×
Xalid Begê Cibrî û Kurdistaneke Serbixwe
Fevzi Namli
Xalid Begê Cibrî û Kurdistaneke Serbixwe
Sal 1925, 14 Nîsanê wek îro, rêvebirê neteweya kurd serokê Tevgera Azadî, Xalid Begê Cibrî ji ber xebata siyasî-rêxistinî ya ji bo serxwebûna Kurdistanê ji teref  dagirkerên tirk ve hate dardekirin. Xalid Begê Cibrî welatparêz û şoreşger bû; ...
Hejmara şirova (0)   Lê nerin (2940)


Selahattin Eyyubi
admin
Selahattin Eyyubi
“Önce, ben Kürdüm. Ramadi aşiretindenim. Bu aşiret, Kürdlerin en eski ve asil aşiretlerinden biridir. Aşiretin yerleşik yeri, Batı Azerbeycandır(Kızıl Kurdistan). Dedem Şadinin babası Mervandan önceki soyumuz üzerine fazla bilgim yoktur. Bizim...
Hejmara şirova (0)   Lê nerin (5546)


Kurdȇn Ȇzdȋ ȗ Qetlyama Ermeniya / Para duda
Eskerê Boyik
 Ferman. Gava vê peyvê dibêjin evdên Ȇzdî bi tirs û saw, bê hemdê xwe neheqî, kuștin û kokbirya civaka xwe bîr tinin. Xûn ji wê peyva xezeb diniqite. Ferman yanê biryar: biryara hêzên hukumdar. hêzên deshiletdar, hêzên dewleta hov. Ev peyv bi de...
Hejmara şirova (0)   Lê nerin (5176)


Şoreşa qoçgiriyê
Îsmaîl Heqî Şaweys
Şoreşa qoçgiriyê
Di sala 1920ê Zayînî de serhildana Qoçgiriyê dest pê kir û piştî ku şeş sal ajot, li sala 1926an bi kuştina Mûrad Paşayê xayîn re kutayî lê hat. Di vê şoreşê de gundên Qoçgiriyê tûşî talan û şewitandinê bûn
Hejmara şirova (0)   Lê nerin (10304)


Serokê Komîteya Îstîklala Kurdistanê (Azadî) Mîralay Xalid Begê Cibrî
Tahsin Sever
Serokê Komîteya Îstîklala Kurdistanê (Azadî) Mîralay Xalid Begê Cibrî
Xalid Begî Kurdistanê yekparçe didît. Li kîjan parçeyî dibe bila bibe, 'serketina her hewldanek a ji bo serxwebûna Kurdistanê wek serketina xwe didît. Ji vê çendê ji tevgera kurd a di bin serokatîya Şex Mehmûd de ku li Kurdistana Başur pêkdihat, ...
Hejmara şirova (0)   Lê nerin (8696)


Ala Kurd û „Ey Reqîb“ ji Kurdan re jiyan e!
admin
Ala Kurd û „Ey Reqîb“ ji Kurdan re jiyan e!
Çi mixabin gelek bêstekar ji eslê nivîsa sirûd dûrketine û her yekî ji xwe re bi gotinên cuda cuda sirûd bêstekirine! Di nav Kurdan de bi her zaravayî sirûd têye gotin. Werger û jê fehmkirina sirûd li gor zaravayan di ciyê xwe be jî, dema ji çar z...
Hejmara şirova (0)   Lê nerin (12249)


Zimanê Zikmakî, Perwerde û Perwerdeya bi Kurdî
Evdirehman Onen
Perwerde, çalakiya bidestxistina zanîn, huner û têgîhaştinê ye, dewlemendkirina mirov e. Armanca perwerdeyê ew e ku, zarok xwe, civakê û xwezayê baştir nasbike û têkildariyek qenctir li hev siwar bike.
Hejmara şirova (0)   Lê nerin (9060)


Di arşîvên Sowyetê de Serhildana Şêx Seîd
Fevzi Namli
Bi awaki giştî li ser pirsa Kurdî û taybetî di derheqê sedem û karaktêrên serhildana xelkê Kurd a 13 Sibat 1925ê de gellek nerin û hukmê li dijî hev hene. Kurdnasê Sovyetî Wasilevskiy di rapora xwe a ji 13-31Adara 1925ê de, di derheqê serhildana şêx ...
Hejmara şirova (0)   Lê nerin (14705)


Şiûra tarîxê û Lozan
Fevzi Namli
Şiûra tarîxê û Lozan
Encamên sîyaseta asîmîlasyonê, hafiza tarîxî zeîf dike û tesîrên xwe ên neyînî li ser tevgera netewî dihêle. Bêyî ku mirov li ser vê mijarê raweste, ew ê zahmet be mirov têbigihê, gelo ji bo çi îro li bakurê Kurdistanê tevgera netewî gîhaye merhela h...
Hejmara şirova (0)   Lê nerin (13006)


21

I. Anadili ve Eğitim
Eğitim, bireyin ruhsal, zihinsel ve bedensel biçimlenmesine yönelik bilgi, beceri ve anlayış kazandırma etkinliğidir. İnsanı zenginleştirme etkinliğidir de denilebilir. Eğitim, çocuğun kendisini, toplumu ve doğayı daha iyi tanımasına ve bunlarla daha iyi ilişkiler kurup, bunları geliştirmesine olanak sağlayan bir süreç olmalıdır.
Eğitime başlayan çocuk kendisi, doğal çevresi ve birlikte yaşadığı insanlarla zihinsel ve duygusal ilişkiler kurmuş durumdadır. Çocuk, bu birikimini anadili aracılığıyla edinmiştir. Anadili ve anadili ile edindiği kültürel yapıya göre çevresiyle ilişki kurmakta, sevinçlerini, kızgınlıklarını hatta küfürlerini dile getirmektedir. Gerek düşünce oluştururken, gerek düşüncelerini ifade ederken başvurduğu araç yine anadilidir. Kısaca, eğitim sürecine başlayan 6-7 yaşındaki bir çocuk belli bir kültürel yapıya, genel özellikleriyle bir dünya görüşüne ve kişiliğe sahip olan bir kişidir. Ve bütün bunların oluşmasındaki en önemli araç çocuğun anadilidir.
Eğitim, çocuğu bulunduğu noktadan alıp ileriye doğru geliştirerek götürmelidir. Götürebilmesi için, eğitim dili çocuğun anadili olmalıdır. Anadili olmalıdır ki çocuk kendisine anlatılanları anlayabilsin, okulda söylenenlerle daha önce anadili ile öğrendikleri arasında bağlantı kurabilsin. Okul, çocuk için yabancısı olduğu bir çevredir. Genellikle çocuklar ilk günlerde okula alışmakta zorluk çekerler. Daha ilk dersten sonra eve kaçmak isteyenler, ertesi gün okula gitmemek için didinen, ağlayanlar olmaktadır. Okulun yabancılığına bir de okuldaki dilin yabancılığı eklenince çocuğun okula ve okuldaki eğitime soğuması ve yabancılaşması daha da artıyor.
Bu zorluğu aşıp okula devam edenler için sorunlar bitmiyor. Öğretmen çocuğun, çocuk öğretmenin dilini bilmiyor. Ve kördöğüşü başlıyor:
“Birgün sınıfta ders anlatırken bir öğrencim parmak kaldırarak,
‘Öğretmenim ben İzmir’e gidecek’ dedi
Şaşırdım, o anda söylemesinin nedeni bir tarafa, İzmir’e neden gideceğini merak ettim.
İzmir’e niçin gideceksin diye sordum, cevap vermedi.
Ne zaman gideceksin diye sordum, yine cevap vermedi.
Daha üst sınıftaki öğrenciler, çocuğu tuvalete gitmek istediğini söylediler.
Türkçe’de kullanılan yüznumara sözcüğünü izmare biçiminde telafuz ediyorlar. İzmareyi inceltmek isteğiyle belki de ismini duymuş olduğu İzmir kelimesinden dolayı İzmir dediğini sanıyorum”
Benzer sayısız örneklerden bir tanesi de şöyle: “Bir bayan arkadaş matematik dersinde (yumurta) sözcüğünü çocuklara anlatabilmek için (gıdak gıdak)’tan tutun bütün tavuk taklitlerini yapmış, beceremeyince kendisine katıla katıla gülen öğrencilere öfkelenmişti”
Okullardaki yabancı dil ile eğitimin en olumsuz etkisi çocuğun hiçbir dili tam olarak öğrenememesidir. Çocuk kendi anadilini biliyor, konuşabiliyor fakat okulda bu dil öğretilmediği ve kullanılmadığı için geliştiremiyor. O zamana kadar ki birikimine yabncı olduğu ve okul dışındaki ilişkilerinde kullanmadığı için yabancı dili de tam olarak öğrenemiyor. Çocuk dil bakımından sürekli bir bocalamayı yaşamak durumunda kalıyor. Evde konuştuğu dili okulda kullanmaya kalkıştığında öğretmeni tarafından anlaşılmıyor ve çoğu zaman da anadilini kullandığı için azarlanıyor, cezalandırılıyor. Okulda öğrendiklerini de evde kullanamıyor. Çünkü evdekiler o dili bilmiyor. İki arada bir derede kalan çocuk her iki dili de tam olarak öğrenemediği gibi iki dilli yaşamın zorluklarına da katlanmak zorunda kalıyor.
“Türkçe’yi çok az biliyordum, 3. sınıftayken yeni bir öğretmen geldi. Kürtçe konuşmayı yasakladı bize. Evde de Kürtçe konuşmamalıydık. İçimizden bazıları, izlemek ve haber vermekle görevlendirildi. Bir defasında evde Kürtçe konuşulduğunu anlayıp kapıyı aniden açmış ve arkadaşıma ‘seni öğretmenime söyleyeceğim diye’ bağırmıştım. 30 küsür yaşıma geldim, hatırladıkça hala utanıyorum.”

1- Anadili ve Yabancı Dil Öğrenme İlişkisi
Anadilini gerek kelime hazinesi gerekse gramer kuralları açısından iyi öğrenen birisi, yabancı bir dili daha kolay öğrenebilir. Bu konuda yapılan bilimsel araştırmalar da bunu doğrulamaktadır:
“Amerika’da anadili İspanyolca olan bir grup çocuğa önce anadilinde eğitim yaptırılıyor, sonra İngilizce’ye başlatıyorlar. Yine anadili İspanyolca olan diğer bir guba da doğrudan İngilizce öğretiyorlar. Birinciler daha başarılı oluyor. Benzer bir deneme İsveç’te Finliler üzerinde yapılıyor, aynı sonuç alınıyor. Türkiye’de yabancı dil öğretimindeki sefalet de anadilini iyi öğrenememekten kaynaklanıyor.”
Herhangi bir yabancı dili iyi öğrenebilmek, anadilini iyi öğrenmiş olmaya büyük ölçüde bağlıdır. Ancak bu genel bir durumdur. Anadilini iyice öğrenmeden, yabancı bir dili çok iyi öğrenip kullanabilen insanlar elbette vardır. Örneğin Yaşar Kemal ve Ahmet Arif, anadilleri Kürtçe olmalarına karşın, roman ve şiir alanlarında Türkçe’yi çok iyi kullanabilmişlerdir. Ancak bunlar istisnadır ve genelleştirilemez.
Almanya veya Hollanda’da yabancı dil ile eğitim gören Türkler arasında da tek tük o dili iyi öğrenen öğrenciler çıkabilmektedir. Büyük çoğunluk ise Türkçe’yi ve o yabancı dili iyice öğrenememektedirler. “Çocuklar evde edindiği deneyimi okulda Hollanda dilinde, okulda öğrendiği, gördüğünü evde Türkçe anlatmaktan kaçınan bir eğilim göstermektedir. Dilin iletişimsel işlevi yanında, davranış düzenleyici, ruhsal yaşamı dengeleyici işlevini de göz önüne getirecek olursak, çocuğun her iki dile de yeterli düzeyde hakim olamadığı kuşkusuzdur.”
Yabancı dille eğitim her iki dilin de gelişmesini sağlamadığı için düşünme eylemini de olumsuz etkilemektedir. Bilindiği gibi düşünme dil aracılığıyla olur ve dil ile ifade edilir. Özellikle soyut sözcük ve kavramlar aracılığıyla insanlar geniş ve derin düşünebilmektedir. Bundan dolayıdır ki en iyi edebi eserleri yazanlar, aynı zamanda eserlerini yazdıkları dili en iyi kullanabilenler olmuştur. Bu Türk edebiyatçılar için olduğu gibi, Rus, Fransız vb. için de böyledir.
2- Yabancı Dil ile Eğitim ve Yazma Korkusu
Yabancı dille eğitim görmüş ve kendi anadilini geliştirememiş olanların belirgin bir özelliği de yazmaktan korkmaktır, vebadan kaçar gibi yazmaktan kaçarlar. Bu durum Kürtler’de çok net olarak gözlenebilir. Sayısız sosyal ve siyasal olayların en ön saflarında yer almış Kürt liderlerinin büyük çoğunluğu ya bir şey yazmamıştır, ya da yaşadıklarına göre çok az yazmışlardır. Musa Anter’in Brina Reş (Kara Yara) kitabı için Aziz Nesin kendisine şunları söylemiştir: “Çok enayi bir adamsın, senin yerinde olsaydım kitaptaki konulardan onlarca kitap yazardım.”
Yine tipik bir örnek Ekrem Cemilpaşa’dır. Ekrem Cemilpaşa Diyarbakır ve İstanbul’daki ilk ve orta öğretiminden sonra Avrupa’da yüksekokul okumuş; Hevi (Kürt Talebe Cemiyeti), Kürdistan Teali Cemiyeti, Xoybun gibi kuruluşlara kurucu veya üye olarak katılmış, Birinci Dünya Savaşında Osmanlı Subayı olarak Çanakkale, Kafkas, Erzurum ve Suriye cephelerinde yer almış; Şeyh Sait ve Agıri Kürt ayaklanmalarına katılmış, yıllarca mahpus ve sürgün olarak yaşamış; Jin, Roji Kürt, Hetawi Kürt gibi o dönemki Kürt basınında yer almış; Kürt ayaklanmasını örgütlemek için İstanbul’dan Diyarbakır’a (Pire, İskenderiye, Kahire, Port Said, Aden, Karaçi, Basra, Bağdat, Musul) iki aydan fazla bir yolculuk yaparak gidebilmiş birisidir. Geçici de olsa birkaç kez öğretmenlik de yapan Ekrem Cemilpaşa, bütün bu yaşadıklarını 40-50 sayfa ile anlatmış (Muhtasar Hayatım, Beybun Yayınları, Ankara, 1992), üstelik bunu da ancak ömrünün son yıllarında ve çevresinin aşırı zorlamalarından sonra yapmış.
3- Yabancı Dil ile Eğitim Altyazılı Film İzlemek Gibidir
Yabancı dille eğitimin büyük bir olumsuzluğu da yeterince bilgilenmeye engel olmasıdır. Bilgiler öğretmen tarafından aktarılır veya kitaplardan okurken edinilir. Öğrenci dikkatini öğretmenin kullandığı sözcüklerin anlamını çözmeye ayırdığı zaman, sözcüklerle ifade edilmeye çalışılan ve ancak sözcüklerin toplamı ile içeriği anlaşılabilen bilgileri öğrenememekte, en azından öğrenmekte gecikmektedir. Bu yabancı bir dille seslendirilen bir filmi altyazı ile seyretmek gibidir. Altyazıya dikkat edip anlamaya çalışınca görüntü kaçıyor; görüntüye ağırlık verildiğinde ise yazı okunamıyor. Bir filmin tam anlaşılması ise ikisinin (ses ve görüntü) kavranmasına bağlıdır. Yabancı dille anlatılan veya okunan bilgilerin öğrenilmesi altyazılı yabancı filmin anlaşılmasından daha da zordur.
4- Üniversiteye Girmede Başarısızlık ve Kürtler
Türkiye’deki başarısızlık sıralamasının en başında Kürt yerleşme yerlerinin gelmesi de bu durumla açıklanabilir. Üniversite ve yüksek okullara en az öğrenci gönderen liselerin Kürdistan’daki liseler olması da bu yüzdendir. 1991 ÖSYS sonuçlarına göre 73 ilin başarı ortalaması yüzde 20 civarındadır. Türkiye ile birlikte sınavlara KKTC’de bu oran yüzde 38.40’dır. Kürdistan’daki illerde ise bu oran yüzde 10 civarındadır. Çoğu Kürt ilinde yüzde 10’un da altındadır. Hakkari yüze 7.20, Kars yüzde 7.50, Batman 7.90, Mardin 6.10, Muş 8.90, Şırnak 4.70. 1991 ÖSS puan ortalaması 110’un altında olan illerin tamamı (Karadeniz bölgesindeki birkaç il hariç) Kürdistan’dadır: Adıyaman 108, Bingöl 109, Ağrı 106, Mardin ve Muş 104; Tunceli 103; Şırnak 99.
II- TÜRKİYE, ANADİLİ İLE EĞİTİM VE KÜRTÇE EĞİTİM
Türkiye'nin anadili ile eğitime karşı tutumu, ikiyüzlülük olarak özetlenebilir. Üç alandaki örnekler devletin tutumunun bu olduğunu çok açık olarak ortaya koymakladır: 1- Kürtler ve Kürtçe Eğitim 2- Türkiye'de Kürtçe Dışındaki Dillerle Eğitim. 3- Türkiye Dışında Türkçe Eğitim
1- Kürtler ve Kürtçe Eğitim
Türkiye'de Türkler'den sonraki ikinci kalabalık ulusturlar. Türkiye nüfusunun % 20-25 kadarını oluşturan Kürtler 15 milyon civarında bir nüfusa sahiptir ve 20'den fazla ilde nüfusun ezici çoğunluğunu oluştururlar. Kürtlerin yoğun olarak yaşadıkları Doğu ve Güneydoğu Anadolu denilen Kuzey Kürdistan'ın Türkiye yüzölçümüne oranı % 25-30 kadardır. Bu da 250.000 km2 civarında bir alan demektir. İran, Irak ve Suriye'nin dışında, sadece Türkiye sınırlarında kalan Kuzey Kürdistanlı Kürtlerin nüfusu, 41 Avrupa ülkesinin 30'undan daha fazladır. Yüzölçümü bakımından da durum aynıdır.
Kürtler şu anda üzerinde yaşıyor oldukları topraklara ne çeşitli yerlerdeki Türkler gibi imparatorluk ordularının eşliğinde, ne Orta Asya’daki kuraklık ve kıtlık nedeniyle, ne de Amerika'daki Avrupalılar gibi altın arama dürtüsüyle gelmişlerdir. Eldeki tarihi bilgiler, Kürtlerin 5000 yıldan fazla bir zamandan beri bu topraklarda yaşadıklarını göstermektedir. "Sümerlerden kalma ve M.Ö. 3000 yılından kalma bir yazıtta ilk defa Kürtlerden bahsedildiğini görüyoruz. Bu tarihi eserin üzerinde KAR-DA veya 'KAR-DA- KA' ülkesinden sözedilmektedir. Karda ülkesi, Van Gölü'nün güneyinde yaşayan su halkıyla komşuydu."
Kürtçe, Türkçe'nin bir kolu olmadığı gibi, Türkçe ile aynı dil ailesinden de değildir. Zaten tarihi olarak da bu mümkün değildir. Kürtler, Anadolu'da 5000 yıldan uzun bir zamandır yaşıyorlarken, Türklerin Anadolu'ya gelişleri henüz bin yılını bile doldurmadı.
Diller, dünyada yapı bakımından üç gruba ayrılırlar: Tek heceli diller (Çince), eklemeli diller (Ural-Altay dilleri) ve bükümlü diller (Hint-Avrupa dilleri). Türkçenin de dahil olduğu eklemeli dillerde herhangi bir kelimeye ön veya son ekler ilave ederek yeni kelimeler yapıldığında ya da fiillerin zamanlara göre çekiminde kelime kökleri değişmez, sabit kalır. Örneğin söylemek sözcüğünün kökü "söyle"dir. Söyleşi, söylev, söyledim, söylemiştim, söylemedim, söyleyecektim... Sözcüklerinin hepsinde söyle kökü değişmemiştir. Aynı şey bütün diğer sözcükler için de geçerlidir. Oysa, Kürtçe'nin dahil olduğu Hint-Avrupa dil grubundaki bükümlü dillerde sözcük kökleri, türeme ve çekim esnasında değişikliğe uğrarlar. Yine diğer Hint-Avrupa dillerinde olduğu gibi Kürtçe'de erillik-dişilik vardır ve Kürtçe isimlerin hemen hepsi ya erildir ya da dişidir. Hevalê mın (erkek ardaşım), hevala mın (kız arkadaşım).
Yukarıda kimi ulusal özelliklerine kısaca değinilen Kürt ulusunun, Türkiye'de eğitim alanında sahip oldukları haklar nelerdir? Tek kelimeyle hiçbir şey. Hiçbir hak tanınmadığı gibi, mevcut eğitim sistemi bütün araç ve gereçleriyle Kürtleri inkâr etmektedir. Yakın tarihe kadar Kürtçe konuşmak bile yasaktı.
2- Kürtçe Dışındaki Dillerle Eğitim
Kürtler, Kürtçe eğitimin hiç bir olanağına sahip değilken, Kürtçe eğitime yönelik her girişim devlet zoruyla rededilirken, başka bazı dillerle eğitim Türkiye'de serbesttir ve çoğu devlet okulunda bu dillerle eğitim yapılabilmektedir. Örneğin, bütün orta dereceli okullarda Almanca, İngilizce ve Fransızca yabancı dil olarak okutulmaktadır. Üniversite ve yüksek okullarda çok sayıda yabancı dil ve edebiyat bölümü vardır (Rus Dili ve Edebiyatı, Japon Dili ve Edebiyatı gibi). Ayrıca çok sayıda yabancı dille eğitim veren ilk, orta ve yüksek dereceli okul vardır. Bu dilleri anadili olarak konuşanların sayısı Kürtlerin binde biri kadarı bile değildir. Örneğin Rumca, Ermenice, İtalyanca vs. dilleri anadili olarak kullananların sayısı yüz bin civarındadır en fazla.
MEB Basın ve Halkla İlişkiler Müşavirliği'nin 6.3.1991 tarihli yazılı açıklamasına göre 50'den fazla başka dille eğitim yapan okul vardır.
Türkçe dışında dillerle eğitim veren bazı okulların öğrenci sayıları şöyledir:
- İstanbul'da 13 Rum okulunda 305
- İstanbulda'ki Ermeni okullarında 4.609
- İstanbul ve İzmir'deki 3 Musevi okulunda 352
- İstanbul, İçel ve İzmir'deki 5 Amerikan okulunda 3.488
- İstanbul'daki Alman Lisesi'nde 960
- İstanbul ve İzmir'deki 3 İtalyan okulunda 754
- İstanbul'daki 2 Avusturya okulunda 910 öğrenci eğitim görmektedir.
Demek ki, Türkçe'den başka dillerle eğitim yapılabilmekte ve bu durum hiç bir felakete yol açmadığı gibi Türklere veya Türkçe'ye de hiç bir zarar vermemektedir. Üstelik, özellikle Rum ve Ermeni okullarına yönelik sınırlama ve baskılar azalır, hatta ortadan kalkarsa bu dillerle eğitim gören insanların Türklere ve Türkçe'ye karşı tavrı da daha iyi olacaktır.
3- Türkiye Dışında Türkçe Eğitim
Türkiye'deki Kürtlerin Kürtçe eğitim yapmalarına topu tüfeğiyle karşı çıkan devlet, Türkiye dışındaki Türklerin Türkçe eğitimden yeterince yararlanamadıkları için dünya devletlerinden şikayetçidir ve dünyayı çifte standartlı davranmakla suçluyor. Şimdi de devletin arkalarında ağıt yaktığı bu Dış Türkler'in eğitim bakımından durumlarına bakalım.
Nüfusları Türkiye'deki Kürtlerin 1/4 kadarı olan Türkmenler ve Kırgızlar; nüfusları Kürtlerin yarısı kadar olan Azeri, Kazak ile Özbekler egemen Cumhuriyet konumundadırlar. Nüfusları 100 bin ile 1,5 milyon arasında değişen Balkarlar, Tuvalılar, Karakalpaklar, Yakutlar, Baş-kırtlar ve Çuvaşlar Özerk Cumhuriyet statüsüne sahiptirler. Bütün bu ulusal topluluklar her kademede eğitim kurumlarına sahiptirler ve kendi dilleriyle eğitim yapmaktadırlar.
Moldavya Cumhuriyeti'nde 180 bin Gagavuz Türkü yaşamaktadır ve özerk cumhuriyet statüsüne sahiptir.
Romanya'da 70 bin kadar Türkün yaşadığını söyleyen Türk Dili ve Edebiyatı öğretmeni olan Reyhan İsmail, "biz komünist bir ülkeydik. Ancak sanıldığı gibi dil ve din yüzünden bir baskı görmüyorduk" diyor. Romanya Televizyonu'nun Türkçe program yayınında görev alacak üç bayan spiker, TRT'de eğitim görmek amacıyla Türkiye'ye geldiler. TV'nin Türkçe programında Türkçe dersi verilecek, Türk kültürü tanıtılacak ve Türkiye'den haberler verilecek.
Türk azınlıklar açısından durumun çok vahim olduğu söylenen Yunanistan'da ilk ve orta dereceli Türk okulları (238 ilkokulda 12.000, orta okulu da olan 2 lisede 204 öğrenci Türkçe eğitim görüyor), Bulgaristan'da ise haftada 4 saat Türkçe dersi vardır. (Yunanistan'da 50 bin Türk yaşamaktadır).
40 bini asker, bir o kadarı da 1974 sonrası Türkiye'den gönderilenler olmak üzere 170 bin nüfusu olan Kuzey Kıbrıs Türkleri bugün "bağımsız" devlet konumundadırlar (KKTC) ve kendilerinden 3-4 kat daha fazla bir nüfusa sahip olan Rumlarla eşit haklara sahip federal bir çözüm önerisini T.C. ile birlikte savunuyorlar. Her kademede eğitim kurumuna sahiptirler ve kendi dilleriyle eğitim görmektedirler.
Almanya, Hollanda, Fransa gibi bazı Avrupa ülkelerinde Türkçe eğitim veren okullar vardır ve bu okullara Türkiye'den öğretmen ve ders araçları gönderilmektedir.
Kafkasya, Balkanlar ve Avrupa'da tamamen veya kısmen kendi dilleriyle eğitim imkânlarına sahip olan Türklerin, daha iyi eğitim koşullarına sahip olmaları için her türlü sosyal, siyasal ve ekonomik gücünü seferber eden Türkiye Cumhuriyeti, kendi sınırlarındaki 15-20 milyon Kürdün Kürtçe eğitimini yasaklıyor ve bu yöndeki her girişimi yasalarıyla, güvenlik kuvvetleriyle, yargı organlarıyla engellemeye çalışıyor. Zaman zaman batı ülkelerini iki yüzlülükle suçlayan Türkiye de bu Türkiye'dir. Böylesine bir devletin verdiği ödülü almayan Nelson Mandela'ya terörist diyen Türkiye'de bu Türkiye'dir. 15-20 milyon nüfusu olan bir ulusun kendi diliyle eğitim yapmasını yasaklayan ve bu nedenle Dünya Çocuk Hakları Sözleşmesine çekince koyan başka bir devlet yeryüzünde yoktur. Türkiye, anadilini konuşma ve eğitim dili olarak kullanmayı en uzun süre yasaklayabilen devlet olarak rekorlar kitabına girmeyi hak eden tek devledir.
III- KÜRTÇE EĞİTİM UYGULAMALARI
Osmanlı ve Pers imparatorlukları ile Türkiye, İran, Irak ve Suriye Cumhuriyetlerinin her türden engelleme ve yasaklamalarına karşın Kürtçe eğitim, kimi zaman legal, kimi zaman illegal olarak; bazen dar, bazen geniş alanlarda, ama her zaman uygulama imkanı bulabilmiştir.
Osmanlı ve Pers imparatorluklarının iki taraftan uyguladıkları baskılara karşın bağımsızlıklarını koruyabilen Kürt beylikleri, dönemlerinin en büyük okullarına ve bilginlerine de sahip olabildiler. Bu dönemde, medrese olarak bilinen eğitim yerleri ve buralarda öğretmenlik yapan bilginler açısından Kürt beyliklerinin Osmanlı'dan daha geri olmadığı gibi, daha ileri olduğu bile söylenebilir. Bu durumu, "XVII. yüzyılın en büyük Türk coğrafyacılarından Evliya Çelebi” de doğrulamaktadır. Osmanlılar ile Bitlis Emiri Evdılxan arasındaki savaştan sonra Osmanlılar, Evdılxan'ın çok zengin olan kütüphanesini ve etnografya müzesini talan ettiler. Evliya Çelebi'ye göre, yedi deve yükü kadar kitap ve belge Evdılxan'ın kütüphanesinden çıkarıldı. Yine Evliya Çelebi'ye göre, Bitlis'te 70, Van'da 20 mekteb (medrese-okul) vardı. Şerefhan Bitlisi, Şerefname isimli eserinde Van, Bitlis, Ahlat, Erciş, Hizan, Amadiye ve Cizre'deki medreselerden övgü ile sözederken, Cizre Emiri Bedirhan Bey için şunları söyler: "Bilgin ve alimlerle çok ilgilendiği ve onlara sahip çıktığı için, onun döneminde çok sayıda bilgin ve konularında otorite olan ulema, Cizre'de toplanıyorlardı. Hiçbir yerdeki şair ve bilginler Cizre'dekilerle boy ölçüşemez." Şerefhan Bitlisi, Ahlatlı Muheddin'in bir astronomi bilgini olduğunu ve Hulagü Han’ın fermanı ile Nasiraddin Tusi ve başka bazı bilginlerle birlikte astronomi gözlemevi yaptıklarını söylüyor.
İslamlıktan önce Kürtler arasında en yaygın din yezidilikti. Yezidi dininin kutsal kitapları olan "Mishefa Reş" ve "Kitêba Cîlwe" Kürtçe yazıldılar ve günümüze kadar okunarak korundular. VII. yüzyılda İslam ordularının Kürdistan’a girmesi, Kürtlerin müslümanlaştırılması, Kur'an'ın Arapça olması ve Arapça öğretiminin zorunlu olarak dayatılmasından sonra, Kürdistan'da eğitim dili arapça oldu. Fakat, daha sonraları medreselerde okutulan ders kitaplarının Kürtçe yazılması ile Kürtçe eğitim dili haline geldi.
Bu Kürtçe kitapların en önemlileri, Hazreti Muhammed'in doğumunu anlatan Mevlûda Kurmancî, Ehmede Xani'nin Nûbar’ı ve Mela Yunis'ın Arap grameriyle ilgili yazdığı Tasrif, Zurüf ve Terkip’tir.
1- Osmanlı Devleti ve Kürtçe Eğitim
Medreselerdeki eğitim dilinin Kürtçe olması mücadelesini en iyi veren EHMEDÊ XANÎ'dir. Kürtçe eğitimin en seçkin uygulayıcısı olan Ehmedê Xanî, Doğubeyazıt'ta bir okul açmış ve bu okulun öğretmenliğini yapmıştır. Ehmedê Xanî, Nûbara Bıçûkan ismiyle Kürtçe-Arapça bir sözlük yazmıştır (1683). Ehmedê Xanî'nin Mem û Zîn isimli eseri "dil, edebi anlatım, stil olarak halen aşılamamış bir baş yapıttır. Shakespear, Cervantes, Dante ve Firdevsi'nin kendi dil, edebiyat ve kültürleri için önemi ne ise, Ehmedê Xanî'nin Kürtler için önemi odur." Dünyanın belli başlı dillerine çevrilmiş olan bu destanın kurgusu, müthiş gerilimli bir aşk öyküsüdür. C.Ali Bedirhan, Ehmedê Xanî'nin bir coğrafya kitabı da yazdığını söylemektedir. Fakat, bu kitap henüz bulunabilmiş değildir.
Ehmedê Xanî'nin ölümünden sonra Doğubeyazıt'taki okulunun öğretmenliğini, öğrencisi olan İsmail Bayezedî sürdürmüştür. Bayezedî de Kürt çocuklar için Gülzar ismiyle Kürtçe-Arapça-Farsça bir sözlük yazmıştır.
Kürtçe eğitim amacıyla Diyarbakır ve Bitlis'te iki okul açan Mıgırdıç Tigranyan (Ermeni Eğitimci), 1848'de bu okulların Kürtçe dersi öğretmenliğini de yapmıştır. Tigranyan, 1860'da "Kürt ve Ermeni Alfabesi"ni, daha sonra da "Kürtçe-Ermenice sözlük " hazırlamıştır.
1892'de İstanbul ve Bağdat'ta Kürt aşiret reislerinin çocukları için Aşiret Mektepleri olarak bilinen iki okul açıldı. Sultan Abdulhamit'in aşiret reislerini ödüllendirmek ve kendisine daha çok bağlamak için açtırdığı bu okullarda, din ve savaş teknikleri ağırlıklı dersler yeralıyordu. Bu okulları bitirenlerin harp akademilerine gitmeleri gerekiyordu.
Bu okulları bitiren Kürt gençleri, yurtsever mücadelede aktif olarak yer aldılar. Bu da, okulların 1902'de kapatılmalarında önemli bir neden oldu.
1908'de kurulan Kürt Teavvün ve Terakki Cemiyeti (Kürt Yardımlaşma ve İlerleme Cemiyeti), Kürtçe eğitim veren okullar açmak ve Kürtçe kitaplar hazırlayıp yayınlamak amacıyla bir komite oluşturur. Bu komitenin çabalarıyla İstanbul Divan Yolu'nda Dıbıstana Meşrûtiyetê (Meşrutiyet Okulu) ismiyle bir okul açıldı. Okulun yöneticiliğini Abdurrahman Bedirhan yapıyordu ve başlangıçta okulun 30 kadar Kürt öğrencisi vardı. Bu okul, dört kurucusundan ikisinin Kürt olduğu İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin yöneticileri tarafından kapatıldı.
1912-13 yıllarında Abdurezzak Bedirhan ve Sımko'nun çabalarıyla İran'ın Xoy kentinde Gihandin ismiyle kültürel bir cemiyet kuruldu. Cemiyetin amacı, Kürt okulları açmak, Kürtçe alfabe hazırlamak, Kürtçe dergi-gazete çıkarmak vs. idi. Bu cemiyet, halktan topladığı paralar ve Rusya ile Fransa'dan aldığı teknik yardımlarla (Osmanlı ve İran devletlerinin bütün karşı koymalarına rağmen) Xoy'da Dıbıstana Destpêkî a Kışt û Kal (meslek okulu) açmayı başardı. Daha önce ev olarak kullanılan bir binanın yeniden düzenlenmesi ve bazı eklerin ilave edilmesi ile açılan bu okul, öğretmenler odası, yemekhane ve revir gibi bölümlerinin olduğu yatılı bir meslek okuluydu. 22 Ekim 1913'te, Sımko'nun süvarileri eşliğinde öğrencilerin şehir içindeki geçit töreninden sonra açılan bu okulun 29 öğrencisi vardı. Okulda tarih, coğrafya, matematik gibi dersler veriliyordu. Ayrıca Marangozluk, terzilik, demircilik, silah yapım ve onarımı gibi bölümleri de vardı.
1919'da kurulan Kürt Tamim-i Maarif ve Neşriyat Cemiyeti (Kürt Eğitim ve Yayınlarını Yaygınlaştırma Cemiyeti), programında eğitim ile ilgili konulara özel bir yer vermişti:
- Kürtçe eğitim yapacak ilkokulların Kürdistan'da açılıp yaygınlaştırılması
- Kürt sanat okullarının açılması ve Kürdistan'da yaygınlaştırılması
- Bir Kürt Öğretmen Okulunun açılması
- Kürtçe ders kitaplarının basılması
- Kürtçe sözlük hazırlamak
Bir dil komisyonu oluşturmayı da hedefleyen bu cemiyet, amaçladıklarından sadece Mem û Zîn kitabının çıkarılmasını gerçekleştirebilmiştir.
2- Güney Kürdistan'da Kürtçe Eğitim
Kürtçe eğitimin en yaygın ve kesintisiz olarak uygulandığı Güney Kürdistan'da Milletler Cemiyeti, 1925'te resmi bir statü tanımıştı. Bu nedenle, Irak yönetimini elinde bulunduran İngiltere, Kürtlerin okul açmalarına az da olsa imkân tanımaktaydı. Kemalist iktidarın Kürtlere yönelik baskılarının doruğa çıkması nedeniyle Türkiye'de bulunan çoğu Kürt aydını da bu dönemde Irak'a gelip yerleşmişlerdi.
1926'da Güney Kürdistan'lı Kürtlerin ilk kültürel örgütü olan "Cemiyeti Zanistî Kurd" (Kurt Bilim Cemiyeti) Süleymaniye'de kuruldu. Cemiyetin programı, daha çok eğitim ile ilgili konulardan oluşuyordu:
1- Kürdistan'da eğitimi yaygınlaştırmak için gazete ve bülten yayını
2- Genel kitaplar ve okul kitaplarının tercümesi ya da yazılması
3- Gündüz ve gece eğitimi yapabilecek okulların açılması
4- Kütüphane ve kitabevinin açılması
5- Yurtdışına öğrencilerin gönderilmesi ve Kürt tarihi, coğrafyası ve etnografyası üzerine çalışmalar yayınlamaya öncelik vermesi.
1930'lu yıllarda Kürtçe öğrenim veren ikisi orta dereceli olmak üzere 60 okul vardı. Bu okulların 1411 öğrencisi vardı. Kürt okulları olmalarına rağmen haftalık 37 saat dersin ancak 13'ü Kürtçe idi.
1932'de İngiltere'nin çekilip Irak'ın Birleşmiş Milletler Cemiyeti'ne kabul edilmesinden sonra da Güney Kürdistan'daki Kürtçe eğitim devam etmiştir. Ancak, Kürtçe eğitimin uygulanma alanı Kürtlerle merkezi yönetim arasındaki güç dengelerine göre daralmış ya da genişlemiştir. Örneğin, 1944'te Kürt ulusal mücadelesinin boyutlanmasının bir sonucu olarak, merkezi iktidar Kürtlerle bir anlaşma imzalamak zorunda kaldı ve bu anlaşmaya göre "öğrenim ve kültür alanında Kürdistan özerk olacaktır".
Bağdat Üniversitesinde açılan Kürt Dili ve Edebiyatı Bölümü’nün öğretmenliğini 1960'tan ölümüne (1984) kadar yapan Alaaddin Secadî, "tüm ülkenin en büyük dilbilimcisi, edebiyat tarihçisi ve eleştirmeni olarak biliniyordu".
Kurtarılmış bölgeler ve Kürtçe eğitim
Devletin resmi okullarının dışında, kurtarılmış bölgelerde de Kürtçe eğitim olanaklar ölçüsünde devam ediyordu. Kurtarılmış bölgelerdeki okullara öğretmen yetiştirmek için açılan kurslara sınavla öğrenci alınıyor, öğretmen olarak yetiştirildikten sonra kendilerine diploma verilerek görev yerlerine gönderiliyordu. Örneğin, kurtarılmış bölgelerden olan Gılala'da bir lise (Xwendegeha Amadayî), iki ortaokul (Xwendegeha Navendî) ve bir çok ilkokul (Xwendegeha Seretayî) Kürtçe eğitime devam etmiştir. 1968 itibariyle kurtarılmış bölgelerdeki okulların tümü Kürtçe öğrenim verebilir durumdaydı.
Ulusal mücadele güçlendikçe merkezi iktidar daha çok okul açıyordu. 4 Ağustos 1968'de Irak İhtilal Komuta Konseyi Kürt dilinin bütün Irak okullarının her aşamasında öğretilmesi kararı aldı. Süleymaniye'de bir Kürt Akademisi ve üniversitesinin açılması programa alındı. 24 Eylül 1968'de Newroz, resmi tatil günü haline geldi. Kürdistan Demokrat Partisi'nin sekreterliğini yapmış, 1956'da yazdığı "Jani Gel" (Halkın Sancısı) romanı ile önemli Kürt romancılarından biri olarak kabul edilen İbrahim Ahmet, Kürt Kültür Akademisi'nin başına getirildi.
11 Mart 1970 tarihli özerklik antlaşmasına göre:
- Nüfusun çoğunluğu Kürt olan bölgelerde Kürt dili, Arap diliyle birlikte resmi dil olacaktır.
- Bu bölgelerde eğitim dili Kürtçe olacaktır
- Kürtçe eğitim yapan bütün okullarda Arapça'da okutulacaktır
- Kürtçe, Irak'ın diğer bölgelerinde yasal sınırlar içinde ikinci dil olarak okutulacaktır.
Bu antlaşmadan sonra Bağdat, Süleymaniye ve Erbil'de Kürdoloji Enstitüleri, Erbil'de Selahattin Eyyubi Üniversitesi açıldı.
Baas iktidarlarının anlaşmaya uygun davranmaması nedeniyle 1974'te, Kürtler tekrar silaha sarılmak zorunda kaldılar. Ulusal ayaklanmaya 3000 öğretmen ve yeni açılan Süleymaniye Üniversitesinden 45 profesör de katıldı. Ayaklanma (1975) yenilmesine rağmen, Güney Kürdistan'daki Kürt okullarında Kürtçe eğitim antlaşmaya tam uygun olmasa da devam etti. Örneğin, sadece Erbil’de 1980 yılında 990 ilkokul ve 94 ortaokul Kürtçe eğitime devam ediyordu.
Kürtçe eğitim, Güney Kürdistan'da her kademedeki eğitim kurumlarında bugün de devam etmektedir.
3- Doğu Kürdistan’da Kürtçe Eğitim
Ocak 1946'da kurulan Mahabat Kürt Cumhuriyeti'nin resmi dili ve eğitim dili Kürtçe idi. Cumhuriyetin Ulusal Eğitim Bakanı Manaf Kerimi, bir yandan Kürtçe eğitim veren okullar açarak, bir yandan da 600 kadar Kürt çocuğunu SSCB'ye göndererek eğitim alanındaki ihtiyaçları karşılamaya çalışıyordu. Gırugalî Mındalan (Çocukların cıvıldaması) adlı bir çocuk dergisi yayınlandı.
Mahabat kuşağından olan Rehîmê Gazi, "Kürdistan'ın Irak-İran alanında ortaya çıkmış baş yapıtlardan birisi olan Pêşmerge romanının yazandır".
İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra dünya devletlerinden bir tekinin bile yardım elini uzatmadığı Mahabat Kürt Cumuhireyeti, İran Devleti tarafından yıkıldı ve yöneticileri idam edildi. Bu, aynı zamanda Kürtçe eğitim veren eğitim kurumlarının da yıkılışıydı.
1979'da Şah'ın devrilmesiyle Kürtçe eğitim süreci yeniden başladı. KDP'nin peşmergeleriyle kontrol edebildiği bölgelerde eğitim Kürtçe yapılıyordu.
4- SSCB'de Kürtçe Eğitim
Kürt dili ve kültürünün en iyi yaşam alanlarından birisi de SSCB'dir. Bu durum, daha Çarlık Rusyası döneminde başladı. 1914'te Petersburg Üniversitesi'nde Kürt Dili ve Etnografyası Kursu açıldı. Kürt dili ve kültürüyle çok yakından ilgilenen İ. A. Orbeli, bu kursun öğretmenliğini yapıyordu. Kürdistan'da (Erzurum), Çarlık Rusyası adına Konsolosluk görevi yapan Aleksandır Jaba, 1848-1866 yıllarında "Kürt Klasiklerinden Seçmeler", "Kürtçe-Franazca Sözlük", "Fransızca-Kürtçe Büyük Sözlük"ü yayınladı.
Ekim Devrimi'nden sonra, sayıları 300 bin civarında olan SSCB'deki Kürtler, Kürtçe eğitim imkânına da kavuştular. Çeşitli üniversitelerde Kürt dili ve edebiyatı bölümleri açıldı ve bölümlerin bazılarına bizzat Kürt bilim adamları başkanlık yapıyordu. Örneğin, Hecîyê Cındî, Ermenistan Bilimler Akademisi'nin Kürt Dili Bölümü'nde profesördür ve okullarda okutulan Kürtçe ders kitaplarından onlarcasının yazarıdır. Leningrad Üniversitesi Şark Dilleri Bölümü'nün Kürt Dili Kürsüsü profesörü olan Qanatê Kurdo, Kürt dili ve edebiyatına ilişkin çok sayıda kitap yanında Kürtçe-Rusça Sözlük (34 bin kelime, 1960) de yazmıştır.
1925'ten itibaren Erivan ve çevresinde, Kürtçe eğitim veren ilk ve orta dereceli okullar açıldı. Bu okullarda bütün dersler Kürtçe veriliyordu. Ayrıca, Rusça ve Ermenice dersleri vardı. Eğitim dilinin Kürtçe olmadığı, ama Kürt nüfusunun olduğu bazı yerlerdeki okullarda ise, Kürt Dili ve Edebiyatı dersi yer alıyordu. Gerek Kürtçe ders kitaplarının hazırlanması, gerekse sözkonusu okullara Kürtçe ders verecek öğretmenlerin yetiştirilmesi için çok hızlı örgün ve yaygın eğitim çalışmaları yapıldı. Kürtçe ders verecek öğretmenler yetiştirmek amacıyla Erivan'da bir yüksek okul açıldı. Ayrıca kısa süreli kurslar da düzenlenerek öğretmen ihtiyacı giderilmeye çalışıldı. Bu kurslarda da öğretmenlik yapan Qanatê Kurdo şunları soyuyor "1935'te Abaran nahiyesine gitmiştim, burada Kürt Okullarına öğretmen yetiştirme kursları açılmıştı. Burada, Büyük Çamuşan Küyü’nde Kürt dili ve edebiyatı dersini veriyordum".
1928 yılında latin harfleriyle bir alfabe hazırlayan Kürtler yakın zamana kadar yayın faaliyetini sürdüren Riya Teze isimli bir gazete çıkardılar.
9 Temmuz 1934'te, Erivan'da ilk kez Kürdoloji Kongresi yapıldı. Bu kongrede şu kararlar alındı:
"1- Kürtçe edebi dilinin geliştirilmesi. 2- Doğru yazma ve Kürtçe alfabesinin geliştirilmesi. 3- Kürtçe gramerinin yeniden yazılması 4- Yeni sözcüklerin türetilmesi".
1930-31 yıllarında 27 Kürt okulunda 1951 öğrenci Kürtçe eğitim görüyordu.
Ancak, Kürt okullarına ekim devrimiyle açılan özgürlük kapısı, 1938'e kadar devam edebildi. Bu yıllarda çoğu demokratik hak gibi, Kürt okulları da ortadan kaldırıldı. Ancak, Kürtçe eğitim, Ermeni okullarında, Kürt Dili ve Edebiyatı Dersi olarak devam etti. Kürt nüfusunun olduğu yerlerdeki Ermeni okullarında Kürt dili ve edebiyatı, ders olarak halen de okutulmaktadır.
SSCB'de Kürtçe eğitimin yaşam bulduğu diğer bir yerde KURDÎSTANA SOR'dur. 1923'te Azerbeycan Cumhuriyeti’ne bağlı olarak kurulan Kurdistana Sor (Otonom Kürt Bölgesi), bugünkü Karabağ ile Ermenistan sınırlan arasında yer alıyordu ve başkenti Laçin idi. 1926'da 42000 nüfusu olan Kürdîstana Sor, aynı yıl Azerbeycan Komünist Partisi'nin karan ile ortadan kaldınldı.
5- Avrupa'da Kürtçe Eğitim
Avrupa ülkelerinin çoğunda üniversite veya yüksek okullara bağlı Kürdoloji bölümleri vardır (Sorbon Üniversitesi gibi). Yine Avrupa ülkelerinin çoğunda Kürtçe kursları vardır. Her 10-15 öğrenci için bir sınıfın açıldığı bu Kürtçe kurslarında genellikle Kürt öğretmenler görev almaktadır. Bu kursların organizasyon ve finansmanını belediyeler yapmaktadır. İsveç ve Almanya'da ilk ve orta dereceli okullarda Kürtçe bir ders olarak okutulmaktadır. Almanya'nın Aşağı Saksonya Eyaletindeki Kürt öğretmenler, "Kürt dili, kültürü ve eğitimi temel stratejisi" ile "Aşağı saksonya Kürdistanlı Öğretmenler ve Eğitimciler Derneği"ni bu yıl kurdular (1992).
İsveç, bütün yabancılar için olduğu gibi, Kürtler için de anadilde eğitim olanağını en iyi sağlayan Avrupa ülkesidir. 1977'de uygulamaya konulan "ANADİL REFORMU", yabancılara kendi dilleriyle eğitim imkânı sağlamaktadır, İsveç dilini de öğretmeyi içeren bu program belediyelerce yürütülmektedir.
İsveç'te Kürt nüfusunun fazla olduğu şehirlerdeki temel öğretim okulları ile liselerde Kürtçe bir ders olarak okutulmaktadır. Bu okullardaki Kürtçe dersine öğretmen yetiştirmek amacıyla 1984'te "Kürt Yüksek Öğretmen Okulu" açıldı. Batı Avrupa'nın ilk Kürt Çocuk Yuvası 1984'te İsveç'te açıldı. İkisi İsveçli üçü de Kürt olan yuvanın eğitimcileri çocuklara İsveççe ve Kürtçe olarak iki dilden bir eğitim vermeye çalışıyorlar. Kürt çocukları için bir başka hizmet de, çocukların hafta sonu zamanlarını değerlendirmek amacıyla "Cumartesi Okulunun açılmasıdır. Okul öğrencilerinin Sıvan Perver'le birlikte oluşturdukları çocuk korosu, "Şıvan'ın Çocukları" ismiyle bir kaset çıkarmışlar.
Yetersiz de olsa Kürtler, Kürtçe eğitimi hep önemsemişler ve ulusal talepleri arasında sürekli yer vermişler. Buna en iyi örnek, 1907 baharında Osmanlı baskılarının yoğunlaşması nedeniyle toplanan Kürt aşiret reisleri, köklü ailelerin liderleri ve şeyhlerin Osmanlı yönetim merkezine gönderdikleri telgraftır:
a- Kürt dilinin bütün Kürt bölgelerinde resmi dil olması
b- Öğrenim dilinin Kürtçe olması
c- Kürdistan'daki yönetici ve memurların Kürt olması
d- Vergi sisteminin olduğu gibi muhafazası, ancak toplanan paranın Kürdistan'da okul ve yol yapımı için kullanılması.
Tamamen ulusal ve insani talepler içeren yukarıdaki telgraf, başka diyarlara medeniyet götüren! Osmanlı Devleti tarafından bir "başkaldırı ilanı" olarak kabul edildi ve seferberlik ilan edildi.
IV- KÜRTÇE EĞİTİM İÇİN ÖNERİLER
Kürtçe eğitim esas olarak, Kürtlerin kendi geleceklerini belirleme hakkına bağlıdır. Kürtlerin nasıl, kimlerle ve hangi statüde yaşayacaklarına karar verecek olan Kürt ulusunun kendisidir. Kürtçe eğitim de bu hakkın kullanımına bağlı olarak şekillenecektir. Bu yazıda, uluslarının kendi geleceklerini belirleme hakkının, Kürt ulusu için bir hak olduğunu ve demokratiklik iddiasında olan herkesin Kürtlerin bu hak mücadelesinden yana olmaları gereğini belirtip, mevcut idari yapı temelinde Kürtlerin eğitim alanındaki talepleri üzerinde durulacaktır.
Türkiye'deki Kürt nüfusunun yerleşmesi iki boyutludur
1- Kürtlerin binlerce yıldan beri üzerinde yaşadıkları ve nüfusun ezici çoğunluğunu oluşturdukları Doğu ve Güneydoğu denilen, Kürdistan coğrafyasının kuzeyini oluşturan alandaki yerleşme.
2- Osmanlı döneminde başlayan ve Cumhuriyetle günümüze kadar devam eden sürgünler, zora dayalı asimilasyon ve ekonomik nedenlerle Türkiye'nin batı bölgelerindeki yerleşme.
3- Orta Anadolu ve metropellerin bazı yerlerinde çoğunluk oluşturan Kürtler.
Yerleşmelerden birincisi, kendi topraklarında nüfusun çoğunluğunu oluşturan bir ulusa, ikincisi ise, azınlık teşkil eden bir ulusal topluluğa, üçüncüsü ise ilk ikisinin arasında bir yere tekabül eder. Eğitim alanındaki öneriler de bu konumlanmaya uygun olarak farklılık gösterecektir.
Kürdistan'daki ilk, orta ve yüksek dereceli okullarda eğitim dili Kürtçe olmalıdır. Nasıl ki 170 bin nüfuslu Kuzey Kıbrıs'ta bütün kademelerde Türkçe eğitim uygulanıyorsa, Kürdistan'da da, şu anda var olan ve ihtiyaçlar ölçüsünde yeni açılacak olan eğitim kurumlarında bütün dersler Kürtçe verilmelidir. Ders kitap ve programları Kürtçe yazılmalı, öğretmen ve öğretim üyelerinin derslerini Kürtçe verebilmeleri için hızlı, kısa süreli kurslardan geçirilmeleri sağlanmalıdır.
Kürdistan'daki eğitim fakültelerine yenileri de ilave edilerek Kürtçe eğitim veren okullara öğretmen yetiştirilmelidir. Ayrıca İstanbul, Ankara, İzmir gibi şehirlerin üniversitelerinde de Kürt dili ve edebiyatı bölümleri açılarak hem Kürt kültürünün araştırılması hem de Kürtçe eğitime katkı sağlayacak öğretmen ve öğretim üyelerinin yetiştirilmesi sağlanmalıdır.
Kürdistan'da var olan ve yeni açılacak olan tüm eğitim kurumlarında eğitim dilinin Kürtçe olması elbette savunulamaz. Türk nüfusu ve eğitimlerini Türkçe yapmak isteyenlerin sayılarına göre uygun sayıda Türkçe eğitim veren okullar kuşkusuz olmalıdır. Ayrıca, Kürtçe eğitime geçiş de bir günde becerilecek bir olay değildir. Eğitim ilkeleri, ihtiyaçlar ve imkanlar bu süreci birkaç yıla yayabilir, hatta daha da uzun olabilir. Zaten Kürtçe eğitime geçişin süresi ve daha önemlisi şekli ayrı bir tartışma konusudur. Bütün kademelerde (ilk-orta-yüksek) aynı anda veya ilk kademeden başlayarak süreç içinde diğer kademelerde de Kürtçe eğitime geçmek iki farklı yöntem olarak tartışılmalıdır, ikisinin de arasında bir yer alan başka bir geçiş yolu da düşünülebilir. Dünyada bu yöntemlerden her birisinin de uygulandığına ilişkin örnekler vardır.
Örneğin, az sayıda Türkün yaşadığı Yugoslavya'da Türkçe eğitime geçiş kademeli olmuştur. Irak'ta ise, Özerklik Antlaşması'ndan sonra her üç kademede de birden Kürtçe eğitim başlatılmıştır. Burada sorun, okul sayısında değil, okulun kademesindedir (ilk-orta-yüksek). Türkiye'de, ilk ve orta dereceli okulların önemli bir kısmında ve az sayıda yüksek okulda kısa süreli (en fazla bir yıl) hazırlıklarla aynı anda Kürtçe eğitime başlamak imkânı vardır. Bunun daha kısa sürede ve daha iyi olabilmesi için başka devletlerin vatandaşı olup ve Kürtçe eğitime katkı sağlayabilecek insanların buraya gelmelerine imkân sağlanmalı hatta teşvik edilmelidir. Ayrıca, vatandaşlıktan çıkarılan, cezalara çarptırılan ve haklarında kovuşturmalar yapılan Türkiye dışındaki Kürtlerin de gelebilmeleri sağlanmalıdır. Gerek dışarıdaki Kürtlerin gelebilmeleri, gerekse bugün Türkçe eğitim veren okullarda öğretmenlik yapan 100 bin kadar Kürt öğretmen gözönüne alındığında aynı anda her derecedeki okulda Kürtçe eğitime başlamanın bir hayal olmadığı da görülebilir. Yeter ki buna imkân ve fırsat sağlansın.
Kürdistan'da, gerek Türkler, gerekse başka milliyetlerden isteyecek insanlar için Türkçe eğitim verecek okulların gereğine yukarıda değinilmişti. Ayrıca, Kürt ve Türk olmayan ulusal toplulukların (Arap, Ermeni vs.) da kendi dilleriyle eğitim yapmalarına olanak sağlayacak okullar da açılmalıdır.
Kürtçe eğitim veren okullarda Türkçe, diğerlerinde ise Kürtçe zorunlu ders olmalıdır.
Kürdistan dışında, Türkiye'nin çeşitli yerlerinde yerleşmiş Kürtler için de Kürtçe eğitim veren okullar açılmalıdır. İlk ve orta derecedeki bu Kürt okullarının sayısı şehirlerdeki Kürt nüfusu ve Kürtçe öğrenim görmek isteyecek Kürtlerin sayıları gözönüne alınarak tespit edilmelidir. Bilindiği gibi bazı şehirlerdeki kimi semt ve ilçelerde Kürt nüfusu ya çoğunluk ya da ikinci kalabalık nüfus durumundadır (İzmir Kadifekale, Mersin’in bazı semtleri gibi). Dolayısıyla İstanbul, İzmir, Mersin, Adana gibi şehirlerde Kürtçe eğitim verecek çok sayıda ilköğretim okulu ile lisenin açılması gerekir. Bu okullarda da Türkçe zorunlu ders olmalıdır. Ayrıca, yeterli sayıda Kürt öğrencinin bulunmadığı yerlerdeki Türkçe eğitim veren okullara Kürtçe dersi konulmalıdır.
Kürtleri inkâr etmeye veya görmezlikten gelmeye dayalı ders kitapları, bu gerçek dışı özelliklerinden arındırılmalıdır. Özellikle, coğrafya, tarih gibi sosyal içerikli ders kitapları Kürtlerin tarihi, coğrafyası ve tüm ulusal özellikleri gözönüne alınarak, bilimsel bir tarzda yeniden yazılmalıdır. Böylece, Türkiye'deki ders kitaplarında, Irak'taki az sayıdaki Türkmenden sözedip, milyonlarca Kürdü yok saymak gibi bilim dışı saçmalıklardan kurtulmuş olur.
Televizyon ve radyonun en az birer kanalı, Kürtçenin öğretilmesine ve Kürtçe eğitime katkı sağlamak amacıyla Kürtçe yayın yapmalıdır. Ayrıca normal programlı Kürtçe yayın yapan TV ve Radyo kanalları olmalıdır.
Kürtçe, ikinci resmi dil olarak kabul edilmelidir, birden fazla dili resmi dil olarak kullanan ülke sayısı hiç de az değildir. Örneğin, İsviçre'de Almanca konuşanlar nüfusun % 74'ünü, Fransızca konuşanlar % 24'ünü ve İtalyanca konuşanlar da % 5'ini oluşturuyorlar ve her üç dil İsviçre'de resmi dil olarak kullanılıyor. 50 bin kadar kişinin konuştuğu Romen dilinin de dördüncü resmi dil olması için İsviçre'de çalışmalar yapılmaktadır (Özgür Gündem, 11 Temmuz 1992). Güney Afrika Cumhuriyeti’nde 11 resmi dil vardır.
V- KÜRTÇE EĞİTİM VE KÜRT KURUMLARI
1- Kürtçe Eğitim ve Kürt Öğretmenler
Kürtçe eğitim, her kişi ve kurumdan çok Kürt öğretmenlerini ilgilendirmelidir. Her öğretmen gibi Kürt öğretmenler de, Kürt çocuklarını asimile eden, Türkleştiren ırkçı-asimilasyoncu eğitim sisteminin uygulayıcıları konumundadırlar. Kendilerini de asimile eden bu uğursuz ve talihsiz rolden kurtulabilmeleri Kürtçe eğitimin uygulanmasına bağlıdır. Kürtçe eğitimi uygulayacak öğretmen kadrosunun da en önemli seçeneğidirler.
Böylesine önemli bir konumda olan Kürt öğretmenler, geçmişten günümüze Kürtçe eğitim için ne yaptılar ve bugünden sonra ne yapmalıdır? 1970'lerin ikinci yansına kadar geçen süreçte Kürt öğretmenleri, Türkiye öğretmen hareketi içerisinde ulusal kimliği ve Kürtçe eğitim talebini öne çıkaran bir konumda görülmüyor. TÖS vb. öğretmen kuruluşlarında tek tek yer alan Kürt öğretmenlerin ulusal kimlikleri ile bir grup oluşturduklarına veya bu kuruluşların programlarına Kürtçe eğitim talebinin dahil edilmesine yönelik çalışmalarına ilişkin hiç bir belgeye rastlanmıyor. Örneğin, TÖS'ün 4-8 Eylül 1968'de Ankara'da düzenlediği, Devrimci Eğitim Şurası'nın çalışmalarını içeren 500 küsur sayfalık kitapta (Devrimci Eğitim Şurası, TÖS Yayınları, Mart 1969) Kürtçe eğitim ile ilgili tek bir kelime yer almıyor. Kitap, öğrencilerin biyolojik ihtiyaçlarından din eğitimine kadar bir sürü konuyu içermesine rağmen, eğitimin şoven-asimilasyoncu özelliğine ve Kürtçe eğitime hiç yer vermiyor. Devrimci Eğitim Şurası, resmi görüşün dayattığı gibi (Türk kültürü, Türk çocukları, Türk gerçekleri) Türkiye’deki herkesi Türk sayan bir mantıkla çalışmıştır.
1970'lerin ikinci yarısından itibaren Türkiye öğretmenlerinin esas örgütlü gücünü TÖB-DER temsil etmektedir. Bu dönemde Kürt öğretmenler, Töb-Der içerisinde ulusal kimlikleri ve Kürtçe eğitim talebi ile yer almaya başlıyorlar. Bu tutum, Kürtçe eğitim talebinin Töb-Der programına alınmasında ve Töb-Der'in düzenlediği Demokratik Eğitim Kurultayı'nda da ciddi bir tarzda işlenmesinde önemli bir rol oynuyor. Töb-Der'in genel merkez ve şube yönetimlerinde yer alan Kürt öğretmenler, "Anadilde Eğitim Hakkı" ve "Irkçı Şoven-Asimilasyoncu Eğitime Hayır" şiarlarının öğretmen hareketince benimsenmesi ve kamuoyu gündemine girmesinde kayda değer çalışmalar yaptılar. Siyasi söylemin ağırlıkta olduğu bu dönemde Kürt öğretmenler, siyasi grupları aşan ve Kürtçe eğitimi esas alan bir birlikteliği kendi aralarında ne yazık ki becerememişler. Kürt öğretmenler, Kürtçe eğitimin sorunlarına çözüm üretecek kurumlar yaratamamış ve daha da önemlisi Kürtçe eğitimin altyapısını oluşturmaya yönelik çalışmaları yapmamışlar.
Irkçı eğitime karşı anadilde eğitim hakkını savunup bu konuyu güncelleştirmeleri ile ulusal kimliklerini ön plana çıkarmaları bu dönem Kürt öğretmenlerinin başarıları; siyasal görüşleri temel alan kümelenmeyi aşamamaları ve Kürtçe eğitimin alt yapısını oluşturmaya yönelik çalışmalarla bu çalışmaları organize edecek kurumları yaratamamaları başarısızlıkları olarak değerlendirilebilir.
1980'li yılların sonlarına doğru yeniden canlanan Türkiye öğretmen hareketi içerisinde Kürt öğretmenler de ulusal kimlikleri ve Kürtçe eğitim talepleri ile yer almaya başladılar. Eğit-Der'e kuruluşundan sonra katılıp etkinlik göstermeye çalışan Kürt öğretmenler, Eğit-Sen'de kuruluş çalışmalarına da katılarak yer aldılar. Daha sonra Eğit-Sen ile Eğitim-İş’in birleşmesiyle oluşan Eğitim-Sen’de de yer aldılar. Ancak ve ne yazık ki bu dönemde de Kürt öğretmenler önceki dönemin yanlış ve eksikliklerini bir daha tekrarladılar, çeşitli birimlerde yönetime girmekle yetindiler, sendika tüzüğündeki “anadili ile eğitim” maddesini bile kaldırmaya oy verdiler.
Kürt öğretmenlerce esas olarak becerilmesi gereken iki yönlü görev; mevcut ırkçı eğitimin eleştirisi temelinde Kürtçe eğitim hakkının en geniş kesimlerce benimsenmesi ve savunulmasını sağlamaya çalışmak ile Kürtçe eğitimin somut pratik ihtiyaçlarına yönelik hazırlıklar yapmaktır.
Somut-pratik ihtiyaçlar nelerdir? Herşeyden önce, Kürtçe konuşmak, okumak ve yazmaktır. Bugün Kürtçe'yi doğru dürüst okuyup yazabilecek Kürt öğretmen sayısı sayılarının yüzde biri bile değildir. Kaldı ki Kürtçe okuyup yazmak da yetmez, Kürtçe eğitim, derslerin Kürtçe işlenmesi demek olduğuna göre Kürt öğretmenlerinin sınıfta derslerini Kürtçe anlatabilecek düzeyde Kürtçe'yi bilmeleri gerekiyor. Ders kitap ve programlarının Kürtçe yazılmaları gerekiyor. İlk, orta ve yüksek dereceli Kürt okulları için Kürtçe dilbilgisi kitapları, genel özellikte olanlarının yanında Kürt tarihi, edebiyatı, müziği, folklorunun Kürtçe yazılması gerekiyor. Bu listeyi çok daha uzatmak mümkün, ama bu asgari gereklilikler bile Kürt öğretmenlerini bekleyen ne kadar çok işin ve Kürt öğretmenlerinin bunlara ne kadar hazırlıksız olduğunu göstermeye yetiyor.
Kürtçe eğitimin başlangıcını yasal iznin çıkacağı tarih olarak düşünmek, son derece yanlıştır. Kürt ulusunun en meşru haklarından olan Kürtçe eğitimi, bugünden başlayarak en küçük imkânı değerlendirerek uygulamaya çalışmak gerekir. Kürt öğretmenlerinin kendi aralarında Kürtçe gramerini çalışmaları, kürt tarihi, edebiyatı vb. konularda kendilerini yetiştirmeleri, giderek yakın çevrelerinden insanları da bu çalışmalarına katmaları basit bir Kürtçe eğitim uygulaması değil midir?
Dincilerin öğrencileri ev gibi yerlerde toplayıp eğitmeye çalışmaları gibi uygulamaları Kürtler, Kürt dili ve kültürü için niye yapmasın? Kürt nüfusunun yoğun olduğu yerlerin okullarında öğretmenler, şartları da gözeterek Kürt dili ve kültürünü arada bir de olsa niye anlatmasın?
Kürt öğretmenler, öğretmen kuruluşlarının da desteğini alarak ve hatta onlarla birlikte "Türküm, doğruyum, çalışkanım" ile başlayan "andımız" gibi ırkçı uygulamalara karşı kampanyaları niye başlatmaya çalışmasın?
Bütün bu vb. çalışmaların hakkıyla yapılabilmesi, Kürt öğretmenlerinin birlikte olmaları ve birlikteliği verimli kılabilecek ortak kurumları yaratmalarına bağlıdır. Bu olmadan da tek tek veya küçük gruplaşmaların yapacakları elbette vardır. Ama bu yapılabileceklerin yarısından da çok daha az ve geçmişte olduğu gibi kayda değer olmayacaktır.
Kürt öğretmenlerinin birlikte ortak kurumlar yaratmaları için, Kürt ulusal haklarına ve ulusal güçlerine karşı olmamak ve Kürtçe eğitimi savunmak yeterli koşul olmalıdır. Hatta, ikincisinin birincisini de içerdiğini düşünerek Kürtçe eğitimden yana olmak, Kürt öğretmenlerinin birlikteliğinde yeterli koşul olabilir. Böylece, sadece Kürtçe eğitimi temel alan çok geniş bir Kürt öğretmenler birlikteliği ve birlikteliğin muazzam gücü ile onlarca yıldan beri becerilemeyen işler birkaç yılda kotarılabilir. Kürt öğretmenler birliğinin herhangi bir siyasal grubu karşısına almak veya herhangi bir siyasal grubun nüfuz alanına, güdümüne girmek gibi bir misyonu olmamalıdır. Her türden örgüte karşı bağımsız olmalıdır. Bu, siyasetle uğraşmayacağı anlamına gelmiyor. Irkçı eğitime karşı olmak, Kürtçe eğitimi savunup gerekleri doğrultusunda çalışmalar yapmanın gerektirdiği sınırlar içinde siyasetle uğraşacaktır.
Böylesine çalışma alanı net ve somut olarak belirlenmiş ve örgütlenme çerçevesi geniş tutulmuş bir Kürt öğretmenler birliği, içerden ve dışardan çok büyük bir taban bulacağı gibi, her kesim ve meslekten çok büyük sempati ve destek alabilecektir. Bu birliktelik, eğitim alanında Kürt ulusal kurumlarının oluşmasında da çok önemli bir rol oynayabilir. Örneğin, dil komisyonu, bilim akademisi, çeşitli konuları (tarih, edebiyat vs.) araştırma birimleri vb. öğretmen birlikteliğinin katkısı ile çok kısa sürede oluşuturulabilir.
Kürt öğretmenler, nasıl bir kurumlaşmaya gidebilirler?
Öncelikle becerilmesi gereken yukarıda özetlenen anlayış birlikteliğinin yaratılmasıdır. Bu becerilebilirse kurumlaşmanın biçimi o kadar önemli ve zor değildir. Dernek, vakıf, enstitü, yayın şirketi gibi kurumlaşmalardan herhangi birisi tercih edilebilir. Anlayış birliği sağlandıktan sonra, var olan vakıf, enstitü veya yayın şirketinin bir alt birimi olarak kurumlaşmak da mümkündür. Ancak bu kurumlaşma bir sendika tarzında olamaz (bunun nedenlerine aşağıda değinilecektir).
Kürt öğretmenler birliği ile belli bir siyasal görüşte olan Kürt öğretmenlerinin birliktelikleri aynı şeyler olmadığı gibi birbirine karşıt şeyler de değildir. Birincisi Kürtçe eğitim ile sınırlanmış ve sadece bu alanda çalışmalar yapan bir birliktelik iken, ikincisi Kürtçe eğitime ilaveten siyasal görüşlerde anlaşmayı ve siyasal görüşler doğrultusunda işler yapmayı hedefler. Birbirine karşıt da değildir: Çünkü Kürtçe eğitim, her iki birlikteliğin de ortak talebidir.
Siyasal görüş etrafında biraraya gelenler, geniş birlikteliği siyasal gruplara angaje etmeye ve geniş birliktelik de diğerlerini uygun ortamlarda kendi özgün çalışmalarını yapmalarına engel olmaya çalışmadığı sürece hiç bir sorun ve karşıtlık yoktur. Bütün mesele, oyunu kurallarına göre oynamaya herkesin saygı göstermesidir. Haklılığına, doğruluğuna ve gücüne inanan, siyasi gruplar başta olmak üzere, ulusal kurumların gereği konusunda samimi olan her grubun böylesine geniş bir Kürt öğretmenler birliğinden yana olması gerekir. Çünkü, Kürt ulusunun böylesine geniş ulusal birlikteliklere ihtiyacı çok büyüktür ve böylesine geniş birlikteliklerden en çok yarar görecek olan siyasal grup, doğru yolda, haklı zeminde mücadele eden grup olacağından da kuşku duymamak gerekir.
Kürt sorununun çözümü konusunda farklı önerileri (bağımsız devlet, federasyon, otonomi, bireysel kültürel haklar vs.), mücadele yol ve yöntemleri hakkında farklı düşünceleri savunuyor olmak, Kürt öğretmenler birlikteliğinde yer almaya engel olmamalıdır. Birliktelik, ne bunlardan birine karşıdır, ne de birinin savunucusudur. Birlikteliğin içinde yer alanlar bunlardan birisini savunabilir, karşı da olabilir, bu onların siyasal tercihleridir ve bu konudaki görüşlerini siyasal platformlarda savunabilir, uğrunda mücadele verebilir.
Kürt öğretmenler birliği, hiç bir şey yapmayıp sadece şu üç alandaki çalışmaları bile gerçekleştirse Kürt eğitim yaşamına çok büyük katkı sağlamış olur:
1- Kürt öğretmenler arasında Kürtçe okuma ve yazmayı yaygınlaştıracak, Kürtçeyi grameriyle birlikte öğretecek bir çalışmayı düzenlemek.
2- Kürtçe eğitim arşivi ve kütüphanesini oluşturmak. SSCB'de Kiril, Irak ve İran'da Arapça alfabelerle yazılmış Kürtçe ders kitaplarını temin edip Latin harfleriyle Kürtçe yazılmalarını sağlamak. Dünyanın çeşitle yerlerinde başka dillerle yazılmış Kürt dili ve kültürüne ilişkin kitapları Kürtçe eğitim kütüphanesine kazandırmak.
3- Her branşta ve eğitimin her kademesine göre Kürtçe kitaplarının yazılması için çalışmalar yapmak.
Kürt Öğretmenler için öneriler tüm Kürt kurumları için içerik bakımından geçerlidir, her kes ve kurum kendi alanlarında aynı şeyleri yapmalıdır. Kürt Avukatlar Birliği, Kürt Mühendisler Birliği, Kürt Dilbilimciler Birliği vb. olmalıdır. Bu mesleki örgütlerin üst kurumu da olmalıdır.

 

Posted in: tirki

Comments

There are currently no comments, be the first to post one!

Post Comment

Name (required)

Email (required)

Website

Efendinin suçunu üstlenmek: Kürtler ve Ermeni soykırımı

Bazı çevreler ellerinde “Kürtlerin azımsanmayacak bir kesiminin soykırıma katıldığına dair yeterli derecede bilgi ve kanıt olduğunu” iddia ediyorlar. Bizim elimizde olmayıp onların elinde bulunan “bilgi ve kanıt”ları merak edi...
Hejmara şirova (0)   Lê nerin (3791)


Afganistan’da Solun Yok Edilmesi Hastalıklı Bir Toplum Yarattı
Vijay Prashad
Afganistan’da Solun Yok Edilmesi Hastalıklı Bir Toplum Yarattı
​Afganistan’ı solun yönettiği zaman kadınlar öğretmenlik işlerinin yüzde 70’ine, sivil memuriyetin de yüzde 50’sine sahipti. Bu olumlu dinamiği bozan Batıydı. Batı’nın ve Suudiler’in parmak izi bulunan her noktada toplum...
Hejmara şirova (1)   Lê nerin (5651)


Sovyetler Birliğinin Kürdlere Karşı Resmi Tavrına İlişkin Önemli Bir Belge
Aso Zagrosi
O dönem Sovyetler Birliğinin  Dışişleri Bakanı  olan  Molotov’un   gönderdiği bu  talimatlar   SSCB’nin    Doğu  Kürdistan  politikası  olarak devam etti.    Sovyetler Birli...
Hejmara şirova (0)   Lê nerin (5385)


CIBRANLI HALİT BEYİN ERZURUM’A YERLERŞMESİ
Abdulbari Han
Halit bey, Erzurum’a yerleştikten sonra yaptığı ilk iş, daha önce Varto’da çerçevesini çizdiği ‘AZADİ’ örgütünü kurmak olur. Her ne kadar bazı kaynaklar 1920 veya 1922 yıllarını işaret ediyorlarsa da, bunun doğru olmadığı kong...
Hejmara şirova (0)   Lê nerin (5642)


Newşirwan Mustafa ve Kürdistan Başkanlığı Meselesi
Aso Zagrosi
KDP Merkezi Yayın organı Xebat gazetesi 22 Ağostos tarihinde imsasız yayınladığı “ Parti ve Yekiti” adlı baş yazısında yine Newşirwan Mustafa’yı doğrudan hedef aldı. Bu makalede “ YNK’ de bir kesimin iradesini Nawşirwan ...
Hejmara şirova (0)   Lê nerin (5975)


MEHMET EMİN ÖZDEN'İN ÖYKÜSÜ
Ahmet Zeki Okçuoğlu
İddiaya göre Dr. Şivan ve diğer iki arkadaşımız Sait Elçi ve diğer iki kişiyi öldürmüşlerdi. Bunun bir komplo olduğu sonradan ortaya çıkacaktı.  TC devleti ve müttefikleri, hazırlık yaptığımız direniş hareketini doğmadan boğmak için tertiplemiş...
Hejmara şirova (0)   Lê nerin (6724)


LİDERLER TOPLUMA GÜVEN VERMELİDİR
Abdulbari Han
Bilinen bir gerçektir ki Hamidiye Alayları sultan Abdulhamit’in 1892 yılında Kürt ağa ve beylerin çocuklarını İstanbul’daki aşiret mektebinde eğitmeye başlaması ve bunların içinde başarılı olanları askeri okul ve akademiye göndermeye başl...
Hejmara şirova (0)   Lê nerin (7887)


NİSAN KARANLIĞI
Abdulbari Han
1925 yılında böyle yağmurlu ve karanlık bir nisan gecesinde Şeyh Sait efendi ile yanındaki 400 atlı süvari bulundukları Solhan ilçesi Gırvas (Arakonak) köyünden, Varto ilçesinin Habiban (Haksever) köyüne hareket ederler. Burada üç gün konaklandıktan ...
Hejmara şirova (0)   Lê nerin (4448)


Tarihin Tozlu Sayfalarında Dr. Nuri Dersim’den Feride’ye Mektup
Nevin Güngör Reşan
Tarihin Tozlu Sayfalarında Dr. Nuri Dersim’den Feride’ye Mektup
Aşağıda orijinalini vereceğimiz Feride’ye mektup,bizzat Nuri Dersimi’nin kaleminden Feride’ye duyduğu derin saygı ve sevgi, aşkve muhabeti anlatır. Feride’nin hayatındaki rolü ve emeği, bu mücadeleye biçtiği yüksek değer bunu ...
Hejmara şirova (0)   Lê nerin (14020)


Sehîdê Welat Dr. Şivani Aniyoruz
Mehmet Ali Ateş
Sehîdê Welat Dr. Şivani Aniyoruz
Zaman, gecmisle yüzlesme zamanidir. Sözü uzatmadan, evirip cevirmeden biz; akrabalari olarak, Civraklilar olarak, Dersimliler olarak, Kürdistanlilar Kürdistanin Özgürlük savascilari olarak, yoldaslari olarak bu durumdan utanc duyuyoruz. Manevi hatira...
Hejmara şirova (0)   Lê nerin (9760)


Page 1 of 4First   Previous   [1]  2  3  4  Next   Last   
123movies