankara parlamen-tosunda sürdürülecekler. Bu durumda önlerinde se-çenek teke iniyor. HDP'yle bir tarzda bir ittifak kura-bilmeye iniyor. Bunun da olabilmesi için, işte önce, HDP'nin netleşmesi lazım. Sonra HDP'yle bazı görüş-melerin yapılması lazım. Ondan sonra, bu siyasi parti-lerimizin seçim stratejilerini öğrenebileceğiz.
Bence, yani hiç olmazsa bu seçimlerde, 70 yıllık bilan-çoyu çıkarıp, hep birlikte, Türk Egemenlik Sistemi’ni, bu sistemin Kürdistan'daki tahribatlarına karşı, Kürt siyasetine, bir ulusal devrimci kimlik kazandırmak için, yeni bir yol bulmalıyız. Bunu oturup tartışabiliriz. Bu-nun çeşitli yolları vardır.
Ama şimdiye kadar denenmiş yolları, denemeye de-vam edersek, sadece halkımızı yanıltmış oluruz. Ve Einstein'ın ünlü sözüdür biliyorsunuz: “Sürekli aynı şeyleri yapıp, farklı sonuçlarını beklemek ah-maklıktır.” der Einstein. Bence Einstein'ın bu ilkesi, siyaset alanında da geçerlidir. Sürekli aynı şeyleri ya-pıp farklı bir sonuç beklememeliyiz. Eğer şimdiye ka-dar, ele geçirdiğimiz sonuçlardan memnun değilsek, şimdiye kadar yaptıklarımızdan farklı bir şeyler yapmaya çalışmamız lazım.
Kürdistanî birlik, Kürdistanî ittifak, seçimden seçime gündeme gelmemelidir. Seçimden seçime gündeme geldiği zaman, bunun kamuoyundaki yansısı;
bu Kürdistanî bir ittifak değil, post-koltuk ittifakıdır. Bugün, Kuzey Kürdistan'da kitleler arasına gidin, özellikle Kürdistanî partililer hakkında, yığınlardaki imaj budur: Hangisine parlamenter verirsek, o zaten gelir. HDP'ye gider katılır. Şimdi bu imajı artık bir yer-de kırmak lazım. Bir siyasi şahsiyet kazanmak lazım. Ve bu ancak reddiyeyle olur.
Bu devletle görüşerek; işte, Türk siyasi partileriyle görüşerek olacak bir şey değildir. Her iki ittifakın, yani şu anda, Türkiye'de işte her iki arkadaş da Türki-ye'deki demokrasi güçlerinden söz ediyor. Doğrusu kimdir bu demokrasi güçleri çok merak ediyo-rum. Yani mesela CHP bunlardan biri midir? İYİ Parti, Deva Partisi bu mudur bahsettikleri, Türkiye'deki de-mokrasi güçleri bunlar mıdır? İsmini verin bari. Yani kimdir bu Kürdistanî siyasetin ittifak yapması gereken Türkiye'nin demokrasi güçleri, kimdir bunlar? Yıllardır sahadayız, benim gördüğüm, bazı Marksist-komünist çevreler hariç; Türkiye siyasetinde, bir demokra-tik damar yoktur.
Çünkü Türkiye'de demokrat olmanın ilk şartı, Kürtlerin devletleşme hakkını teslim etmektir. Bunu teslim et-meyen hiçbir Türk örgütü, Kürdistan meselesi bakı-mından demokratik değildir. Belki, ne bileyim denizci-lik yasasıyla ilgili demokratik düşünceleri vardır. Ceza yasasıyla ilgili, ne bileyim İstanbul Sözleşmesi'yle ilgili demokratik yanları vardır. Ama biz Kürdistanlıyız. Kür-distanî siyaset yürütüyoruz diyorsak, bizim bakımı-mızdan Türkiye'de demokrat olmanın ölçüsü, Kürdis-tan'ın devletleşme hakkını teslim etmektir. Bunu tes-lim eden bir demokrasi gücü de Türkiye'de yoktur.
Kürdistanlılar; Türk Devleti, kendilerine nasıl yaklaşıyorsa, öyle cevap vermelidirler. Türk dev-letinin, Kürdistan'la olan hukuku, düşmanlık hu-kukudur. Ve Türk devleti ve bu devleti yöneten, yönetmeye talip olan siyasi partileri, bu düş-manlık hukukunu gizlemiyorlar. Kürdistanî siya-sette, Türk devletiyle hukukunu, düşmanlık hu-kuku üzerinden çizmelidir. Kürdistanî siyaset Türk devletiyle olan hukukunu, düşmanlık hu-kuku üzerinden çizmediği müddetçe, bir adım ileriye yol alamayız.
Türkiye demokratikleşirse ne olur? Demokratikleştiği zaman görürüz. Yani Fransa'nın demokratik olması, Fransa'nın Cezayir'de soykırımlar yapmasını engelle-medi. İşimizi kolaylaştırır mı? Kolaylaştırır mı zorlaştırır mı bu ayrı bir tartışma konusu. Her ikisi de mümkün-dür.
Ama neymiş? Sudan gibi gerici, barbar, otoriter bir devlet, demokratik bir şekilde ikiye ayrılabildiler. Gü-ney Sudan ve Kuzey Sudan diye ayrılabildiler. Onun için biz elbette ki Türk devletini, Kürdistan'dan çıkar-dığımız zaman, elbette ki Kürdistan'da demokratik, katılımcı bir devlet oluşmasını isteriz. Eğer demokrat-sak, çok bir demokrasi hayranıysak, enerjimizi Kürdis-tan'ı demokratikleştirmek için çabalayalım.
Türkiye'yi biz demokratikleştiremeyiz. Böyle bir şey yoktur. Böyle bir şey olmamıştır, dünya tarihinde de yoktur, Kürdistan tarihinde de yoktur, olmayacaktır. Öbür tartışmaları, uygun bir zamanda, başka bir prog-ramda; federasyonu, otonomiyi, bağımsızlığı o zaman tartışabiliriz.
Ulusal Devrimci İttifak
Birincisi ulusal devrimci ittifak önemlidir. Ve gerek Ku-zey Batı Kürdistan'la, gerek Kürdistan'ın diğer parça-larında, ulusal devrimci ittifaklar kurmak hayati bir meseledir. Biz her zaman bunu savuna geldik. Gerek Kürdistan komünist partisiyle, gerekse sosyalist parti-siyle, uzunca bir dönem ulusal birlik hareketinde de birlikte çalıştık. Ama benim durduğum yerden bu bir-lik, ulusal devrimci bir birlik olmalıdır. Onun ilkeleri üzerinden, onun programları üzerinde tartışmalıyız. Tartışmayı böyle yürütmeliyiz.
Kürdistan Devrimi için seçim asla temel bir me-kanizma değildir. Kürdistan'ın bağımsızlığı da, federasyonu da, otonomisi de, seçimler üzerin-den gelecek değildir. Dünyanın hiçbir yerinde de seçimlerle yani bağımsızlık otonomi ya da fede-rasyon elde etmiş bir ezilen ulus yoktur. İsmail Beşikçi’nin söylediği şudur: “Keşke Kürdistan sömür-ge olsaydı. Sömürge olsaydı, belki şimdiye kadar o da işte gerek ikinci savaş sonrasında, gerek altmışlardan sonra, bağımsızlığına kavuşmuş olurdu.” diye söylü-yor İsmail Hoca. Onun için: “Kürdistan sömürge bile değildir.” diyor.
Ama yani, Kürdistan'a bir sömürge statüsü istemek olmaz. Eşyanın tabiatına aykırıdır. Biz, Kürdistan’da birlikte yaşama hukukuna bağlıyız. Kürdistan'daki si-yasi örgütlerin, Kürdistan örgütlerinin, birlikte devrim-ci ittifak yapmalarından da yanayız. Bundan sonra da yana olacağız. Kürtlerin birbirlerine ses iletmesi iyidir. Doğru; kimsenin tekelinde değildir. Doğruları ancak tartışarak, fikirlerin çatışmasıyla hakikatlere ulaşabili-riz. Bu bakımdan böyle programları önemsiyorum.
Xelat TV Ilhami Sertkaya 19-01-2023