×
PKK û Desthilata li Başûrê Kurdistanê

PKK û Desthilata li Başûrê Kurdistanê
Di van şerdan de eger PKK dixwaze ber bi axa Başûr ve paşve here, divê bi hikûmeta Başûr re li hev bike û li gorî serwerîya Başûr tevbigere. Na, heke PKK serwerîya Başûr nas nake divê di qada şer de bimîne û li dijî hicûmên dewleta dagirker têbikoşe....
Hejmara şirova (0)   Lê nerin (2377)


Mirovê Aqil: Mîthat Sancar
Fuat Önen
Mirovê Aqil: Mîthat Sancar
Di dawîya sala 2012yan de pêvajoyeke nû li Îmraliyê hat li darxistin. Çarçoweya vê pêvajoyê di peyama Ocalanî ya di Newroza 2013yan de hate destnîşan kirin. Di wê peyamê de işaretî 3 ruhan û xwişk û biratîyekê dihat kirin. Gîyanên ku dê “Kêşeya...
Hejmara şirova (0)   Lê nerin (2514)


Du fîgurên 23-24ê Nîsanê: Mîthat Sancar û Firat Aydinkaya
Fuad Onen
Du fîgurên 23-24ê Nîsanê: Mîthat Sancar û Firat Aydinkaya
Yek ji wan (Mîthat Sancar), hewl dide ku meclîsa tirkan, dewleta tirkan, Ataturkê tirkan û ataturkçîtîya tirkan li pêş çavên me xweş bike. Yê din jî (Firat Aydinkaya), hewl dide ku kurdan li pêş çavên me reş bike,...
Hejmara şirova (0)   Lê nerin (2328)


BANGA HELWÊSTGIRTINEKE BI RÛMET
Fuad Onen
Dewleta Tirkîyê, li sê parçeyê Kurdistanê şerekî tûnd û dagirkerane dimeşîne. Li gorî rayedarên Sîstema Serwerîya Tirk, ev şer ji bo wan mijara bekayê (mayin-nemayinê) ye. Her çend rayedar û berdevkên vê sîstemê vî şerî weke li dijî terorê bi nav bik...
Hejmara şirova (0)   Lê nerin (2911)


DIVÊ KURD YEKÎTÎ Û SERXWEBÛNA KURDISTANÊ JI XWE RE BIKIN MIJARA MAN Û NEMANÊ
Fuad Onen
DIVÊ KURD YEKÎTÎ Û SERXWEBÛNA KURDISTANÊ JI XWE RE BIKIN MIJARA MAN Û NEMANÊ
Diplomasî, sîyaseta nazenîn e. Ji bo diplomasîyeke baş, berî her tiştî siyasteke baş, yekgirtî û Kurdistanî pêwîst e. Li başûrê welatê me mixabin siyaseteke bi vî rengî ne serdest e. Parlamana me heye, hikumeteke me heye lê siyaseteke serxwebûnxwaz û...
Hejmara şirova (0)   Lê nerin (3282)


Dewleta Tirkan nikare bi serê xwe li Qendîl ê operasyoneke leşkeri bimeşîne
Fuad Onen
Dewleta Tirkan nikare bi serê xwe li Qendîl ê operasyoneke leşkeri bimeşîne
Qendîl rêzeçîya ye û di sêkoşeya başûr, bakur û rojhilatê Kurdistanê de dimîne. Dagirkirina wê derê ne ew çend hêsan e. TC çima di vê deme de qala dagirkirina Qendîlê dike? Li Tirkîyê hilbijartin heye, argumenta her du bereyên dagirker (Cumhur û Mill...
Hejmara şirova (0)   Lê nerin (2887)


HILBIJARTINA TIRKAN, HDP Û HELWESTA HIN PARTÎYÊN KURDAN
Fuad Onen
HILBIJARTINA TIRKAN, HDP Û HELWESTA HIN PARTÎYÊN KURDAN
Em nabêjin ku hilbijartina Tirkan me aleqedar nake, em dibêjin ku ev hilbijartina dewleteke dagirker e, hebûna dewleta Tirkan li Kurdistanê ne rewa ye, ev dewlet bi hemû dam û dezgehên xwe dagirker e û divê ev dewlet ji bakur-rojavayê Kurdistanê derk...
Hejmara şirova (0)   Lê nerin (2797)


HILBIJARTINÊN DEWLETÊN DAGIRKER Û HELWESTA KURDAN
Fuad Onen
HILBIJARTINÊN DEWLETÊN DAGIRKER Û HELWESTA KURDAN
Ne xwezayî ye ku sîyasetmedarên Kurdan wek yên Tirkan bipeyivin, nakokîyên di nav sîyaseta Tirkan de mezin bikin û di nav sîyaseta Tirkan de ji xwe re li cîyekî bigerin. Divê sîyasetmedarên Kurdistanê zanibin ku ev ne hilbijartina me ye, ev hilbijart...
Hejmara şirova (0)   Lê nerin (2848)


TÊKÇÛNA ŞERÊ CEBHEYA KERKÛKÊ
Fuad Onen
TÊKÇÛNA ŞERÊ CEBHEYA KERKÛKÊ
Şerê li cebheya Kerkûkê rû da, bersîva dewletên dagirker û parêzerên sistemê ye. Di vê cebheyê de em têkçûn. Berpirsê vê têkçûyinê yê yekem Serok Barzanî ye. Ev bêyî ku em hûrgilîyên şerê cebheya Kerkûkê bizanibin wisa ye. Serokatî ne ciyê gazindan c...
Hejmara şirova (0)   Lê nerin (3697)


YEKÎTÎYA KURDAN Û YA PARTÎYÊN KURDAN JI HEV CUDA NE
Fuad Onen
YEKÎTÎYA KURDAN Û YA PARTÎYÊN KURDAN JI HEV CUDA NE
Di nav tevgerên rizgarîya neteweyî de kesî bi qasî tevgera rizgarîya neteweyî ya Kurdan nîqaşên teorîk nekiri ye. Em di nivîsarên Ho Shi Min, Amilcar Cabral, Mahatma Ghandi, Fidel Castro û yên wekî wan de tûşî nîqaşên teorîk li ser netewe an netewepe...
Hejmara şirova (0)   Lê nerin (4080)


Page 1 of 5First   Previous   [1]  2  3  4  5  Next   Last   
15

Şimdi medya onun ne kadar yetenekli bir gazeteci olduğunu, kimsenin cesaret edemiyeceği işler yaptığını, liberal-demokrat bir yazar olduğunu yayacaktır. Dostları kısmen inanarak, diğerleri iananmadan Türkiye ve medyası için büyük bir kayıp olduğunu anlatacaklar.


Bense onu annesinin etnik kökeninden söz etmek için 70 yaşını aşmayı ve ölümün nefesini ensesinde hissetmeyi beklemesiyle hatırlayacağım. Bir tv programında annesinin 'Kürd' olduğunu söylemeyi niye bu kadar geciktirdiği sorulunca verdiği şu yanıtıyla hatırlayacağım kendisini: "ben de hazır değildim bunu açıklamaya"!

Bu 70 yılda binlerce onbinlerce Kürd, Türk Egemenlik Sistemi tarafından çoğu zaman hunharca öldürüldü. Kürd, Kürdistan meselesi hep gündemdeydi ve MAB da bu konuda sayısız program yaptı. Fakat annesinin etnik kökenini açıklamak için hazır hale gelemedi!
Ben MAB'ın annesinin Kürd kökenli olmadığını Kürdistanlı İbrani kökenli bir aileden geldiğini düşünüyorum. Ancak önemli olan bu değil. Bu bir trajedidir. TESnin tektipleştirici, jenosidal sisteminin sebeb olduğu sayısız insani trajediden birisidir. yine de şunu soramadan edemiyorum:
Kürdistanlıların kan revan içinde yol aldıkları bu 70 yılda annesinin Kürdistanlı bir aileden geldiğini açıklamaya hazır hale gelemeyen bu Türkiye'nin önemli ve başarılı liberal, demokrat, gazeteci, aydınının hiç mi sorumluluğu yoktu?
Mehmet Ali Birand'ın kaleminden Mehmet Ali Birand
Gazeteciliğin duayen isimlerinden Mehmet Ali Birand hayatını kaybetti. Kanal D Haber Grup Başkanı Birand, hayatını şöyle yazmıştı:
"Sonradan annem anlattı. 9 Aralık 1941 gecesi, Alman Hastanesi’nde dünyaya gelmişim. Kendimi bildiğimde, Erenköy’de 4 dönümlük bir bahçenin içindeki, her tarafı dökülmekte olan üç katlı köşk- konak karışımı bir evde kendimi buldum. Etrafımda sadece annem Mürvet ve ağabeyim Ural vardı. Bir de tavan arasında koşuşturan fareler.
Babam, ben 2 yaşındayken kalp krizi sonucu ölmüş. Annem 42 yaşında iki çocukla dul ve beş parasız kalmış. İzzet Birand, Maliye Bakanlığı Kaçakçılık Şubesi’nin başındaymış. Benim tanıdığımda epeyce yaşlanmış olan köşk, babamın döneminde Erenköy’ün en eğlenceli yeriymiş. Zamanının en tanınmış şarkıcıları, Necmi Rıza Zobu veya Naşit ve Vasfi Rıza gibi tiyatrocuları her hafta toplanıp yemek yer, rakı içer, şarkılar söyler, oyunlar oynarlarmış. Benim hayatıma damgasını vurduğu yıllarda ise aynı köşkün ahı gitmiş vahı kalmıştı.
Hayata talihsiz başlangıç
Annem, babamın üç aylıklarıyla bizi ve kendini geçindirmenin çaresizliği içindeydi. Kışları, kömür sobası etrafında toplanıp ısınmaya çalışarak geçirir, haftada bir yanan alt kattaki hamamda yıkanır, günde sadece 7-8 defa sefer yapan özel bir otobüsle, kar yağdığında yollar kapanmazsa, 1 saatlik yolculukla Kadıköy’e, oradan da vapurla şehre gidip gelerek yaşardık.
İşte öylesi karlı bir gece, annem 3 yaşındaki beni yıkamak için soba’nın üstünde su ısıtırken, üstünden atlamaya kalkmışım ve kovayı devirmişim. Kaynar su sol bacağımı yakmış. Böylece, hayatımın gidişini etkileyen, 5 ayrı ameliyat geçirip, toplam 1 yılımı hastanelerde geçirdiğim, ölümün ucundan bir şans eseri kurtulduğum talihsizlik dizisi başlamış.
Hayat hep kötü rastlantılarla geçmez tabii. İlk şans, ilkokulu Erenköy Zihnipaşa’da tamamladıktan sonra 1955’te Galatasaray Lisesine girmemle bana gülmüş. " Gülmüş" diyorum, zira o dönemlerde hiç farkına varmamıştım. Sonradan, bu gelişmenin beni nasıl değiştirdiğini anladım.
Hayatımı değiştiren 4 kişi
O şansı bana, dayım Mahmut Dikerdem verdi. Dışişleri Bakanlığında küçük bir diplomattı. Çok para kazanılan bir düzeyde olmamasına rağmen, ablasının küçük oğlunun eğitimini üstlendi. Annemin beni GS Lisesinde okutacak imkanı yoktu. Dayım okul taksitlerini yüklendi. 1962‘te Lise bittikten sonra, İstanbul Üniversitesi Filoloji Fakültesinde Fransızca bölümüne girerek eğitimimi sürdürmeyi denedim, ancak olmadı. Anamın artık takati tükenmişti. Ne yapıp edip çalışmam gerekiyordu.
İkinci şansım, Kenan İnal oldu. Koç Grubu’nun önde gelen isimlerinden biriydi. Aile dostumuzdu. Vehbi Koç’un benimle ilgilenmesini sağladı. 1963’te önce İngiltere’ye ayağımdan 5 inci ve sonuncu ameliyatımı olmaya gittim. Dönüşümde de Koç Holding’e girecektim. Londra’ya giderken, GS lisesi yıllarımda tanıştığım Abdi İpekçi, Milliyet’in Londra muhabirliğini verdi. "İlginç şeyler bulursan mektupla bize bildirirsin" demişti. Ben de, ameliyat bir yanda, İngilizce öğrenme ve Milliyet’e mektupla haberler gönderme öte yanda, 1 yılımı tamamlayıp geri döndüğüm 1964 yılı Temmuzunda, Koç Holding yerine, kendimi Milliyet’te buldum. Üçüncü şansımı, yani gazetecilik hayatımı, Abdi İpekçi önüme açtı. Vehbi Koç ile konuşup " Bırakın bir süre bizimle çalışsın. İki dili olan genç bir insan. Üstelik gazeteciliği seviyor ve yetenekli görünüyor. Bir deneyelim. Eğer yapamazsa size geri dönerö deyip, Vehbi beyin onayını almıştı.
Gazetecilikteki parlak dönem...
Dördüncü şansım ise, Milliyet’te çalışırken karşılaştığım Cemre oldu. Onunla 1971’de evlendim ve hayat mücadelemizi birlikte götürdük. Evlilik ile birlikte cebimizde, Milliyet’in verdiği 500 dolar maaşla Brüksel maceram başladı.
Milliyet’in Brüksel’deki muhabiri olmak bana çok şey kazandırdı. Hem dünya görüşümü etkiledi, hem de çok şey öğrenmemi sağladı. Eğer Brüksel’e gitmemiş, Cemre ile orada 20 yıl süreyle yaşamamış olsaydım, bugün geldiğim yerde olamazdım.
Brüksel’deki gazeteciliğimin dönüm noktası da, 1974 Kıbrıs Harekatı’yla gerçekleşti. Eskiden içine kapanık ve dış ilişkileri sorunlu olan Türkiye , birden bire dünyanın gündemine girdi. Bütün gözler Ankara’ya çevrildi. Hemen her yerde ilgi odağı oldu. Amerika’nın silah ambargosu, Kıbrıs konusunu daha da ön plana çıkardı. Uluslararası ilişkiler, o döneme kadar görülmemiş derecede arttı. O zaman da, benim gibi dışarda çalışan gazetecilere ihtiyaç inanılmaz derecede yükseldi. Ancak ben de sadece Brüksel’de kalmadım, oradaki kurumlarla (NATO ve Avrupa Birliği) yetinmedim. Dışarıda yaşamanın avantajını kullandım görev sınırlarımı genişlettim.
Yıldızım parlayıverdi. 1974’ten sonra sadece Brüksel değil, sürekli Washington, Atina, Strasbourg’a (Avrupa Konseyi için) gider oldum.
Dünyam genişledi. Bilgim arttı. Brüksel, bana sadece habercilik açısından değil, kişisel gelişim açısından da çok yarar sağladı. Çalışma randımanım birkaç misli arttı. Zamanımı da iyi kullandığımdan dolayı, art arda kitaplar yazabildim. Zira kalıcı birşeyler bırakmak istiyordum.
Brüksel’deki 20 yılım, kişisel olarak üretimimin en üst düzeye çıktığı dönemdi. Yazdığım ve her biri büyük ilgi toplayan kitaplarımın listesi bunun kanıtıdır:
- 30 Sıcak Gün (1976) ve DİYET (1979) Kıbrıs harekatının perde arkasını, Türkiye’nin harekat sonrasındaki dış ilişkilerini ele alan iki kitap art arda çıktı.
- Bir Pazar Hikayesi (Türkiye- Avrupa ilişkileri) kitabının ilk baskısı 1978’de yaptı ve 2005’e kadar 10 ayrı baskı yaptı ve her defasında son gelişmeler eklendi. Sonunda TÜRKİYENİN AVRUPA MACERASI (Doğan Kitap) adıyla, Türkiye’nin AB tarihçesini tümüyle içinde biriktiren bir kitap oldu.
- Emret Komutanım (1986) (Türk Silahlı Kuvvetleri’nin subaylarını nasıl eğittiği ve TSK’nın işleyişini anlatan, TSK ile ilgili sivil biri tarafından yazılmış tek kitaptır. Milliyet Yayınları)
- 12 EYLÜL 04.00 (1983)
- APO ve PKK . (1988)
32.GÜN’ün getirdiği şöhret
1985'de, bir adım daha attım ve 32.GÜN adlı, aylık bir haber programını başlattım. Gazetecilik artık beni tek başına tatmin etmiyordu. Televizyon ile daha geniş kitlelere sesimi duyurmak istdedim. Uluslararası ilişkileri ele alan ve yabancı devlet adamlarını konuk eden bir program yaptım. TRT’nin durağan dilinden farklı olduğu için çok beğenildi. Aslında programı, Avrupa TV’lerinde gördüklerimi örnek alıp, izlediklerimden esinlenerek yapmıştım, ancak program beklemediğim oranda beğeni kazandı ve beni şöhrete taşıdı. Bu programın böylesine başarılı olmasında en büyük katkı Can Dündar, Mithat Bereket, Çiğdem Anat, Ali Kırca, Deniz Arman, Cüneyt Özdemir, Rıdvan Akar, Musa Çözen, Talip Korkmaz, Sacit Baydar başta olmak üzere, sayısız muhabir, kameraman ve teknisyenden gelmiştir.
Yıllar boyunca 32. Gün için konuştuğum ünlülerin listesi epey büyüdü (eski Fransa Devlet Başkanı François Mitterand, Avrupa Komisyonu eski başkanı Romano Prodi, eski Fransa Devlet Başkanı Jacques Chirac, Ürdün Kralı Hüseyin ve oğlu Kral Abdullah, Suriye Devlet Başkanı Bessar Essad, eski Irak lideri Saddam Hüseyin, Rusya Federasyonu eski başkanı Gorbachov, Yeltsin, Filistin lideri Yassir Arafat, Alman Başbakanı Helmut Kohl, Schröder ve eski İngiltere Başbakanı Margaret Thatcher, Karamanlis, Mitsotakis, Rabin, Simon Peres vs...
1986’da bir adım daha attım ve Sovyetler Birliği yetkililerini, hem de Milliyet’i ikna edip, Moskova’da da büro açtım. Her ay Moskova’ya gider ve gelişmeleri izlerdim. Tam o sıralarda Gorbaçov dönemiyle birlikte açılım başlıyordu. Moskova-Brüksel arasında gidiş gelişler bana çok katkı yaptı. Analizlerim renklendi, bilgi dağarcığım daha da derinleşti.
Bir süre sonra, TV çalışmalarımda, sadece 32.Gün’ü yapmak da beni tatmin etmedi. Gazete haberciliği yaparken nasıl kitap yazıp kalıcı birşeyler bırakmak için çırpındımsa, şimdi de TV programı yanısıra belgesel üretmek için harekete geçtim.
1989’daki KIBRIS Belgeseli, ardından DEMİRKIRAT (27 mayıs darbesini anlatan çalışma) ve arka arkaya, 12 MART-12 EYLÜL ve ÖZALLI YILLAR geldi. Bütün bunları Can Dündar ve Bülent Çaplı gibi iki dev ismin sayesinde gerçekleştirebildim.
Gazeteciliğimi ve özel hayatımı, uzun sürede en fazla etkileyen olay ise 1988 yılında Lübnan’ın Beka vadisindeki PKK kampında Abdullah Öcalan ile gerçekleştirdiğim ilk röportaj oldu. Öcalan’la o ana kadar kimseye konuşmamıştı. İlk defa Milliyet’e konuşması olay oldu.
Gazete toplatıldı. Röportajın yayını yasaklandı. Röportaj bir yandan da hayatımı boyunca asker ile ilişkilerimin bozulmasına neden oldu.
Türkiye'ye geri dönüş ve karanlık yıllar...
Avrupa’da fırtına gibi geçen ve inanılmaz gazetecilik yaşamım 1991 yılına kadar sürdü. Cemre ile artık geri dönme zamanının geldiğine karar verdik. Oğlumuz Umur da ilkokulu bitirmişti. Hayatımızı ya tümüyle Brüksel’de geçirecek ya da geri dönecektik. Geri dönmeyi kararlaştırdık. Avrupa’daki yaşamımız ailece hepimize çok şey katmıştı ancak yetmişti.
1991’in haziranında, İstanbul’a yerleştik ve hayatımız tümünden değişti. Doğrusunu söylemem gerekir ki, hayatımız bir yandan karardı, öte yandan da çok renklendi. Sevdiklerimize yakın olmanın keyfine kavuştuk.
İstanbul’daki yaşam asıl, uzun yıllardır çalıştığım Milliyet’te ayrılıp SABAH’a geçmem ve 32. GÜN’ü de TRT’den Show TV’ye taşımamla birlikte çok değişti. Hem o dönemlerdeki PKK terörünün artması nedeniyle esen fırtınaların arasında kaldım hem de devlet politikalarına muhalif yaklaşımım bana pahalıya mal oldu. Yıllar sonra farkına vardım ki, TRT’de açılan davalarda dahi asker parmağı varmış. Yıllarca, ardı ardına gelen mahkemelerle mücadele ettim. Çok yorucu ve üzücü dönemlerden geçtim.
1997’de ünlü 28 Şubat müdahelesine muhalefetim ve Kürt sorununda resmi ideoloji ve söyleme karşı çıkmam nedeniyle, asker tarafından andıçlandım. Genelkurmay Başkanlığı’nda hazırlanmış bir komplo sonucu, SABAH’tan kovuldum ve Show TV’deki programım da durduruldu. Asker, Kürt sorunuyla ilgili tutumumdan dolayı beni cezalandırmıştı. Hayatımda hiçbir zaman bu kadar acı çekmemiştim.
Bu korkunç olay, bir yandan bana çok farklı bir dünyayı da açtı.
1997 Temmuzunda, askerden korkmayan tek patron sayılan Aydın Doğan, CNN TÜRK’ ün kuruluşunda bana görev verdi ve POSTA gazetesinde başyazı yazmaya başladım.
Doğan Grubu’yla yeniden buluşmak hoştu. CNN TÜRK’te geçen yıllarım da çok güzeldi. MANŞET adlı günlük siyasi bir talk show yaptım. Program çok başarılı oldu. 2005’te de, Kanal D Ana Haber Bülteni’nin Genel Yayın Yönetmeni ve bültenin Anchor’u oldum. Hiç bilmediğim bir alandı, ancak işin içinden sanırım yüzümün akıyla çıktım.
2009’un Ocak ayında, CNN TÜRK yeniden hayatıma girdi. Türkiye’de ilk defa uygulanan bir proje için kolları sıvadım. Hem CNN TÜRK’ün, hem de Kanal D’nin Genel Yayın Yönetmenliğini üstlendim. Ortak bir haber merkezi oluşturduk.
Bu satırları yazana kadar da işin başında olduğuma göre, demek ki hala başarılıyım, demektir.
Bütün bu yaşam sırasında yüzlerce konferansa katılıp konuşmalar yaptım, ödüller aldım. Ancak hiçbiri, Avrupa Konseyinin "Yılın Gazetecisi" (1987) , TÜYAP kitap fuarının "Yılın Yazarı" (1976), Lion klüplerinin Melvin Jones Fellow ödülü ve Fransızları Şövalye nişanı (1993) kadar beni tatmin etmedi.
Yazdığı kitaplar, hazırladığı belgeseller, aldığı ödüller
72 yaşındaki Mehmet Ali Birand uzun habercilik dönemiyle orantılı bir çok değerli eserini de okuyucusu, izleyicisi, kamuoyuyla buluşturdu.
Kıbrıs harekatının perde arkasını, Türkiye'nin harekat sonrasındaki dış ilişkilerini ele alan
"30 Sıcak Gün" (1976) ve DİYET (1979)
Türkiye- Avrupa ilişkilerini konu olan ;
"Bir Pazar Hikayesi " ve "Türkiye'nin Avrupa mecerası"
TSK'nın işleyişini anlatan ve bir sivil biri tarafından yazılmış tek kitap olan "Emret Komutanım" (1986)
"12 EYLÜL 04.00" (1983)
"APO ve PKK." (1988) adlı kitapları yazdı.
1989'da "KIBRIS"
ardından 27 mayıs darbesini anlatan "DEMİRKIRAT" ve arka arkaya, "12 MART"-"12 EYLÜL" ve "ÖZALLI YILLAR" adlı belgesellere imza attı.
Yüzlerce konferans, uluslararası organizasyona katılıp, çok sayıda ödül alan duayen Gazeteci Mehmet Ali Biranda bunlardan bazılarını diğerlerinden çok önde gördü.
O ödüller de şöyle;
Avrupa Konseyinin "Yılın Gazetecisi" (1987) ,
TÜYAP kitap fuarının "Yılın Yazarı" (1976),
Lion klüplerinin "Melvin Jones Fellow ödülü"
ve Fransızları Şövalye nişanı (1993) (dha)
 
Posted in: tirki

Comments

There are currently no comments, be the first to post one!

Post Comment

Name (required)

Email (required)

Website

BİR AHLAKSIZ TEKLİF: EŞİT VATANDAŞLIK
Fuat Önen
BİR AHLAKSIZ TEKLİF: EŞİT VATANDAŞLIK
Îşgalciler bize al vatandaşlığı ver vatanını diyorlar. Demirtaşın kürtler daha ne yapsın size vatanlarını verdiler sözünü bu çerçevede anlamak lazım. Bu işgalciliğe tesllim olmak anlamındadır. 100 yıllık bu işgalci proje zaman zaman eşit vatandaşlık,...
Hejmara şirova (0)   Lê nerin (2333)


KOLEKTİF LİDERLİKTE, LİDER OLMAMALI MI?
Fuat Önen
KOLEKTİF LİDERLİKTE, LİDER OLMAMALI MI?
Bizim klasik literatürümüzde, üstte dava vardır, bu davayı gerçekleştirmek için, örgüte ihtiyaç vardır. Örgüt ikinci sıradadır. Bu örgütü yönetmek, sürdürmek için kadrolara ihtiyaç vardır. Bu kadrolar arasında biri, bu işe daha yeteneklidir. Dolayısı...
Hejmara şirova (0)   Lê nerin (2261)


BİREY – TOPLUM İLİŞKİSİ ve KOLEKTİF ÖNDERLİK MESELESİ
Fuat Önen
BİREY – TOPLUM İLİŞKİSİ ve KOLEKTİF ÖNDERLİK MESELESİ
Kuzey Suriye, Batı Kürdistan değildir. Kuzey Suriye, Sünni-Arap coğrafyasıdır ve bizim güneyimizdedir. Batı Kürdistan’ın güneyindedir ama Suriye’nin kuzeyidir. Önce orda teritoryal meselenin açıklığa kavuşturulması lazım. PYNK ile ENKS&rs...
Hejmara şirova (0)   Lê nerin (2159)


ULUSAL BAĞIMSIZLIK STRATEJİSİ ve DEMOKRASİ
Fuat Önen
ULUSAL BAĞIMSIZLIK STRATEJİSİ ve DEMOKRASİ
Devlet, Kürdistan için Kürdistanlıların birlikte yaşama hukukunun cisimleşmesi anlamına geliyor. Devlet Kürdistan için, Kürt toplumunun normalleşmesi anlamına geliyor. Biz anormal bir toplumuz. Bu anlamda birçoğumuzun kişiliği hastalıklı, çünkü çocuk...
Hejmara şirova (0)   Lê nerin (2147)


NİYE BAĞIMSIZLIKÇILIK, NİYE AYRILIKÇILIK?
Fuat Önen
NİYE BAĞIMSIZLIKÇILIK, NİYE AYRILIKÇILIK?
Şimdi siyasal temsiliyet nasıl olacaktır?  Bakın dünyanın hiçbir yerinde, hiçbir işgalci güç, hiçbir sömürgeci, hiçbir emperyalist durduk yerde senin siyasal temsiliyetini kabul etmez. Sen bunu kabul ettireceksin. Kürdistanî siyaset bunu kabul e...
Hejmara şirova (0)   Lê nerin (1915)


GÜÇ BİRLİĞİ ve GÜÇ BİRLİĞİ’NİN GÜNEY KÜRDİSTAN’DAKİ TEMASLARI
Fuat Önen
GÜÇ BİRLİĞİ ve GÜÇ BİRLİĞİ’NİN GÜNEY KÜRDİSTAN’DAKİ TEMASLARI
Siyaset bir temas meselesidir, eğer Batı Kürdistan ile ilgili bir girişimde bulunacaksak, önce Batı Kürdistanlılarla temas edelim. Böyle bir öneride bulundum ve dedim ki Batı Kürdistan’da 42-43 parti var. 15 tanesi ENKS’de, 25 tanesi PYNK...
Hejmara şirova (0)   Lê nerin (3860)


AYRILIKÇILIK, BAĞIMSIZLIKÇILIK - KÜRDİSTANİ SİYASET TARZI
Fuat Önen
AYRILIKÇILIK, BAĞIMSIZLIKÇILIK - KÜRDİSTANİ SİYASET TARZI
Yani kısaca şunu söyleyeyim, halk savaşı işte kırlardan kentlere gerilla mücadelesi, güneydeki peşmerge savaşı da budur. Şimdi bu bir köy toplumu gerektirir. Eğer sizin köylü nüfusunuz, %75’ten %25’e düşmüşse, siz hangi toplumsal realitey...
Hejmara şirova (0)   Lê nerin (1901)


AYRILIKÇILIK VE BAĞIMSIZLIKÇILIK
Fuat Önen
AYRILIKÇILIK VE BAĞIMSIZLIKÇILIK
Bu yüzyıllık dönem içinde, bu devlet hiçbir zaman Kürdistan meselesinin eşit haklılık, adalet üzerinden çözümlemek için hiçbir projeye sahip olmamıştır. Yapılanların hepsi, işgalciliği yeni formlarda sürdürme çabasıdır. Bugün eğer “Kürtler vard...
Hejmara şirova (0)   Lê nerin (2050)


Türk Devlet Başkanı "kürt sorunu yoktur" demiş.
Fuat Önen
Türk Devlet Başkanı "kürt sorunu yoktur" demiş.
Türk Devlet Başkanı "kürt sorunu yoktur" demiş. Sosyal medyada buna dönük tepkiler yoğunlaştı. Kürt sorunu vardır diyen arkadaşlar bu açıklamaya kızmışlar. Dikkat edilirse kızgın arkadarkadaşların çoğu 2005 yılında Erdoğanın "kurt soru...
Hejmara şirova (0)   Lê nerin (1606)


Kürt siyasetinde egemen siyaset tarzı
Fuat Önen
Kürt siyasetinde egemen siyaset tarzı
Kürdistan da bağımsızlıkçılık görünür değildir. Kuzey Batı Kürdistan’da da bu böyledir, Kürdistan’ın diğer parçalarında da bu böyledir. Yalnız şuna dikkat etmenizi isteyeceğim, son bir-iki yılda özellikle Orta Güney Kürdistan’da cid...
Hejmara şirova (0)   Lê nerin (2020)


Page 1 of 9First   Previous   [1]  2  3  4  5  6  7  8  9  Next   Last   
123movies