-Bugün, ülkemizin dört bir tarafı, ateş içerisinde. Kolonyalist güçler; Rojhelat’ta, Başur’da, Bakur’da ve Batı Kürdistan'da topyekûn saldırıya geçmiş durumdalar. Ve buna karşıt olarak da Doğu Kürdistan'da, 13 Eylül'den bu yana da gerçekten de çok güçlü, çok kuvvetli mollalar rejimine karşı, kolonyalistlerine karşı bir direniş var. Bize, bu direnişi nasıl anlatırsınız siz?
-Şuradan başlamak istiyorum. 1917 Şubat devrimi var. Bu Şubat devrimi, 23 Şubat 1917 de başlıyor. Eski takvime göre -Jülyen Takvime göre- 23 Şubat, Gregoryen Takvime göre ise 8 Mart; yani, Dünya Kadınlar Günü'nde başlayan, bir devrimci hareket. O gün, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü'nde, sokağa çıkan kitleler, giderek bir ay içinde Çarlık Rejimine son verip, orada demokratik devrim gerçekleştirdiler. Kerenski Hükümeti oluşturuldu.
Şimdi Doğu Kürdistan'daki hareketle paralellik kurarsak, Doğu Kürdistan’da da Jina Emini’nin hunharca öldürülmesi üzerine, kitleler ayaklandı, sokakları zapt ettiler. Özellikle Kürdistan'da ve Belucistan’da çok ciddi kitlesel katılım var. Ve buralarda artık, Jina Emini’nin öldürülmesi üzerinden devam etmiyor raperinler; raperinler, ulusal demokratik talepler ve ulusal demokratik direniş ekseninde devam ediyor.
1917 Şubat'ında gelişen olaylara, kimse kadın devrimi demedi. 8 Mart Dünya Kadınlar Günü bunun başlangıcı olduğu halde, kimse buna kadın devrimi demedi. Kimse bu devrimci harekete; işte, kadın hareketi demedi, devrimci hareket dediler ve sonuç aldılar. Doğu Kürdistan'da; yani, İran'ın genelinde ama özel olarak Doğu Kürdistan'da ki raperinlere de bir kadın mücadelesi olarak bakmak hatalıdır. Orada bir ulusal kalkışma var. Kitleler, bütün baskılara rağmen, ulusal taleplerini öne sürerler. Elbette ki kadın haklarının da bir parçası olarak, direnişin bir parçası olarak, kadın haklarını, kadın mücadelesini de savunarak, 3 aya yakın bir süredir, bir raperin örgütlüğü ve bu raperin 3 ayını doldurmak üzere.
Şimdi, 1917 Şubatında o hareketin, devrime dönüşmesinin, bir devrimle sonuçlanmasının, birçok nedeni var. Ama benim burada üzerinde durmak istediğim konu, devrimci örgütlerdir. O zaman, gerek Lenin’in başında bulduğu Bolşevik kesim, Martov’un başında olduğu Menşevik kesim, sosyalist devrimciler, kendiliğinden gelişen bu kitlesel hareketi, örgütleyip-yönetip, bir devrimle sonuçlandırabildiler. Elbette ki şartlar çok farklıydı. İkisi arasında böyle bire bir, bir mütekabiliyet aramıyoruz. Ama bir devrimci kalkışmanın, devrimle sonuçlanması, büyük ölçüde devrimci örgütlerin varlığına bağlıdır.
Son yıllarda, Batı eksenli bir propaganda var. İşte bir bakıyorsunuz, Mısır'da iki üç tane devrim oluyor. İşte bilmem, Avrupa'nın doğusunda, pembe devrimler gelişiyor. Arap baharı deniliyor. Bütün bu hareketlerin ortak noktası, bu hareketlerin devrimci bir örgütün yönlendiriciliğinden, uzak kalmasıdır ve herkes, bu kalkışmaları, sistemin içine çekmeye çalışıyorlar.
Sonuçta, bütün bu alanlara baktığımız zaman da sistemin dışına çıkan bir hareket olmadı. Yani Suriyeli 11 yıldır süren, bir savaş var. Savaş hala sistemin mantığı içinde gelişiyor, sistem karşıtı, bir hüviyete bürünmüyor. Çünkü bunu yapacak devrimci özneden yoksun. İşte Libya'da aynı şeyi yaşadık. Mısır'da aynı şeyi yaşadık.
Doğu Kürdistan'daki gelişmelere de bence, bu perspektiften bakmak lazım. 3 aydır çok ciddi kitlesel katılımlı, bir başkaldırı yürüyor. Doğu Kürdistan'daki, Kürdistanî partililer birlik arayışındalar. İki tane KOMELA birleşti. İki tane Kürdistan Demokrat Partisi daha önce bölünmüşlerdi, yeniden bir araya geldiler. Güç birliği merkezi kurdular. Üç dört gün önce, Güç Birliği Merkezi'nin temsilcileri, Kürdistan Özgürlük Partisi'ni ziyaret etti. Bu güç birliği merkezini, daha da genişletmeye çalışıyorlar. Ama şu ana kadar gelişen harekette, Doğu Kürdistan'daki esas sıkıntının, bir devrimci örgütün yönlendirmesinden de yönetiminden yoksul olması, bu hareketin temel zaaflarından biridir.
İkincisi, gerek Avrupa’dan yapılan müdahaleler, gerek oradaki bazı örgütlerin anlayışları, bu hareketi düzen içine çekmeye çalışıyorlar. Düzen içi bir muhalif harekete dönüştürmeye çalışıyorlar. Ve başta da işte başörtüsünün zorunluluğunu kaldırmaya çalışmak gibi, bir kadın hareketi olarak görmeye ve böyle göstermeye çalışıyorlar. Bizim öncelikle bunlara itiraz etmemiz lazım.
Oradaki kalkışmalar, hareket olarak devrimci hareketlerdir. Özellikle, Kürdistan'daki ve Belucistan'daki kalkışmalar, ulusal kalkışmalardır. Her ulusal kalkışma, daha doğrusu her kitle hareketi, mücadele içinde, siyasi örgütleri de değiştirerek gelişir. Umut ediyoruz ki 3 aydır süren bu Raperin, Doğu Kürdistan'daki örgütleri de değiştirerek, örgütlerin bakış açılarını da değiştirerek, devrimci bir önderliğe kavuşabilir. Bunu sağlayamadığımız müddetçe, Lenin’in ünlü sözüdür: “Devrimci durum, her zaman devrime yol açmaz.” Eğer devrimci durum sırasında, devrimci özne bunu devrime götüremezse, bu sonuçta çürümeye ve daha katı bir rejimin, oluşmasına yol açar.
Kuzey Kürdistan'daki tecrübe, bu bakımdan önemlidir. Aslında uzunca bir süredir, Kuzey Kürdistan'da ciddi bir devrimci durum var. Ama maalesef bu devrimci durum devrimci bir örgütün yönlendiriciliğinden yoksundur, özellikle son 20-30 yıldır. Böyle olduğu için Kuzey Kürdistan'da 40 yılda verilen onca bedellere rağmen, ciddi bir kazanım sağlanamadı. Bu, hem Kürdistan'daki, hem dünyanın her tarafındaki, kriz anları için dikkate almamız gereken bir şeydir. Yani devrimci durumu, devrime dönüştürecek, devrimci örgüt yokluğunda, bu kalkışmalar hem bastırıla bilinir, hem de toplumu daha bir geriye itme potansiyeli taşır.
Ben, Doğu Kürdistan'daki Raperinlere, umutla bakıyorum. 3 aydır çok ciddi direndiler. Maalesef Doğu Kürdistan'daki bu kalkışma Kürdistan'ın diğer parçalarından görmeleri gereken, gerekli desteği, şimdiye kadar bulamadılar. Ne Güney Kürdistan'da, ne Batı Kürdistan'da, ne de işte Kürdistan'ın en büyük parçası Kuzey Kürdistan'da, bu Raperinleri destekleyecek, onlara maddi manevi güç iletecek bir destekten, şimdiye kadar yoksun kaldılar. Umut ediyoruz ki bundan sonra, Doğu Kürdistan'daki başkaldırı yalnız kalmaz. Kürdistan'ın bütün parçaları ve dünyanın her tarafındaki Kürdistanlılar tarafından, bu sahiplenilir. Sahiplenildiği ölçüde, başarıya daha fazla yaklaşır bu ulusal demokratik kalkışma.