Hocam ben de tam o noktaya gelecektim. Yani, şimdi bugün, Kuzey Kürdistan’da bu hegemon siyasi yapıların yani genelde Apo’cuların ve kısmen de entegrasyoncu ya da Türkiyeci İslamcıların hâkimiyeti altındaki kitle dışında da çok geniş bir kitle var ve bu kitlemiz de sorduğunda kendi ana dilinden eğitimden yana ve kendi kendini yönetmekten yana. Ve ama fakat bunlar, bu mevcut siyasi yapılara da mesafeliler. E bunun dışında, siyasi öğeler var, yapılar var, hareketler var, partiler var. Fakat bu çevreye de hitap edemiyorlar. Yani demin sizin söylediğiniz; yani mesela diyelim ki sanat alanında, işte diyelim ki sivil toplum kuruluşları ortamında, yani bu çevrelere ya da işte köylerde aşiretler, çeşitli toplumsal kesimler, kır köylülüğü vs. bütün bu kesimlere, hani eskiden bir hitap gücü vardı. 1970’lerde o hitap gücüyle gittiğinde, herkesle kucaklaşabiliyordu. Şimdi bir hitap yetersizliği var. Hitap edilemiyor. Ve bir siyaset tarzı, bir çalışma tarzı sergilenemiyor. Bir örnek sergilenemiyor. Yani her alanda; hani sanatta, dil alanında, efendim sivil toplum kuruluşlarında, çeşitli sınıf ve tabakaların içinde buna ne diyeceksiniz? Yani bu yetersizlik nereden geliyor?
-Şimdi, Kuzeybatı Kürdistan’da temel problemimiz şudur; Temsil kabiliyeti olan siyasi hareket, Kürt toplumunu, Kürdistan’ı temsil etmekten uzaklaşmıştır. Temsil kabiliyeti var. Her on Kürt’ten dördü bu siyasi harekete destek veriyor. Ancak bu siyasi hareket, özellikle legal hareketinden söz ediyorum. Diyor ki ben, Türkiyeci bir siyasi partiyim. Türkiye’nin siyasi partisiyim. Ve Türkiye’nin bütün meseleleri için eşit ölçüde mücadele edeceğim diyor.
Onun dışında kalan biz işte kendisini Kürdistanî olarak adlandıran çevrelerin de Kürdistanî bir söylemleri var, ancak bir temsil kabiliyetleri yok. Yani biz de dahil olmak üzere; PKK, HDP çizgisi dışındaki grup, parti, çevrelerin, kitleler içinde, bir temsil kabiliyeti yok. Daha çok, bir tür bir kadro hareketidir. Ama bu kadro hareketi de kendisini kitle hareketi olarak düşünüyor. Yani hangi partiyle konuşursan işte; “ Biz bütün Kürt toplumunun temsilcisiyiz. “ diyorlar. Seçimlere katılmayı programlıyorlar. Şimdi bizim temel meselemiz budur. Bizim, bu paradoksu çözmemiz lazım.
Yani bunu tartışmamız gerekmiyor mu hocam? Yani hedeflerimiz var. Ama temsil kabiliyetimiz yok. Bizim bunu tartışmamız gerekmiyor mu? Yani bizim derken kendi içimizde değil, yani bu arkadaşlarla, bu gruplarla, bu siyasi yapılarla hani bir şeyleri ateşlemek bakımından.
-Evet, bunu tartışıyoruz. Bak; ben, kendim söylüyorum da. Yani biz bu meseleyi çözemeden, siyasi özneye dönüşemeyiz. Bu meseleyi çözmemiz lazım. Önce bunun farkında olmamız lazım. Şimdi bunun için de farklı yollar var. Yani bazı arkadaşlar, normal olağan bir siyaset tarzı; yani, bu normal olağan siyaset tarzı dediğimiz, esas itibariyle idare-i maslahatçı bir siyaset tarzıdır.
Bu siyaset tarzıyla güçlenilebileceğini düşünüyorlar. İşte seçimlere katılarak, mümkünse parlamentoya milletvekili göndererek, bu temsil kabiliyetinin aşılacağını düşünüyorlar. Biz o kanıda değiliz. Bize göre; güçlenmenin, temsil kabiliyeti kazanmanın tek yolu, bu aşamada, bir duruşu, sağlam olarak temsil etmektir. Bir tutumu, bir davranışı yani Kürtçe biz helwest diyoruz. Bir helwesti sağlam tutmak ve o helwest üzerinden; özellikle gençlere, işte diğer toplum kesimlerine ulaşmaya çalışmak, lazım.
Bunu yaparken de devletle aradaki bütün köprüleri atmak lazım. Yani bunun çözüm yerinin Ankara olmadığını söylemek lazım. Yani biliyorsunuz; son dönemlerde, yeniden işte “Kürt sorunu vardır, çözüm yeri de Türkiye Parlamentosu’dur ” denildi. Bizim bunları reddetmemiz lazım. Yani önce cepheden bir fikri, siyasi savaş sürdürmemiz lazım. Ancak; bir fikri, siyasi savaşla bir temsil kabiliyeti kazanırsak, anlamlı olur. Yoksa birlikçi siyaset tarzıyla, idare-i maslahatçı siyaset tarzıyla, konformist siyaset tarzıyla, sen; temsil kabiliyeti kazansan da bu bir işe yaramıyor.
Zaten kazananlar var. Yani; neredeyse Kürtlerin, yüzde ellisine yakınının desteğini sağlayan, bir siyaset tarzı var, yani egemen. Şimdi onu kopya ederek, temsil kabiliyeti kazanamazsın, kazanırsan da bir işe yaramaz. Bize göre, gerekli olan; cepheden, teorik olarak, ideolojik olarak, siyasi olarak, işgalci jenositçi sisteme karşı olmak, bunun arka planını güçlendirmek, bir kadro hareketiyle de gençlere yayılmak ve bunun üzerinden bir temsil kabiliyeti sağlamak lazım. Kısa sürede bu başarılacak bir iş değil. Onun da bilincinde olmak lazım.
Bunun iki esas nedeni var. Yani birincisi, 1980’ den sonra; biz, PKK dışı çevrelerin, siyaset sahnesini boş bırakmamız, temel nedendir. Uzunca bir süre, mücadele sahasını boş bıraktığınız zaman, ha yirmi yıl sonra döndüğün zaman “Ya biz nerede kalmıştık? “ diye devam edemiyorsun. Bazı arkadaşlar bunu anlamıyorlar. Bu temel nedendir.
İkincisi, uzun süren bir silahlı mücadele var. Biliyorsun, silah sesleri geldiği zaman, çok fazla sesini duyuramıyorsun.
Üçüncüsü, Türk Egemenlik Sistemi, son kırk yılda, artık Kürdistan’da içsel bir faktöre dönüşmüş durumdadır. Yani bana sorarsanız, hem imparatorluklar döneminde, hem 1960’ lı yıllara kadar, Osmanlı ve Türk devletinin işgalciliği dışsal bir durumdu. Yani Kürt toplumunun hücrelerine nüfuz edip, oradan Kürt toplumunu yönetme kabiliyetine sahip değillerdi. Ama son kırk yılda, gerek kapitalizmin gelişmesi, gerek teknolojinin gelişmesi, globalizasyon, globalist saldırılar...
Günümüzde artık, Türk devletinin sızmadığı bir köy bir tarafa, bir mezra yoktur. Ve bizim de bir kırılışımız var. Siyaset sahasını boş bırakmamız var. Bunu birçok arkadaş, işte PKK’nin saldırılarıyla izah ediyor. Ben o kanıda değilim. Bu PKK’nin likide etmesi değil. Bu bir oto-likidasyon idi. Dönemin gereklerinin gerektirdiği, mücadeleyi sağlayamadık. Bunun da sonuçları olacak. Bunun da bedelini ödeyeceksin. Biz bugün bunun bedelini ödüyoruz. Çünkü Kuzeybatı Kürdistan’da bugün, yaşı kırk beş ve altında olanlar, PKK dışında bir siyasi hareket, bir ulusal bağımsızlık hareketi tanımıyor. Uzun yıllar çünkü saha boş bırakıldı ve bunun sorumlusu biziz. Ha bizim kendimizle hesaplaşıp, şu durumumuzla hesaplaşıp; ileriye, daha umutla bakabilmemiz lazım. Ama biz, kendi gerçekliğimizden kaçarak, bunu yapmaya çalışırsak, eninde sonunda varılacak yer, Türkiyeci siyaset anlayışıdır. Türkiyeci siyaset anlayışından kopmanın temel yolu, Türk egemenlik Sistemi’ne cepheden saldırmaktır. Yani Kürt siyasetinin artık, savunma pozisyonundan çıkması lazım.
Geçenlerde, hem Mesut Barzani, hem Cafer Şeyh Mustafa; bu, DAİŞ saldırılarına karşı açıklama yaptılar ve dediler “Bizim yeni bir mücadele tarzına geçmemiz lazım, biz şimdiye kadar sadece savunmadaydık, bundan sonra saldırıya geçmemiz lazım.” şimdi bu, sadece o bölümde ya da işte, DAİŞ’e karşı mücadelede, işlenen bir hata değil.
Bu; genel olarak, Kürt siyaset sınıfının, edindiği bir siyasi alışkanlık. Biz hep savunuyoruz. “Hep berxwedan!” diyoruz, “Hep berxwedan!” diyoruz, “Hep berxwedan!” diyoruz. Oysa berxwedanla zafere ulaşamazsın! Zafere ulaşmanın yolu, serhildandır, berxwedan değildir. Tamam, berxwedan jiyandir tamam. Buna bir itirazım yok. Ama eğer sen bağımsızlaşmak istiyorsan, özgürleşmek istiyorsan, bunun yolu saldırıdır.
Güney Kürdistan’da da benzer sıkıntılar var. Ama en çok Kuzey Kürdistan’da bu var. Dünyanın hiçbir yerinde, partizan savaşı, bir savunma savaşı değildir. Dünyanın her yerinde partizan savaşı, saldırı savaşıdır. Ama bizde yirmi yıldır, sürekli savunma pozisyonu, savunuluyor. Silahla mücadeleden vazgeçebilirsin. Bir ton şeyler yapabilirsin. Ama yani saldırının tek yolu da silah değildir. Yani önce fikren, önce moral olarak, bizim kendimizi bu savunma psikolojisinden sıyrılıp, saldırıya geçmemiz lazım. Özellikle fikri açıdan, siyasi açıdan, bunu sağlamamız lazım, diye düşünüyorum.
-(Sunucu, Diyax Polat) Peki hocam, bir saatimizi geçtik. Son iki soru: Şöyle bir şey olabilir mi? Yani bu; işte, APO’cu ve entegrasyoncu, İslamcı vesaire bir takım yapılar dışında, İslamcısından yani hani, Kürtlerin temel hak ve özgürlüklerini ihmal etmeyen, İslamcısından Sosyalistine kadar, bütün yapıları ve çok müthiş de bütün bu yapıların toplamını katlayan on binlerce, belki de daha fazla şeyi var, bağımsız insanlar var şu anda. Yani bunlar da eski politik kadrolar. Bunların bir araya geldiği ve birlikte bir şeyler yapabildiği ki toplum şu mesajı görsün, gençler şunu görsün: “Ya burada, bambaşka bir siyaset yapılıyor. Burada, bambaşka bir kültür var. Burada, bambaşka bir anlayış var. Ben bir buraya da bakayım. Bir buranın da içine gireyim. Burayla da bir bağlantı kurayım.” O kültür, orada neler dönüyor? Ne oluyor? Onu da bir göreyim. “ Yani böyle bir örnek sergileyemez miyiz? Hani hep farklı İslamcıyla hani şey arasındaki yelpazede çok büyük şeyler var, farklar var ama aynı zamanda her ikisi kardeşçe bir tolerans içinde, kendi ilkelerinden, prensiplerinden taviz vermeden, birlikte ulusal zeminde çalışabilmektedirler.” Bunu sağlayamaz mıyız?
- Şimdi işin doğrusu ben ayrılıkçıyım. Bu konuda da öncelikle ayrılıkçıyım. Yani önce, saflarımızdaki ayrılıkların, netleşmesi lazım. PKK, HDP çevresi dışında; işte, Kürdistan’da sanıyorum, 10-11’ e yakın grup parti ve çevre var. Yani bunların 4-5 belki 6 tanesi zaten HDP çevresindeler. Yani PDK-T, PDK Platform, Kürdistan Komünist Partisi, Azadi’nin bir kesimi, işte DDKD, onlar zaten HDP çevresinde bir birlik oluşturmuşlar. Onların dışında kalan beş altı çevre var. Bunlardan beş tanesi PAK, PSK, PDK- BAKUR, TEVGER, PELKURD epey süredir yani birlik çalışması değil, bir güç birliği, birlikte bazı işler yapmak üzere görüşüyoruz, bir araya geliyoruz, tartışıyoruz. İşte bazen bildiriler dağıtıyoruz, basın açıklamaları falan yapıyoruz. HAK PAR bunun da dışında kaldı. Buraya da katılmadı. Dolayısıyla onların da gelmesini istiyoruz. Bu çalışmalar yürüyor, yani fakat bu çalışmalar şu aşamada; en fazla somut bazı işleri birlikte yapmak için, yapılabilecek işte iş birliği ya da işte güç birliği çalışması olur. Bunun ciddi bir cepheye, bir tarafa dönüşmesi için bu çevrelerin, önce kendilerinin, birer kelimenin gerçek anlamıyla, siyasi hareket olmaları lazım. Yani şu anda işte orada PELKURD yazılmış ama henüz kelimenin gerçek anlamıyla, bir siyasi hareket değiliz. Gündem tayin edemiyoruz. Temsil kabiliyeti oluşturamıyoruz. Yani illa mesele, kalabalıklaşmakta da değildir. Yani mesele, sadece bir sayı meselesi değildir. Az sayıda insanla da gündem tayin edebilirsin, siyasi gündemi tayin edebilirsin.
PKK, HDP dışındaki bu çevreler, henüz bu noktadan uzağız. Bizim öncelikle kendi içimizde, önce herkesin bu sorunu çözmesi lazım. Yani “Biz parti kurduk, parti olduk diyerek parti olunmuyor, siyasi çevre ilan ettik, biz siyasi çevre olduk.” böyle de olunmuyor. Siyasi çevreysen, siyasi hareketsen, gündemi etkileyecek, birçok zamanda gündemi tayin edeceksin. Gündemde yer alacaksın. Hiçbirimiz Kürdistan’da olup bitenler konusunda, Kürt ulusunun siyasi temsilcileri olarak, gündem alamıyoruz.
-Evet.
-Herkesin, önce ciddi anlamda siyasileşmesi, siyasi örgüte dönüşmesi lazım, bu bir.
İkincisi de herkesin, siyasal hedefler, stratejik hedefler konusunda, netleşmesi lazım. PKK, HDP dışındaki bu diğer grupların tamamına yakını, diyorlar ki işte; “ İçimizde bağımsızlıkçı da var, federalist de var, otonomist de var, demokratız diyen de var.” Önce bu siyasal belirsizliğe son vermek lazım. Yani federalist siyaset tarzı bellidir ve bir örgüt ancak, o siyaset tarzını, savunanlarca yönetile bilinir, sürdürüle bilinir.
Ayrılıkçıysan, onun da yolu bellidir. Bir ayrılıkçı siyaset, bir ayrılıkçı hareket, kendi içinde federalistleri, otonomistleri barındıramaz. Çünkü bu iki ayrı siyaset tarzıdır. Herkes zannediyor ki işte “ Ya bazı arkadaşlar federasyon, diyor, bazı arkadaşlar da bağımsızlık diyor; yani, aradaki farkı büyütmemek lazım.”
Biz böyle bakmıyoruz! Biz bunun çok köklü bir ayrılık, köklü bir siyasi ayrılık, olduğunu düşünüyoruz. Biz ayrılıkçılar, çünkü demin de dediğim gibi biz, Türkiye’yle, hatta Türk toplumuyla olan ayrılıklarımız, üzerinden siyaset yapıyoruz. Ayrılıkları öne çıkararak siyaset yapıyoruz.
Federasyon, otonomi, demokrasi isteyenler de mecburen birlikleri, birlik noktalarını öne çıkarıp, siyaset yapıyorlar. Yani netleşmek ve ciddi, kelimenin gerçek anlamıyla siyasi hareket olmak, şu anda bence temel sorunumuz budur. Hiç olmazsa biz böyle bakıyoruz. Kendi önümüze koyduğumuz hedefler, bu hedeflerdir. Siyaseten netleşmek, bu siyaset tarzının arka planını güçlendirmek ve ciddi bir kadro yapısına ulaşmaktır.
-Evet.
-Böyle olursa, 5-6 ya da 10 tane hareket bir araya gelirse, oradan bir sinerji doğar. Öyle olmadığı için, bir araya gelince; işte, üç artı iki, beş etmiyor. Çoğu zaman üç artı iki, iki ediyor. Mesele bu sorunu çözmektir.
Bunları çözdüğümüz ölçüde, elbette ki yani sen ulusal bağımsızlık diyorsan, bir ulusal birlik perspektifinde olacaksın ama bu ulusal birlik, ulusal hedeflerle mümkündür. Yani Türkiyeci bir anlayışla, ulusal birliği savunmak, mantıken çelişkilidir.
Yani; sen, Demokratik Türkiye ulusundan söz ediyorsan, burada Kürtlerin ulusal birliğinden söz etmek, bu teoriye ihanettir. Çünkü demokratik ulus teorisinde, Kürtlerin ayrıca bir ulusal birlik kurmaları; Çerkezlerin, ötekilerin ayrıca ulusal birlik kurmaları yoktur. Bütün bu müştemilattan, bir ulus tasarlamak projesidir. Dolayısıyla ulusal hedeflerde netlik ve önce gerçekten siyasi hareket olmak, siyasal gündemde yer almak, siyasal gündemi etkilemek... Bence herkes bu işleri yaparsa; birlikler, çok daha verimli olur.
Yani Güneybatı Kürdistan’daki örnek de önümüzdedir. Yani, orada bir buçuk milyon Kürt var. Yirmi beş, on beş eder kırk. Üç tane de dışında var. 43 tane siyasi parti var. Adı siyasi parti olan partilerdir. Hiç kimse; beni, Batı Kürdistan’da kırk üç tane siyasi parti olduğuna ikna edemez. Bunun mantığı yok çünkü. Yani neredeyse, her üç yüz bin kürde, bir tane siyasi parti düşüyor. Yani birkaç kişi bir araya geliyor. İşte bir aile partisi kuruyorlar, onun adı oluyor, parti. O partiyi de mücadele etmek için kurmuyorlar. Pazarlık masallarında yer almak, parti olarak yer almak için kuruyorlar. Bunları bir kere dışlamak lazım. Yani, aile meclisinden olan partileri, kişisel çıkarlar çerçevesinde oluştuğunu bildiğimiz çevreleri, parti olarak muhatap almamak gerektiğini, düşünüyorum. Netleşmek ve o netlik üzerinden yürümek gerektiğini düşünüyorum.