Fuat Önen posted on February 27, 2022 19:13
Son günlerde en çok duyduğumuz iki kavram var; devletlerin toprak bütünlüğü ve siyasi egemenliği. Uluslarası güvenliğin ancak bu iki ilke savunularak sağlanabileceği ısrarla ileri sürülmektedir. Bu iki ilke Cemiyeti Akvam döneminde ortaya çıktı ve Birleşmiş Milletler hukukunun da temel ilkeleridir.
Dünyada 208 devlet (Vatikan ve Filistin dahil) olduğu söyleniyor. Bu devletlerin çpğunun siyasi sınırları egemen oldukları sahanın tarihsel, toplumsal gerçeklikleri ile uyumlu değildir. Zorla çizilmiştir ve zor yoluyla korunmaktadırlar. Sınırların değiştirilmesine yönelik meşru talepler de bu ilkeler gerekçe gösterilerek ve zor yoluyla bastırılmaktadırlar. Bunun en son örnekleri İspanya-Katalanya, Irak-Kürdistan ilişkilerinde görüldü. Rusya, Ukrayna çatışmasında da, Ukrayna”nın doğusunda ilan edilen 2 yeni devlet önemli bir sorun oluşturdu.
Tarihsel, toplumsal hakikatlerle uyumlu olmayan siyasi sınırları savunmak sömürgeciliktir, işgalciliktir. Dünyanın güvenliğini tehdit eden bu siyasi sınırlardır. Bu devlet sınırlarını kutsal sayan herkes ve her devlet dünya barışını değil, kendi yayılmacılıklarını savunmaktadırlar.
Mevcut devlet sınırlarını esas alarak adil bir dünya düzeni kurmak mümlün değildir. Zaten günümüzde süren bir tür post-modern dünya savaşının aktörlerinin de, yerleştirmeye çalıştırdıkları dünya düzeninin de, adalet arayışı yoktur. Mevcut savaşın temel aktörlerinin tamamı emperyalist devletlerdir ve istedikleri, yeni dünya düzeninde kendi hegemonyalarını, nüfuz bölgelerini arttırmaktır.
Yugoslavya, Afganistan, Irak, Libya, Suriye devletlerinin toprak birliğini ve egemenliğini çiğneyen ABD, Ukrayna’nın toprak birliğini savunmaktadır. Ukrayna’nın toprak birliğini hiçe sayan Rusya, devletlerin toprak birliğini savunnmaktadır. Kürdistan’ı bölüp, parçalayan dünya devletlerinin, ülkelerin toprak bütünlüğü ve siyasi egemenliklerinden söz etmeleri yüzsüzlüktür.
Bu emperyalist yüzsüzlüğü deşifre etmeliyiz. Yeni bir dünya düzeni, mevcut devlet sınırlarını esas alarak kurulamaz. Kurulursa da eskisinden farklı olmaz, sadece hegemonya paylaşımında bir değişiklik olur. Başta Fransa, Britanya, ABD, İspanya, Türkiye, İran olmak üzere dünyadaki devletlerin çoğunun toprak bütünlükleri ve siyasi egemenlikleri kırılmadan adil bir dünya düzeninin kurulması mümkün değildir.
Son 30 yılda dünyada devrimci dalganın gerilemesi, sömürgeci, emperyalist güçlerin ideolojik egemenlik sağlamalarına ve emperyalist amaçlarını barış, demokrasi örtüsü altında gerçekleştirmelerine ortam oluşturmuştur. Dünya barışı, barış çağrıları ile sağlanamaz. Tam tersine savaşların nedeni olan devletlere karşı mücadele ve gerekirse savaş çağrısında bulunmak lazım. Devrimci örgüt, devrimci mücadele ve devrimci programlardan yoksun olan Turuncu, pembe, kadife ”devrimler” safsatasının sonuna gelinmiştir. Samimi olarak barış isteyenler kendi ülkelerinde devrimi geliştirmeye çalışmalıdırlar.
Bağımsız, birleşik Kürdistan’ı hedefleyen Kürdistan devrimi bölge ve dünya barışına yapacağımız en büyük katkı olacaktır.