-İran kalktı Birleşmiş Milletler'e bir mektup yazdı ve bir çağrıda bulundu. Güney Kürdistan'a yerleşmiş olan, Doğu Kürdistanlı partileri gerekçe göstererek, bu teröristlerin, silahsızlandırılması noktasında, talepleri olduğunu söyledi. Yani bu yapılan devlet terörlerine karşı, Birleşmiş Milletlerin devreye girmesi ve bu iki devleti durdurabilmeleri için neler yapılabilir? Neler yapmalıdır Kürtler
-Şimdi ilk olarak işgalcilik, yüzsüzlüktür, ahlaksızlıktır, hukuksuzluktur. Ve yalana
iftiraya mahkûmdur. Her işgalci, bunu yapmak durumundadır. Onun için işgalcilerden dürüst olmalarını, ahlaklı olmalarını, hukuki davranmalarını beklemek, apolitik bir davranıştır. Çünkü: “Sen gitmişsin, başka bir ülkeyi işgal etmişsin, onu kendine bağlamışsın ve burası benimdir.” diyorsun. Bunu yaptıktan sonra, işgalci devletin siyaset tarzında; ahlak, utanma, ar, namus beklememek lazım. Bu, işgalciliğin tabiatı gereğidir ve dünyanın her tarafında işgalciler bunu yapmışlardır.
Yani, gitmişler ne bileyim; Cezayir'i işgal etmişler, “Biz buraya medeniyet getirmeye çalışıyoruz.” demişler. Türk devleti de bir dönem işte Kürdistan'da feodalite egemen, ağalık, şeyhlik var; “Biz onları modernleştireceğiz.” diyorlardı. Bu bütün işgalcilerin ortak tavrıdır. Buna şaşırmamak lazım. Türkiye'de, İran'da, Kürdistan'ın diğer parçalarından, onlara dönük, bir silahlı mücadele yoktur. Batı Kürdistan'dan, Türk devletine karşı, bu on bir yıllık savaş boyunca, Batı Kürdistan'dan Türkiye'ye karşı, bir saldırı yönetilmemiştir
Peki, Türk Devleti ne yapmıştır en son? Cihadist bir kadın olduğu belli olan birine, yol verip, Taksim Meydanı'nda katliam yapmışlar. Altı kişi galiba öldü. İşte onlarca da yaralı var. Şimdi bu kadın, cihadist bir kadın. Duruşundan, Facebook sayfasından, ablasının söylediklerinden, ilişkilerinden belli. Ya bunu Türk devleti, doğrudan kendisi örgütleyip bu eylemi yaptırdı, ya da cihadist örgütlerinden birinin, böyle bir eylem yapacaklarını duydular, bunu gözlediler, kontrollü bir şekilde, İstiklal Caddesi'nde, bir patlatma yaptılar.
Yani Batı Kürdistan'dan, Türk devletine dönük, bir saldırı yok. Keşke olabilseydi. Ama böyle bir saldırı yok. Yani Batı Kürdistan'ın bütün yöneticileri, ısrarla ve inatla, Türk devletiyle iyi ilişkiler geliştirmek istediklerini söylüyorlar. Amerika Birleşik Devletleri bunu dayatıyor. Amerika Birleşik Devletleri bunu Türkiye'ye dayatmaya çalışıyor, Türkiye bunu kabul etmiyor. Ama bunu Kürt tarafına dayatıyor. Ve on bir yıldır, Batı Kürdistan'dan Türk devletine dönük bir silahlı mücadele yoktu. Altı yıldır, PKK'nin, Türk devletine dönük bir silahlı mücadelesi yoktur. Yani en son sanıyorum 2016’daydı, birçok karakolun yanında patlamalar falan oldu. Ondan bu yana; PKK'nin, Kuzey Kürdistan'da ve Türkiye'de, Türk devletine karşı, bir silahlı mücadelesi de yoktur.
Doğu Kürdistanlı örgütlerin, Güney Kürdistan'dan İran'a ne bir füze atışları var, ne bir roket atışları var, ne oradan gidip İran karakollarına baskın yapıyorlar. Orada eğer bir silahlı mücadele varsa, Doğu Kürdistan'da konuşlu Peşmergelerle, İran devleti arasında bir savaş var. Bunu bütün dünya biliyor. Ve bunu işgalci devletlerimiz de biliyor. Peki, gerçekler bu kadar açıkken, Amerika Birleşik Devletleri, kimin attığı belli olmayan, muhtemelen Türk devletinin kontrolündeki cihatçıların fırlattığı roketle, ölen iki insan için, niye başsağlığı mesajı yayınlayıp, kimi kınadığı da belli olmadan, birilerini kınıyor.
Yani Amerika Birleşik Devletleri'nin elindeki teknolojik imkânlar, bütün bunları ispatlamaya muktedirdir. Ve bütün bunların bilgisi, onlarda vardır. Aynı bilgiler Rusya'da da vardır.
Yani uzaydan, bütün bir bölgeyi, çok rahat kontrol edebiliyorlar. PKK'nin altı yıldır, Türk devletine karşı, bir silahlı mücadele yürütmediğini de biliyorlar.
Şimdi buradan geliyoruz, terör-terörist meselesine; ben kendi payıma, bu kavramları çok nadir kullanıyorum. Çünkü anlamsız kavramlardır. Yani terörist örgüt ne demek? Birkaç insan bir araya gelmiş, sadece terör estirmek için örgüt kurmuşlar. Böyle saçma sapan bir şey olamaz.
Bu nedenle; ben, DAİŞ için bile, terörist örgüt kavramını nadiren kullanırım. O da işte, hani herkes kullandığı için, arada bir biz de öyle diyoruz. DAİŞ bir terör örgütü değil; bir siyasi örgüt, bir projenin bir parçası olarak örgütlenmiş, o projenin bir parçası olarak Batı Kürdistan'a, Güney Kürdistan'a saldırtılmış. Bunun, zaman zaman ABD tarafından, zaman zaman zaman Suriye tarafından, Türkiye tarafından, manipüle edildiği, yönlendirildiği biliniyor. Buna bile, terör örgütü demekten, imtina ediyorum.
Dünyadaki bütün devletler, teröristtirler. Çünkü sonuçta terör dediğiniz nedir? Güç göstererek, silah göstererek ya da kullanarak, karşısındakinin iradesini ezmektir. Terörizm budur!
Devletler, silah üzerinde tekel sahibidirler. Ve dünyadaki bütün devletler, bu silahları, zaman zaman göstererek, zaman zaman kullanarak, hem kendi toplumlarını, hem de dünyanın diğer taraflarında, kendilerine karşı olan iradeyi kırmaya çalışıyorlar. Onun için bunlar terörist devletleri değil, işgalci devletleridir. İşgalin kendisi zaten bir terördür Ayrıca bu devletlere terörist diye iltifat etmeye gerek yoktur. İşgalcidirler bunlar. Şimdi bunu uzattım Birleşmiş Milletlere geleyim.
Birleşmiş Milletler diye bir yapı yoktur
Birleşmiş Milletler dediğiniz zaman, şöyle bir düşünce uyandırıyor karşındakinde: Sanki milletler üstünde, bütün milletlerin haklarını savunan, bir kuruluşmuş gibi gözüküyor. Oysa, dünyada böyle bir kuruluş hiçbir zaman olmadı. Bunun önceli olan, Milletler Topluluğu. İşte Türklerin Cemiyet-i Akvam dedikleri topluluk, zaten kolonyalist bir örgüt idi. Mandaterlik hukukunu savunan bir örgüt idi. Açıktan işgalci bir organizasyondu, Cemiyeti Akvam, İngiltere'nin domine ettiği, işte ABD Başkanı Wilson'un teorisini oluşturduğu bir örgüttü. 1945-46 da kurulan Birleşmiş Milletler, onun devamıdır. Klasik sömürgeciliğin genel olarak sona erdiği, yeni sömürgeciliğe geçildiği için orada Mandaterlik hukuku yoktur. Fakat bu kuruluşa milletler üye olamıyorlar. Bu kuruluşa devletler üye oluyorlar Onun için bunun adı Birleşmiş Milletler olsa da esasta Birleşmiş Devletler ‘dir.
İkincisi, bu eşitlikçi, katılımcı, demokratik bir organizasyon da değil. Yani dünyanın beş tane süper gücü, orada bir güvenlik konseyi kurmuşlar. Eskiden, Sovyetlerin varlığı döneminde, Çin ve Sovyet bir tarafta, işte Atlantik Paktı-NATO diğer tarafta, bir denge hali olduğu için görece daha demokratik bir görünümü vardı Birleşmiş Milletlerin.
1990 da Birleşmiş Milletlerin bir ayağı, bir sütunu çöktüğü için -yani sosyalist devletler çöktükleri için- bunun zaten dayanağı da kalmadı. İran buraya başvuruyor. Şimdi Birleşmiş Milletler temsilcisi, İran'ın işgalci olduğunu, Güney Kürdistan'ı bombaladığını biliyor, fakat Birleşmiş Milletler temsilcisi, böyle bir cevap vermeyecektir; “Esas terörist sizsiniz. İşgali sürdüren sizsiniz. Türk devletidir.” demeyecektir. O toplantıdaki dengelere göre, bir karar çıkacaktır.
İran'ınki bir blöf, bir tehdit. Yani, Güney Kürdistan'a dönük bir kara harekâtı için, bir tür yapılan, devletlerarası bir ön hazırlıktır. Güney Kürdistan yönetiminin, bu konuyu, kendisi yapabiliyorsa; kendisi, yapamıyorsa, Irak Devlet Başkanı Kürt'tür ve Kürdistan kontenjanından, Irak devlet başkanıdır. Irak Devlet Başkanı üzerinden, hem Türk devletinin, hem İran devletinin, Güney Kürdistan'a dönük, bu işgalci saldırılarını, Birleşmiş Milletlere götürmeye bakmalıdır. Bu saha, onlara boş bırakılmamalıdır.
Tabii Güney Kürdistan yöneticileri, bu iki başlığa, iki devletliğe son vermedikleri müddetçe, bunu da yapmaları zordur. Onun için her seferinde çağrımız, isteğimiz odur, bugün görece siyasal kazanım elde etmek bakımından, Kürdistan'ın en ileri parçasıdır. Bu mevzi Kürdistan'ın bütün parçaları için önemlidir. Bunu ikili devlet, ikili iktidar anlayışıyla sürdürmeye son vermeleri, buna son verdikleri zaman; işte Irak Devlet Başkanı üzerinden, pekâlâ bu meseleyi, Birleşmiş Milletler'e götürebilirler.
Sosyalist Enternasyonal’in, Kürdistan Demokrat Partisi liderine, plaket vermesi önemlidir. İran bir taraftan dünyayı tehdit ederken ve Güney Kürdistan'a dönük, kara harekâtının koşullarını oluşturmaya çalışırken, bunu da bir tür, Avrupa Birliğinin İran'a dönük, bir mesajı olarak anlamak istiyorum doğrusu. Burada noktalıyorum
-Fuat Hocam dedim ki izleyiciler siz olmadığınız zamanlar da değişik programlarda, sürekli sizin; bizim programlarımıza çıkmanızı, çok arzuluyorlar. Tabii ki biz de arzuluyoruz. Şu anda sizi ikna etmemizi mümkünse pazar günleri, pazar sohbetlerimizi, sizinle devam etmemizi öneriyorlar. Buradan size, izleyicilerin taleplerini sadece söyleyeyim. Tabii aynı zamanda bizim de talebimiz olsun, isterseniz değerlendirin. İsterseniz bize buradan bir cevap verin. Buyurun.
-İzleyicilere selamlarımı, sevgilerimi iletiyorum. Çok teşekkür ediyorum ilgilileri için. Her Pazar yayına katılma şartlarım yok. Ben, biraz seyyar bir adamım. Ne zaman nerede olacağım belli olmaz. Ama denk geldiği zaman, pazar ya da başka bir gün, Utopia TV ye gelip, o arkadaşlarla konuşmaya, hatta zaman zaman onların sorularını, yanıtlamayı doğrusu ben de çok istiyorum.
Bir iki şey ekleyip bitireyim. Birincisi, Kuzey Kürdistan'da seçim zamanına kadar, çok sert bir iklim sürecektir. Bunu 2015 seçimlerinde Türk devleti denedi. Seçim sonuçlarını beğenmediği için seçimleri iptal etti. Haziran'dan Kasım'a ertelediler. O altı aylık sürede, Ankara Garı'nda, Gaziantep'te işte Suruç'ta, Diyarbakır'da bombalar patlatıldı.
O dönem, Ahmet Davutoğlu Başbakan idi ve “Bombalar patladıkça, oylarımız artıyor.” dediler. Bu işte senin deyiminle, devlet terörüyle, Türk milletinin birliğini sağlıyorlar. Bir korku-panik havası estirdikleri zaman da Türkiyeli yığınlar, Kürdistanları dışında tutuyorum; Türkiyeli yığınlar; “Aman devletimize bir şey olmasın.” diye, iktidarda olana, güçlü olana meylediyorlar.
Dolayısıyla, kara operasyonu olsun ya da olmasın, önümüzdeki altı ay, sert bir siyasi iklim bekliyor bizi. Kürdistanî siyasetin de kendini buna göre programlaması gerektiğini düşünüyorum. Bu yüzden ısrarla ben, her seçim döneminde de sert-saldırgan bir siyaset tarzını öneriyorum, öneriyoruz. Umarım bu sefer, durumun vahameti ve ciddiyeti anlaşılır ve Türkiye'deki siyasal kamplaşmaların bir parçası olmazlar. Kürdistan'da, seçim sandıklarını boş göndermeyi denerler, bir keresinde de.
Bir diğer konu şuydu; Mehmet değindi, önemliydi o. Yani ABD'nin politikası da, yekpare değil. Pentagon ve yönetim politikaları arasında belli bir makas var. Bu doğrudur.
Öbür taraftan NATO'yla ABD arasında da Kürdistan meselesinde, farklı politik yaklaşımlar var. NATO Genel Sekreteri, oldukça Türkiyeci açıklamalarda bulunuyor. Kürdistan karşıtı açıklamalarda bulunuyor. Bütün bunları hesaba katan, bir siyasi akla ve o akıl etrafında oluşacak, bir stratejik ulusal birliğe ihtiyacımız var.
Bu birlik; öncelikle, parçalar içinde oluşmalıdır. Aciliyet kazanan, şu anda Kürdistan'ın doğusudur. Öteden beri acil olan Kürdistan'ın güneyiydi. Ve Kürdistan'ın batısıdır. Kuzey Kürdistan'da şu anda böyle bir aciliyet yok. Ama bunu sürekli gündemde tutmak lazım. Kürdistan parçaları arasında koordinasyon komitesi gibi bir komite, daha sonra farklı biçimlere bürünür. O şimdiki mesele değil. Şu anın koşullarında böyle bir şey olası gözükmüyor. Ama parçalar içinde böyle bir ulusal-siyasi birlik önemlidir.
Ya vallahi Türkçe den yoruldum: Silav û daxwaza serkeftinê ji temama bînerê Utopia TV re û spas ji bo Esmaxan û spas ji bo birayê min ê Mihemed û bi hevîya hevdîtînê. Bimînîn di xer û xweşîyê de.
-Çok teşekkürler. Biliyoruz, prensip olarak Türkçe programlar yapmayı, Türkçe konuşmayı çok birincil-acil görmüyorsunuz ama ne yapalım? Bizim de izleyicilerimizin çoğu diyelim, ya da önemli bir bölümü, Türkçe izliyor. Buna da ihtiyacımız var, diyelim. Tekrar çok sağ olun. Çok teşekkürler Fuat Hocam.