“Tarih Vakfı Yurt Yayınları” “Kürtler, Tarih, Siyaset Kültür” adlı birkitap yayımladı. Kitap iki bölümden oluşuyor. Birinci bölüm “Tarih, SiyasetKültür” başlığını taşıyor. İkinci bölüm “Güneydoğu Anadolu’da Ekonomi veToplum” başlığını taşıyor. Birinci bölümün yazarı Prof. Dr. Martin Strohmeler,İkinci bölümün yazarı, Prof. Dr. Lale Yalçın Heckmann’dır.
Almanca asıllı bu kitabı Türkçe’ye Atilla Dirim çevirmiştir. (MartinStrohmeler-Lale Yalçın Heckmann, Kürdler, Tarih Kültür, Siyaset, Tarih vakfıYurt Yayınlar, 2013)
Bu kitapla ilgili bazı düşüncelerimi belirtmek istiyorum. Sosyal konularlailgili araştırmalarda, incelemelerde esas kaygılar bilimsel kaygılar, bilimyönteminin kullanılmasıyla ilgili kaygılar olmalıdır.
Somut sosyal olguların izlenmesi, gözlenmesi, saptanması, olgulara ilişkinhipotezler kurulması, hipotezlerin tekrar yeni olgularla sınanması, olgulararasındaki ilişkilerin açıklanmaya çalışılması esastır. Bilimsel kaygıları,bilim yönteminin kullanılmasıyla ilgili kaygıları bu çerçevede ele almak,değerlendirmek gerekir.
Ama, Kürd/Kürdistan araştırmalarında, incelemelerinde böyle olmuyor.İdeolojik, politik kaygılar, diplomatik kaydılar daha ön planda oluyor,belirleyici ve yönlendirici oluyor. Devletlerin bu konularla ilgili hassasiyetleriaraştırmacıların tutumlarını etkileyebiliyor, belirleyebiliyor.
Prof. Dr. Martin Strohmeler, Kürdlerin/Kürdistan’ın Yakındoğu’da veOrtadoğu’da, Kürdlerin konumlanması hakkında şu şekilde belirlemeler yapıyor:
Türkiye’de Kürtler: İsyanlar, baskılar, asimilasyon ve entegrasyon s. 61-81
Irak’ta Kürtler: Özerklik ve yok Edilme Arasında s. 81-104
İran’da Kürtler: Dilsel Benzerlik ve Siyasal Yüzleşme s.104-120
Suriye ve Lübnan’da Kürtler: Güvencesiz Statü, Ayrımcılık ve PKK s. 120-125
Sovyetler Birliği ve Ardılı Ülkelerde ve Özellikle de Ermenistan’de veAzerbaycan’da Yaşayan Kürtler: Teşvikler ve Tehcirler s. 126-128
Gürüldüğü gibi en az 5-6 devlet, Kürdlere ilişkin politikalar uyguluyor. Bupolitikaların hiçbiri Kürdlerin/Kürdistan’ın lehine değil. Hepsi de Kürdlerinaleyhine. Devletler hep, Kürdlerin, Kürdistan’ın aleyhine politikalar, Kürdleriezme politikaları yürütüyor. Uygulamalar hep bu yönde. Bu,Kürdlerin/Kürdistan’ın bölündüğünü, parçalandığını, paylaşıldığını gösteriyor.Burada, bu ilişkileri gündeme getirecek, açıklayacak, temel bir sorunu, esassorunun sorulması gerekiyor. Bu soru sorulmuyor.
Kürdler/Kürdistan, neden bölündü, parçalandı, paylaşıldı? Bu süreç ne zaman,nasıl gerçekleşti? Bu operasyonlara, bu gelişmelere karşı Kürdlerin tutumuneydi? Bu soruların sorulması, Kürd/Kürdistan sorunu açısından çok önemlidir.Yakındoğu’da 40 milyondan fazla nüfusu olmasına rağmen, Kürdlerin/Kürdistan’ınneden bir statüye sahip olmadığı elbette irdelenmesi, sorgulanması gereken birdurumdur. İşte burada, bilimsel değil, ideolojik kaygılar, politik kaygılardaha bir ön plana çıkıyor. Kürdistan’ı müştereken sömürgeleştiren, ortaksömürge haline getiren devletlerin hassasiyetleri dikkate alınarak böyle birsoru sorulmuyor. Kaldı ki, Kürdistan sömürge bile değildir. Sömürge çok aşağıbir seviyede de olsa bir statüdür. Kürdistan’ın bir statüsü yoktur. Kürdistanve Kürdler, bölünmüş, parçalanmış, paylaşılmış, her bir paçası ilhak edilmiş,sonra da, adı, dili kültürü vs. inkar edilmiştir.
Böylesine temel bir soru sorulmamasının çok önemli bir nedeni de,bölünmüşlüğün, parçalanmışlığın, paylaşılmışlığın sürüp gitmesi yönündekiistektir. Çünkü bölünmeden, parçalanmadan ve paylaşılmadan söz etmek, Kürtlerinbilincine bu ilişkilerin çarpmasını sağlayabilir. Böyle bir konunun bilincinevaran bir kişi, elbette bu ilişkileri sorgular, çok daha sağlıklı bir yapınınoluşması için çaba sarfeder. Bölünmeden, parçalanmadan, paylaşılmadan sözetmemek “böyle gelmiş, böyle gider” anlayışının sürüp gitmesini sağlar.
Bu, şüphesiz anti-Kürd bir tutumdur. Kürdistan’ı ortak tasarımlarıyla,düşünceleriyle ve operasyonlarıyle sömürgeleştiren devletlerinhassasiyetlerinin dikkate alan, bu hassasiyetleri kuruyan bir tutumdur. Ama,bu, sadece, Prof. Dr. Strohmeler’in tutumu değildir. Genel olarak İngiliz veFransız akademisyenlerini giderek genel olarak batılı akademisyenlerin Batıüniversitelerinin anti-Kürd bir tutum içinde olduğunu söylemek mümkündür. Bununyanında Sovyetler Birliği Bilimler Akademisi’nin de aynı tutum içinde olduğunusöylemek gerekir. Orada da, “Türkiye Kürdistan’ı”, “İran Kürdistan’ı”, “IrakKürdistan’ı”, “Suriye Kürdistan’ı” gibi başlıklar atılmakta, ama,Kürdlerin/Kürdistan’ın neden bölündüğü, parçalandığı, paylaşıldığına dair birsoru sorulmamaktadır. Devletlerin hassasiyetlere orada da özenle uyulmaktadır.
Kürd/Kürdistan Sorunu Nedir?
Kürd/Kürdistan sorunu, 1920’lerde, Milletler Cemiyeti döneminde, Kürdlerinve Kürdistan’ın, bölünmesi, parçalanması, paylaşılması ve Kürdlerin bağımsızdevlet kurma haklarının gasbedilmesidir. Kürd/Kürdistan sorunu insan haklarısorunu değildir, azınlık sorunu değildir, toprak sorunudur.
Dönemin iki büyük emperyal gücü, Büyük Britanya ve Fransa ve Yakındoğu’nunve Ortadoğu’nun iki köklü devleti, Osmanlı İmparatorluğu ve imparatorluğundevamı olarak Türkiye Cumhuriyeti, ve İran İmparatorluğu ve imparatorluğundevamı olarak yeni İran şahlığı… 1920’lerde ve sonrasında bu dört güçbirbirleriyle işbirliği yaparak, Kürdlerin/Kürdistan’ın üzerine çullanmış,Kürdlerin/Kürdistan’ın bölünmesini, parçalanmasın ve paylaşılmasınısağlamıştır. Bu şüphesiz emperyalist bir politikadır. Yakındoğu’da, Ortadoğu’dagerçekleşen en kalıcı, en kapsamlı, en derin emperyalist politika budur.
Bölünme, parçalanma ve paylaşılma bir ulusun yaşayacağı büyük felaketlerdenbiridir. Bir insanı iskeletinin parçalanması, beyninin dağılması gibi bir sonuçortaya koyar. Ermenilerin de böyle bir sorunu vardır. Rus Ermenistan’ı, OsmanlıErmenistan’ı… Bu durum da Ermeniler için çok ağır sorunlar ortaya çıkarmıştır. Yönetimler,kendi Kürdlerini veya Ermenilerini, baskı alında tutabilmek, baskıyısürdürebilmek için karşı tarafın Kürdlerine veya Ermenilerine küçük bazıolanaklar sağlamıştır.
Prof. Strohmeler’in, Kürdistan’ın 16. Yüzyılın ilk çeyreğindekibölünmesinden ve paylaşılmasından “sözde parçalanma” diye söz etmesi dikkatedeğer. (s.47) “Sözde” inkarcı Türk siyasal kültürünün bir kavramıdır. Prof.Strohmeler’in bu kavramı kullanması şaşırtıcıdır. Prof. Strohmeler’in yazısındaIrak’a ilişkin şöyle bir belirleme de var. “Hiçbir Irak hükümeti, dürüst, köklüve uzun vadeli tavizler vermek niyetinde değildi.” (s.87) Buysa, bölünmenin,parçalanmanın ve paylaşılmanı yarattığı bir durumdur. Türkiye’den, İran’dan,Suriye’den giderek bu develerini ilişki içinde olduğu ABD, Sovyetler Birliği,Daha sonra Rusya Federrasonu gibi devletlerden diplomatik, politik, ekonomik,askeri destek alan Irak hükümeti Kürd taleplerini elbette karşılıksız bırakır.
Günümüzde, örneğin Sovyetler Birliği dağılmıştır, 16 devlet çıkmıştır.Yugoslavya dağılmıştır, 7 devlet çıkmıştır. Çekoslovakya kendi içindebölünmüştür. Habeşistan’da Eritre bağımsız bir devlet olarak yaşamabaşlamıştır. Sudan’da, Güney Sudan bağımsız bir devlet olarak belirmiştir.Endonezya’da, Doğu Timor, Pasifik Okyanusu’nda Yeni Kaledonya bağımsız devletoldular. Bütün bunlar doğal karşılanmaktadır. Ama, Kürdler, Güney Kürdistangündeme geldiği zaman, “Irak’ın birliği bütünlüğü”, “Irak’ın toprakbütünlüğü”.. dünya politikasında etkili olan bütün devletler ve uluslar arasıkuruşlar tarafından yoğun bir şekilde savunulmaktadır. Irak’ı, Irak’tan önce budevletler savunmaktadır. Bu da uluslararası anti-Kürd nizam ile ilgilidir.
Anti-Kürd Uluslar arası Nizam
Kürdlere karşı, uluslar arası, anti-Kürd bir nizam vardır. 1920’lerde, MiletlerCemiyeti dönemi de böyledir. 1945 deki Birleşmiş Milletler dönemi de böyledir.Bugün, Birleşmiş Milletler’in anti-Kürd tutumunu sürdürmek için çok ciddi birgayret sarfedilmektedir.
Kürdler/Kürdistan, ulusların kendi geleceklerini tayin hakkı ilkesinin en çokkonuşulduğu bir dönemde, Sovyetler Birliği’nde, Lenin, Stalin Trockytarafından, ABD’de Başkan Wilson tarafından konuşulduğu, halkların bu ilkeninyaşama geçmesi için çok yoğun bir mücadele yürüttükleri bir dönemde bölünmüş,parçalanmış ve paylaşılmıştır. Sovyet devrimi, dünyadaki bütün mazlum halklarlailgili olarak önemli, etkili sonuçlar ortaya koymuştur. Ama Kürdler için böylebir sonuç yarattığı söylenemez. 1920’leden itibaren Sovyetler Birliği yönetimiher zaman, Kürdleri/Kürdistan’ı ezen devletlerin yanında yer almış, onlara hertürlü desteği vermiştir. Bu ilişikilerin de irdelenmesi gerekir.
Bugün 28 üyeli Avrupa Birliği’nde, Luxemburg, Malta, gibi devletlerinnüfusu yarım milyon civarındadır. Kıbrıs’ta, Rumlar artı Türkler bir milyonetmemektedir. Estonya, Letonya Litvanya, Slovenya, Slovakya gibi devletlerinnüfusu 2-3 milyon civarındadır. Ama, Kürdler’in, Yakındoğu’da 40 milyondanfazla nüfusa sahip olmalarına rağmen, bir siyasal statüye sahip olmamalarıdikkate değer bir durumdur. Avrupa Birliği’nde, sadece Almanya’nın, Fransa’nın,İngiltere’nin, İtalya’nın ve İspanya’nın nüfusu Kürdlerin Yakındoğu’daki,Ortadoğu’daki nüfusundan fazladır. Belki Polonya’nın Kürdlerinkine yakın birnüfusu vardır. Geriye kalan 22 Avrupa Birliği üyesi devletlerin nüfuslarıKürtlerin Yakındoğu’daki, Ortadoğu’daki genel nüfuslarından çok çok azdır.
Yakındoğu’da, Kürdlerin genel nüfusunun 40 milyonun çok üzerinde olduğu,örneğin 50 milyon olduğu da söylenebiler. Bu konuda de ilgili devletlerin nedenciddi, bir sayım yaparak Kürd nüfusunu saptamadıkları irdelenmelidir. Örneğin,Irak’ta, Kerkük’de nüfus sayımı yapılması anayasa gereği olmasına rağmenhükümet, nüfus sayımı yapmamak için direnmektedir. Saddam Hüseyin döneminde deböyleydi. Kürdistan demokrat Partisi Başkanı Mele Mustafa Barzani ve Irak devimKomuta Konseyi Başkan Yardımcısı ( Başbakan) Saddam Hüseyin arasında yapılan,11 Mart 1970 andlaşmasının bir gereği olmasına rağmen nüfus sayımıyapılmamıştı. Nüfus sayımı yapılmamasının nedeni çok açıktır. Çünkü yapıldığızaman Kürdlerin çok fazla olduğu ortaya çıkacaktır. Bu da resmi olarak kabulüistenmeyen bir durumdur.
47 üyeli Avrupa Konseyi’ndeki duruma da bakmak gerekir. 47 üyeli AvrupaKonseyi’nde, Liechtenstein, Andorra, San Marino, Monaco gibi ülkelerinnüfusları 40 nin 50 bin civarındadır. İslam Konferansı’nda, Arap Birliği’de,Afrika Birliği’nde, Birleşmiş Milletler’de de böyle devletler vardır. BasraKörfezi’de, Kuveyt, Bahrenyn, Katar, Birleşik Arap Emirlikleri gibi devletlerinnüfusları bir milyoun altındadır. Okyanusya’da, Tavulu, Vanuatu, gibi nüfusu0nbin, onbeşbin olan devletler bile vardır. Bu devletlerin ülke genişlikleri deKürdistan’a nazaran çok küçüktür. Bazılar, Kürdistan’ın bir beldesi kadar biledeğildir.
40-50 bin nufuslu Andorra, San Marino gibi devletlerin, Tavulu, Vanuatugibi devletlerin ne gibi artıları var da devlet olmuşlar, Kürdistan’ın 40milyonu aşkın nüfusuyla ne eksileri var da küçücük bir statü sahibi bileolamamış diye sormamak gerekir. Bu soruya verilecek hiçbir sağlıklı cevapyoktur. Cevap anti-Kürd tutumdur. Uluslar arası nizam anti-Kürd bir nizamdır.Uluslar arası nizamın neden anti-Kürd bir nizam olduğu, dünyanın, sağda olanlarolsun, solda olanlar olsun neden Kürd’e karşı olduğu, sağda olanlar olsun,solda olanlar olsun, neden Kürd’ü ezenlere destek verdiği elbette incelenmesigereken bir durumdur. Güney Kürdistan’da, ABD ve Koalisyon güçlerinin 2003 deIrak’a müdahalesinden sonra kurulan Kürdistan Bölgesel Yönetimi’ni ayrıcadeğerlendirmek gerekir.
Uluslararası anti-Kürd nizamı pek çok olguyla, zengin olgusal dayanaklarladeğerlendirmek mümkündür. 16 Mart 1988 Halepçe soykırımına karşı dünyanı tavırve davranışı elbette çok çarpıcı bir örnektir. 13 Temmuz 1989 da, İranKürdistan demokrat Partisi Lideri Abdurrahman Qasımlo’nun ve nun ve ikiarkadaşının, Viyana’da, İran güvenlik güçleri Pasteranlar tarafındankatledilmesinden sonra, Avusturya hükümetinin giderek Avrupa demokrasilerinintutumunun yine çok çarpıcı bir örnektir. Bütün bunların zengin olgusaldayanaklarla irdelenmesi gerekir.
Bu ilişkiler çerçevesinde, devletlerin, uluslar arası kurumlarıneleştirilmesi elbette çok önemlidir. Avrupa’da, üniversitenin, basının, yargıkurumlarının, insan hakları kurumlarının eleştirilmesi önemlidir. Ama,herşeyden önce eleştirilmesi gereken, birinci planda eleştirilmesi gerekenlerKürdlerdir, Kürd aydınlarıdır, Kürd siyasetçileridir. Bağımsız devletistemiyoruz, demek, sınırlarla, bayraklarla sorunumuz yoktur, dermek,emperyalizmin çizdiği sınırları benimsiyoruz, bu sınırlarla mutabıkız,demektir. Eğer böyle derseniz, 1920’lerde Kürdlerin/Kürdistan’ın başına nasıllanetli bir çorap geçirildiğinin bilincine varamazsınız. Böyle denince, builişkileri gündem almak zaten söz konusu olmaz. Eğer böyle derseniz, 1920lerde, Yakındoğu’da ve Ortadoğu’da kurulan statükoda, nedenKürdleri/Kürdistan’ın statüsüz bırakıldığının bilincine varamazsınız.
İnsan Hakları Derneği, Diyarbakır Şubesi’nin çalışmalarına göre 243 toplumezar vardır. Bu mezarlarda üçbinden fazla Kürd’ün cesedi bulunmaktadır. Toplumezarlar hala açılamamıştır. Aileler çok yoğun çabalarına rağmen, çocuklarının,yakınlarının kemiklerine bile ulaşamamış, onlar için bir mezar yapamamışlardır.Eğer, sınırlarla sorunumuz yoktur vs. derseniz, böyle derseniz, bu konuları daunutur gidersiniz, bunları sorun yapmazsınız, bu konular, bilincinize çarpmazolur…
Yakındoğu’da ve Ortadoğu’da, 1920’lerde, Milletler Cemiyeti döneminde, enbüyük, en ağır, en yaygın emperyalist saldırı Kürdlere, Kürdistan’ayapılmıştır. Mayıs- Haziran 1919’da, Hewler’den ve Kürkük’ten Süleymaniye’yegirişte, on km. mesafede, Basiyan’da, -bugün orada Şeyh Mahmud Berzenci’ninheykeli vardır-, zehirli gazlar ilk olarak İngilizler tarafından Kürdlere karşıkullanılmıştır. O günlerde yeni yeni üretilen savaş uçakları ilk defa Kürdlerekarşı kullanılmıştır. ‘Nehirlerden kan akıyordu’ diye yazanlar, “Kürd köyleriyakılıp yıkıldı” diye yazanlar, daha sonra anılarını yazan sivil-asker İngilizgörevlilerdir.
1920’ler… Kürdlerin/Kürdistan’ın bölünmesi, parçalanması, paylaşılması. Bu,Kürdlerin, Kürdistan’ın üçüncü bölünüşü ve paylaşılmasıdır. Bu neyi anlatır?Kürdlerdeki bir zaafa işaret eder. Kürdlerde öyle bir zaaf var ki, ona hasımgüçler onun o zaafından yararlanarak, onu bölüyor, parçalıyor, paylaşıyor veonu kendi çıkarları doğrultusunda seferber ediyor.
Bugün Kürdistan, Kürdler, sadece devletler tarafından, -1920’lerde,İngiltere, Fransa, Türkiye, İran, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra, Türkiye,İran, Irak, Suriye- bölünmüş değildir, her parçada da yoğun bir ufalanma,parçalanma yaşanmıştır. Bu devletlerin, Kürdlere ilişkin farklı uygulamalariçinde oldukları da söylenebilir. Ama sonuçta anti-Kürd politikalar veuygulamalardır. Birbirlerini destekleyen politikalar ve uygulamalar olduğu daaçıktır.
Kürdler bugün çokparçalı bir toplumdur. Toplumsalbütünleşme de çok önemli bir sorundur. Sovyetler Birliği’ndeki, Ermenistan veAzerbaycan’daki Kürdleri /Kürdistan’ı örneğin Kızıl Kürdistan’ı da unutmamakgerekir. Kızıl Kürdistan’ın neden yıkıldığı, Kürdlerin neden Orta Asya’dakiTürk Cumhuriyetlerine, Kırgızistan’a, Kazakistan’a, Türkmenistan’a, sürgünedildikleri, elbette, irdelenmesi gereken bir durumdur. Bütün bunlardan dolayı,1920’lerin ve ondan sonraki gelişmelerin iyi incelenmesi gerekir.
Kürd/Kürdistan araştırmalar, örneğin, 15-20 yıl öncesine nazaran çok iyidir.Mücadelenin getirdiği fiili kazanımlar söz konusudur. Artık resmi ideoloji deeleştirilebilmektedir. Devletin yaratmaya çalıştığı ideolojik gerçekliklereleştiri konusu olmakta, somut gerçekliklere dayalı analizler gün geçtikçegelişmektedir.
28.03.2014
Rizgari.com