|
|
İsmail Beşikçi posted on December 23, 2013 00:22
Boğaziçi Üniversitesi’nde, 12 Aralık 2013 günü, Rektörlük Konferans Salonu’nda Fahri Doktora töreni vardı. Boğaziçi Üniversitersi Fen-Edebiyat Fakültesi’nin önerisiyle, Prof Dr. Engin Bermek, Dr. İsmail Beşikci, Prof. Dr. Zeynep Çelik Fahri Doktora unvanına layık görüldü. Belgeler, Rektör Prof. Dr. Gülay Barbarosoğlu ve Fen-Edebiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. B. Gülen Greenwood tarafından verildi.
Fahri Doktora töreni, Boğaziçi Üniversitesi’nin 150. Kuruluş yıldönümüne rastlıyor.
Bu münasebetle, Boğaziçi Üniversitesi’nin son sekiz-on yıllık tarihine bakmak gereğini duyuyorum
1.İstanbul Bilgi Üniversitesi’nde, 23-25 Eylül 2005 tarihlerinde, “İmparatorluğun Çöküş Döneminde Osmanlı Ermenileri, Bilimsel Sorumluluk ve Demokrasi Sorunları” başlıklı bir konferans yapıldı. Bu konferansı, Boğaziçi Üniversitesi, İstanbul Bilgi Üniversitesi ve Sabancı Üniversitesi birlikte düzenlemişti.
Konferans aslında, 25-27 Mayıs 2005 tarihlerinde, Boğaziçi Üniversitesi’nde gerçekleştirilecekti. Kemal Kerinçsiz’in başını çektiği Hukukçular Birliği Derneği’nin girişimleriyle, Dördüncü İdare Mahkemesi tarafından yürütmenin durdurulması kararı verildi. Konferans ertelendi.
Bir ara, konferansın 22 Ağustos 2005 tarihinde yapılacağı, Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’ün açış konuşması yapacağı söylendi. Bu gerçekleşmedi.
23 Eylül 2005 günü, Dördüncü İdare Mahkemesi, yeniden yürütmenin durdurulması kararı verdi. Ama bu karar Boğaziçi Üniversitesi’ni ve sabancı Üniversitesi’ni kapsıyordu. İstanbul Bilgi Üniversitesi’ni kapsamıyordu. Konferans 24-25 Eylül günlerinde, İstanbul Bilgi Üniversitesi, Dolapdere Kampusu’nda gerçekleştirildi. Konferansın gerçekleştirilmesinde, , İstanbul Bilgi Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Aydın Uğur’un, Sabancı Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Tosun Terzioğlu’nun, İstanbul Bilgi Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ayşe Soysal’ın çok büyük emekleri vardır.
Konferansta sunulan bildiriler, Mart 2011 de, İstanbul Bilgi Üniversitesi tarafından kitaplaştırılarak yayımlandı.
2.Boğaziçi Üniversitesi, 25 Ocak 2013 de, 6. Hrant Dink İnsan Hakları ve İfade Özgürlüğü Konferansı düzenledi. Konferansta konuşmacı Naom Chomsky’ydi.
Türkiye’de, üniversite tarihinde bu iki konferansta çok önemlidir. Bu iki konferans da resmi görüşün eleştirisi olarak değerlendirilebilir. Her iki konferans da, ezber bozucu bir faaliyet olarak anlaşılabilir.
3. Boğaziçi Üniversitresi’nin, Prof. Dr. Engin Bermek, ve Prof. Dr. Zeynep Çelik’le birlikte, İsmail Beşikci’ye Fahri Doktora unvanı vermesi de dikkate değer bir olaydır. Ama, Ekümenik Patrik Bartholomeos’a Fahri Doktora unvanının verilmesi çok daha anlamlıdır. Çevre Bilimleri Enstitüsü Müdürlüğü’nün önerisi üzerine, Ekümenik Patrik Bartholomeos’a verilen Fahri Doktora unvanının gerekçesinde şu görüşler dile getirilmektedir: “Dünyada ekolojik denge ve biyoçeşitliliğin korunması, endüstriyel kirlilik, temiz içme suyu kaynaklarının geniş kitlelere temini, küresel iklim değişikliği gibi çeşitli çevre konularına öncülük yaptığı girişimler, geniş kitlelere yönelik olarak düzenlediği faaliyetler ile küresel ölçekte etkisi olan, farklılık yaratan mesajları nedeniyle Fahri Doktora’ya layık görüldü. Ekümenik Patrik Bartholomeos’a Fahri Doktora unvanı verilmesi ile ilgili tören 19 Aralık 2013 de yapıldı.
Boğaziçi Üniversitesi’nin, İsmail Beşikci’ye Fahri Dotora unvanı vermesinin gerekçeleri de dikkate değer. Cengiz Aktar Hoca’nın dediği gibi (Taraf, Cuma Notları, 20 Aralık 2013) ezber bozucu bir nitelik taşımaktadır.
Burada iki önemli konu var. İlk olarak, bir din adamının, bu konularla uğraşması, insanlığı tehdit eden somut doğa olaylarını anlamaya, kavramaya çalışması, geniş kitleleri ilgilendiren çevre ve iklim olayları üzerinde durması, çok anlamlı bir gelişmedir. İkinci olarak böyle bir yaşam biçiminin bir üniversite tarafından takdir edilmesi yine çok güzel, sağlıklı bir gelişmedir.
Ekümenik Patrik Bartholomeos’a verilen Fahri Doktora unvanı dolayısıyla, Batı’da ve Doğu’da, özgür düşüncenin, ve bilimin nasıl geliştiği veya engellendiği konusunda kısa bir değerlendirme yapma gereğini duyuyorum.
Ankara Üniversitesi eski Rektürü Prof. Dr. Cemal Taluğ, Ankara’da, Mülkiyeliler Birliği’nde, 20 Mart 2013 günü eleştirel düşünce ile ilgili bir konferans verdi. Konferans, “Eleştirel Düşüncenin Önündeki Turnikeleri Kaldırmak” başlığını taşıyordu. Prof. Cemal Taluğ, Batı’da, çeşitli üniversitelerde yaptığı incelemeleri anlatırken, İtalya’da Padova Üniversitesi’ne ilişkin gözlemlerinin dile getirdi.
Manastırda bir dersane. Öbür dersanelere benzemiyor. Ortada büyükçe bir masa var. Masa üzerinde kadavralar. İnsan ve hayvan kadavraları… Masanın bir yerinde gizlenmiş bir düğme var. Düğmeye basıldığı zaman, kadavralar masada kayboluyor. Masanın üzeri, dümdüz bir hale geliyor. Dersanede ne hocalar için ne de öğrenciler için oturacak bir yer yok. Herkes ayakta…
Dersnenin, kapıya yakın, gizlenmiş bir yerinde, bir öğrenci rahip gözcülük yapıyor. Manastırın yetkilileri, başrahipler odaya yaklaştıkları zaman gözetleyici içeriye işaret veriyor. Öğrenci rahipler kaçışıyor. Daha kolay ve hızlı bir şekilde kaçabilmek için herkes ayakta. Gizli düğmeye basılarak kadavralar da masa içine alınıyor. Dersane bomboş bir halde kalıyor. Aslında manastır yöneticileri, oranın dersane olduğunun da pek farkında değil. Bazan da sadece kadavralar kaybedilip öğrenci rahipler ve hoca rahipler masanın etrafında kalıyorlar. İlahiyat üzerine İncil üzerine ders görüyorlar. O kitaplar ve defterler de zulada var.
Doğu’da, örneğin, domuz eti yemenin günah olup olmadığının tartışıldığı dönemlerde, Batı’da manastırlarda, bunlar yaşanıyor. Örneğini domuzların nasıl yaşadıkları, nerelerde yaşadıklar nasıl üredikleri araştırılıyor. Doğu’da balık yemenin günah olup olmadığı, caiz olup olmadığı tartışılırken, Batı’da, manastırlarda, balıkların nasıl yaşadıkları, nasıl üredikleri araştırılıyor. Manastırlardaki bu çalışmalar şüphesiz çok sancılı geçiyor. Çalışmaların gizli yapıldıkları da açıktır.
İspanyol rahip Miguel Servet, (1511-1553) Hrıstiyanlıktaki Üçübirlik anlayışını, teslis anlayışını, eleştirdiği, İsa’nın insan olduğunu, ruhani bir özelliği olmadığını söylediği, yazdığı için, kan dolaşımını incelediği için, Kutsal Kilisenin yasalarına aykırı davrandığı gerekçesiyle, 1553 de, kazığı bağlanarak, Jean Calvin (1509-1564) tarafından Cenevre’de, diri diri yakıldı.
Başka bir rahip Sebastian Castellio (1515-1563) Miguel Servet’i savunduğu için, çok ağır mağduriyetler yaşadı.
Giardano Bruno (1548-1600), Gilio Cesare Vanini (1585-1619) da rahiptiler. Doğa üzerine, gökyüzü üzerine çalışmaları Kutsal Kiliseye aykırı görüldüğü için diri diri yakıldılar. Batı’da özgür düşünce, bilim, bu aşamalardan geçerek gelişerek, çok ağır bedeller ödenerek bugünlere geldi.
12 Aralık 2013’de, Boğaziçi Üniversitesi’nde Fahri Doktora töreninde yapılan konuşma da önemlidir. Bundan sonraki bir yazıda bu konuşmayı vermeye çalışacağım.
gelawej.net
There are currently no comments, be the first to post one!